Bir ulusal eser daha sahneye çıkıyor: Gilgameş prömiyer için gün sayıyor
İstanbul Devlet Opera ve Balesinin hazırladığı Ahmet Adnan Saygun’un Gilgameş operası dünya prömiyerini 17 Mayıs’ta İstanbul Opera ve Bale Festivali’nde yapacak. Saygun’un eseri 42 sene sonra ilk kez sahnelenecek


16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali geri sayım yapmaya başladı. 10 Mayıs’ta başlayacak festivalde Ahmed Adnan Saygun’un başyapıtı Gilgameş operası dünya prömiyerini yapacak. Böylelikle Çelebi operasının ardından bir ulusal eser daha sahneye taşınacak.
Ahmet Adnan Saygun’un 1964-1983 yılları arasında bestelediği ve librettosu da kendisine ait olan bu eser, Gilgamış aracılığıyla ölüm, dostluk, sevgi ve düşmanlık gibi insanlığın ortak temalarını ele alıyor.
Rejisörlüğünü Caner Akın'ın yaptığı eserin orkestra şefliğini ise İbrahim Yazıcı üstlendi. Operanın koro şefliğini Volkan Akkoç yürütecek.
Saygun’un başyapıtı olarak gösterilen eser 17 Mayıs’ta Atatürk Kültür Merkezinde sanatseverlerle buluşacak. Gilgameş 20 Mayıs’ta ikinci temsilini verecek.
Çok sesli Türk müziğinin yaratılması yolunda önemli rol oynayan besteci, müzik eğitimcisi, etnomüzikolog Ahmed Adnan Saygun’un daha önce hiç sahnelenmemiş olan, epik dram türündeki üç perdelik operası Gilgameş seyirciler tarafından merakla bekleniyor.
ÖLÜMSÜZLÜK ARAYIŞINDA BİR KRALIN HİKÂYESİ
Ahmet Adnan Saygun’un ilham aldığı Gilgameş Destanı, milattan önce 2000’li yıllarda çivi yazısıyla yazıldı. Destan, Uruk kentinin kudretli kralı Gilgamış’ın ölümsüzlüğü arayışını ve içsel dönüşümünü konu alır.
Gilgameş yalnızca bir mitolojik anlatı değil, aynı zamanda insanın ölüme karşı verdiği zamansız mücadeleyi, dostluğu, iktidarı ve bilgeliği sorgulayan felsefi bir metindir.
Uruk kentinin kralı olan Gilgameş tanrıların oğludur; üçte ikisi tanrı, üçte biri insandır. Gücü ve bilgeliğiyle halkını büyülese de despotluğu ve doyumsuzluğu halkı yorar. Tanrılar, ona denk bir yoldaş yaratmak üzere doğaya Enkidu’yu gönderir. Yaban hayatıyla iç içe büyüyen Enkidu, bir tapınak kadını olan Samhat sayesinde medeniyetle tanışır, insani duygularla donanır. İkili karşılaştığında önce kıyasıya dövüşür, ardından ömür boyu sürecek bir dostluk kurar.
Gilgameş ile Enkidu’nun birlikte çıktığı ilk büyük yolculuk, Lübnan sedir ormanlarındaki korkunç canavar Humbaba'yı öldürmektir. Bu zaferin ardından Tanrıça İştar’ın Gilgameş’e olan karşılıksız aşkı, onu intikamla Gök Boğası’nı göndermeye iter. Boğa’yı da öldüren Enkidu ve Gilgameş, tanrıları daha da öfkelendirir. Enkidu hastalanır ve ölür.
Dostunun ölümüyle sarsılan Gilgameş, ilk kez ölümün gerçekliğiyle yüzleşir. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için tufandan kurtulmuş Utnapiştim’e gider. Ancak aradığı yanıtı bulamaz. Ölümsüzlük insana verilmemiştir. Gilgameş, yolculuğunun sonunda yaşamın anlamını, bilgelikte ve toplumuna hizmette bulur. Uruk’a döndüğünde ardında yalnızca görkemli yapılar değil, kuşaklar boyunca anlatılacak bir hikâye bırakır.
Gilgameş Destanı, bu yönüyle yalnızca Mezopotamya'nın değil, tüm insanlığın ortak değerlerini barındıran, zamanlar üstü bir başyapıt olarak değerlendirilmektedir.
ÇAĞDAŞ MÜZİĞİN ÖNCÜSÜ: AHMET ADNAN SAYGUN
1907’de İzmir’de doğan Ahmed Adnan Saygun, Türkiye’de çok sesli müziğin öncüsü, çağdaş Türk besteciliğinin kurucu isimlerinden biridir.
1928’de devlet bursuyla gittiği Paris’te aldığı eğitimden sonra yurda dönen Saygun, klasik Batı müziği formlarını Anadolu’nun yerli motifleriyle buluşturmayı amaçladı.
Az bilinen yönlerinden biri, 1936’da Macar besteci Béla Bartók ile birlikte çıktığı Anadolu gezisidir.
Bu yolculukta derlediği halk ezgileri, ilerleyen yıllarda hem Yunus Emre Oratoryosu’na hem de Gilgameş gibi büyük sahne yapıtlarına kaynaklık etti.
Saygun, yalnızca besteci değil; aynı zamanda müzik düşünürüydü. Türk makam sistemini modern armoniyle sentezlemeye çalıştı, etnomüzikoloji alanında öncü çalışmalar yaptı. 1981’de devlet sanatçısı unvanı aldı. 1983’te tamamladığı Gilgameş operası, ölümünden sonra ilk kez sahnelenecek olmasıyla müzik tarihimizde ayrı bir yere sahip.