Büyük Zafere emek verdiler!
Kurtuluş Savaşımız aynı zamanda kadınların da katıldığı bağımsızlık seferberliğidir. Bu yıl onları kısa da olsa tanıtacak ve zaferdeki emeklerini yad edeceğiz…
Kurtuluş Savaşımız aynı zamanda kadınların da katıldığı bağımsızlık seferberliğidir. İnebolu- Kastamonu- Ankara- Afyon hattında cephane taşıyan kadınların yanı sıra onların öncüleri Aydın’da, Maraş’ta ve daha bir çok yerde elde silah düşmanla çarpışmışlardır. Bu yıl onları kısa da olsa tanıtacak ve zaferdeki emeklerini yad edeceğiz…
Korkusuzca hakikâti düşmana karşı kustun,
Ey davamın güçlü sesi,
Çok diyecek sözümüz var da yüreğimiz bilenir
Sarsılır gökler, 10 kat yerin dibi şahlanır
Vatan, millet sevdasıyla giden nurla yıkanır.
Bir millet düşünün kadınları bu kadar cengaver, orada esirlik yoktur, orada hürriyet anaların ak sütü gibi helaldir!
Ateşten günler harlanır çetin ve engebeli yolların parçasında. Cepheden cepheye, Fırat’tan, Yeşilırmak’aa uzanan Türk’ün kaderinin payesinde kadınlarımız, onlar, Milli Mücadele’yi sırtlayan, vatan cephesinin ön mevzisinde de kurtuluşa erdiler.
Anadolu’da başlayıp savaş meydanına kadar uzanan Milli Mücadele’yi sürdüren adımlar ve sesleriyle birken bin olarak, zaferi ilmek ilmek ördü.
Mustafa Kemal Paşa’nın 7 Nisan 1919’da Memleket Gazetesine attırdığı “Türk Kızı da Millî Mücadele’ye Atılmalıdır” sloganıyla alevlenen mücadele, ülkenin her karışında yankı uyandırdı. Hem cephe önünde hem de arkasında lider, yazar, terzi ve asker olarak son ana kadar direnişlerini sürdüren Türk kadınlarının adımlarını saklayan toprak, kazanılan zaferin 103. senesinde de yazmış oldukları destanların izlerini taşıyor. Bugün, 103 yılın ardından bir kere daha tarih sahnesinin perdesini kahraman Türk kadınları için aralıyoruz. İşte zafere emekleri geçen kahraman kadınlarımız:
FATMA SEHER
Yüzlerini karaya boyayıp, saçlarını kısaltıp, erkek kılığında cepheye gitmeleri nedeniyle ‘Kara’ unvanı verilen Kara Fatma namı diğer Fatma Seher Erden, ordu içinde üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiş, kadın ve erkeklerden oluşan birlikler kurmuş ve devamında Kuvâyı Milliye‘ye katılıp mücadelesini sürdürmüştür. “Orduda Savaşan Türk Kadını Teğmenliğe Yükseldi” (Fighthing Turkish Woman made Lieutenant in Army) başlığıyla New York Times Gazetesinin başlığını süsleyen Fatma Seher, Türk kadının sesini tüm dünyada duyurdu. Savaş yıllarında kırk beş yaşında olduğu kayıtlara geçen Fatma Seher, Afyonkarahisar, Nazilli, Adana, Dinar, Tire, Sarayköy cephe hatlarında görevde bulunmuştur. Mustafa Kemal‘in Sivas‘ta olduğu haberini öğrenmesinin ardından Sivas’a kadar gitmiş, tüm bu cesaret ve mücadeleleri karşısında Mustafa Kemal tarafından Kara Fatma unvanı verilmiştir.
Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeyi 1944’te yaptığı bir röportaja şöyle yansıyor: “Atatürk’ün Sivas’ta faaliyete geçtiğini haber aldığım dakikadan itibaren duyduğum sevinci tarif etmekten acizim ve ilk işim kısa bir hazırlık sürecinden sonra Sivas’a hızla hareket etmeyi kararlaştırdım; hemen yola koyuldum ve Gül Cemal Vapuru ile önce Samsun’a oradan da Sivas’a ulaştım.
Mustafa Kemal ’in huzuruna çıkabilmek için çeşitli kıyafete girerek üç günlük bir çabanın ve ısrarlı bir takibin sonucu olarak, Sivas’ta öğle yemeğine davetli bulunduğu bir yere giderken kendisini yolda yakaladım. Üzerinde çarşaf vardı, yüzüm de peçe ile kapalıydı. Kendisi ile bir konu hakkında görüşmek istediğimi söyleyince, ilk defa sert bir üslup kullanarak, “Ne görüşeceksin?” karşılığında bulundular.
Yüreğimdeki vatan aşkı bu sert muameleye üstün gelerek derhal yüzümdeki peçemi kaldırdım ve İstanbul’dan buraya kadar kendisiyle görüşmek için geldiğimi, bir dakika için dahi olsa maruzatımın dinlenmesini rica ettim. Bunun üzerine yakınlardaki bir lokantaya beni kabul ettiler.”
Aydın- Kocaeli hattında birçok yerde görev yaptı. İki defa Yunan’a esir düştü. Kaçmayı başardı. Yaklaşık 800 kişiye komutanlık yaptı. Emrinde 50’ye yakın da kadın görev yaptı. Milis Üsteğmen rütbesini aldı. Savaşta yakınlarını da kaybetti…
Millî Mücadele yıllarından sonra kendisine maaş bağlanması teklif edilse de “Tüm mücadelemi vatanım ve halkım için yaptım, herhangi bir isteğim yok.” diyerek reddetmiş, uzun yıllar yoksulluk çekmiş ve 1955 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur. İstiklal Madalyasını gururla taşıdı…
MARAŞLI SENEM AYŞE
Maraş‘ın Fransızlar tarafından işgal altında kalmasıyla halk, bireysel mücadelesini gözler önüne serdi. Devamında halkın birleşerek Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti‘nin çatısında direnişini sürdürdüğü harekette, cemiyetin başkanlığını Mehmet Ramazan üstlenmişti. Mehmet Ramazan’ın girilen çarpışmalarda hayatını kaybetmesi sonucunda Maraşlı Senem Ayşe, eşinin giysilerini giyip cemiyetin dağılmasını önlemek için liderlik etmeye başladı. Bu zamanlarda kapı komşusunun evini düşmanların cephane olarak kullandığını fark eden Senem Ayşe, son çare olarak kendi evini ateşe vererek, çıkan yangının komşusuna sıçramasına ve düşmanın cephanesinin ortadan kalkmasını sağladı.
ASKER SAİME
Kurtuluş Savaşı başladığında Darülfünun öğrencisi olduğu bilinen Münevver Saime, Milli Mücadeleye katılmak için okulunu yarım bırakıp zafer meşalesini eline alan kadınlardan biriydi.
Kadıköy Mitinginde yankılanan sesiyle dikkatleri üstüne çeken Saime Hanım, hakkında çıkan yakalama emrinin ardından ülkenin sınır hattına geçerek Milli Mücadeleye katılma kararı aldı ve gösterdiği çabalar nedeniyle ‘Asker Saime’ olarak anılmaya başlandı. Zaferden sonra da eğitimini tamamladı. Öğretmenlik vazifesine devam eden Münevver Saime’nin hikâyesi günümüze örnek bir insandır.
ELİF BACI
Mücadelesini cepheye teçhizat sağlayarak sürdüren Elif Bacı, Anadolu kadınları tarafından oluşturulmuş kağnıyla cepheye gitmek üzere erkek kılığında, kucağında bebeği ile yola çıkan kadınlardan bir tanesidir. Zorlu yol şartlarında, hastalanan bebeğini kaybeden genç kadın, amacından dönmeyerek kaybettiği bebeğini defnedip yoluna devam eder. İlerleyişinin ardından önünü kesen eşkıyalar, karşılarındaki kişinin kadın olduğunu fark ettiklerinde genç kadının kafileye yetişmesine yardım ederler. Kağnısını cepheye ulaştıran Elif Bacı, dönüş yolunda hayatını kaybetmiştir. Dönemin yazarları bu yolda 30 bin kadının vazife aldığını aktarır.
ŞERİFE BACI
Kurtuluş mücadelesinin sembollerinden olan Şerife Bacı, kucağında bebeği ile kağnılarda cephane taşıyan kadınların arasında tarihe adını yazdırmış kadın kahramanlarımızdandır. Kış ayazında, İnebolu-Kastamonu yolunda kışlaya cephane taşırken, cephanenin ıslandığını gören Şerife Bacı, bebeğinin battaniyesiyle cephaneyi örter. Nefesinin sıcaklığını hem kendine hem bebeğine yetiremeyip, soğukta bebeğiyle beraber donarak hayatını kaybetmesi, bizlere Millî Mücadele yıllarındaki fedakârlıkları hatırlatan bir hikâyedir...
AYŞE HANIM
Aydın’ın işgali sırasında Yörük Ali Efe‘nin birliğine erkeklerle beraber kadınların da katıldığını duyan Ayşe Hanım, bölgede düşmana karşı direniş gösteren isimlerden biri olmuştur. Mücadelesinden ötürü adını tarihe kazıyan Ayşe Hanım’a ‘Mehmet Çavuş’ unvanı verilmiştir. Zeybek takımına hocalık da yapan Ayşe Hanım, Tasvir-i Efkâr gazetesinden Arif Oruç’un yapmış olduğu bir söyleşide “Sen kadın olduğun halde, böyle harp etmekten maksadın nedir?” sorusuna “Biz niçin çıkmışız harp etmeye biliyor musun? Milletimiz, mülkümüz yandı. Bak benim yedi yaşındaki çocuğum kaldı. Namusum ve ırzımı muhafaza için savaştım ben.” demiştir.
ŞERİFE ALİ KÜBRA
Tasvir-i Efkâr gazetesi Şerife Ali Kübra ile de görüşür. Gazeteci Arif Oruç, Yörük Ali Efe birliğine katılan genç kadının, işgal döneminden önce nişanlı olmasına karşın, babasının tüm uyarılarına rağmen, “Ülkem düşman işgalindeyken ben nasıl evlenip çocuk sahibi olabilirim. Şimdi düşmanı kovma vakti, sağ kalıp geri dönersem evlenirim, çocuklarım olur.” sözleriyle mücadeleye katıldığını aktarır.
MUDURNULU FATMA KADIN
Kendisi ve hayatına dair fazla bilgi bulunmamasına karşın Mudurnulu Fatma Kadın, döneme ışık tutan ve hatta sembol niteliği taşıyan bir duruşla fedakârlığını sergiliyor. İnönü savaşlarından kaçan oğlu İsmail, kendisinin kapısını çalıyor fakat bu kaçışı adeta ihanet olarak nitelendiren Fatma Kadın; birlik-beraberliğin sembolü olabilecek bir davranışla oğlunu hükümete teslim etmiştir.
HAFIZ SELMA İZBEL
Kurtuluş Savaşı sonrasında Kastamonu'daki kadınları toplayarak asker için çorap, fanila ördürüp cepheye gönderdi. Asker Kastamonu'ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp doyurdu.
NEZAHET ONBAŞI
Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70'inci Alayla birlikte Milli Mücadele saflarına katıldı ancak eşi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken vereme kurban gittiğinden ve o yıllarda İstanbul işgal altında bulunduğundan, küçük kızını da yanında götürmek zorunda kaldı. İstiklâl Savaşı başladığında Alay Komutanı Albay Halit'e, Yunan askerleriyle en çetin çarpışmaların yaşandığı Gediz hattını müdafaa görevi verildi. Minik Nezahet, yanı başında süngü süngüye çarpışan Mehmetçik'in şehit oluşunu görecek kadar savaşın içindeydi…
Gediz Cephesinde Türk askeri, düşmanın lojistiğini kesmek için verdiği mücadeleyi sonuna kadar sürdürdü. Zor anlar yaşandı. Tarihe kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz Cephesi'nde sadece bir alay başarılı olmuştu. O da Hafız Halit Bey'in kumandasındaki 70. Alay! Küçük Nezahet'i onbaşı yapacak, daha sonra onu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsülerindeki tartışmalara taşıyacak en önemli olaylardan biri de bu sırada vuku bulur.
“Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?”
Türk askeri Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşar. O sırada cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Nezahet, cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu sözler dökülür: “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?!”
Babasına destek olmak isteyen bir çocuğun çırpınışlarının ötesindedir gayreti... Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği, `vatan sevgisini ve şehadeti' haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer, Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay sızması geciktirilir. Artık o kız çocuğu değil, 70. Alay`ın Nezahet Onbaşısıdır.
TAYYAR RAHMİYE
Adanalı Rahmiye Hanım, 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmıştı. Savaşın ilk zamanlarındaki görevleri keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirdi. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katıldı. 1920'de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?!” diyerek askerlerin toparlanmasını sağladı. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştur…
Hareketli yapısı ve her çarpışmada yer almasıyla “Tayyar” olarak anılan Rahime Hanım, savaş alanında askeri bütünlüğü sağlamak adına olan çabalarıyla ön plana çıkmıştır.
KILAVUZ HATİCE
Adana ve yöresinde Fransızlara karşı verilen mücadelede yer alan milis kuvvetlerine katıldı. 8 Mayıs 1920'de milli kuvvetler Pozantı'ya taarruzu başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak ‘kılavuzluk’ eder. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlara yanlış yol göstererek Karboğazı'na sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer.
GÖRDESLİ MAKBULE
Gördesli Makbule, kocası Halil Efe ile Kuvayı Milliye’ye katılmak amacıyla dağlara çıkar. 17 Mart 1922'de Kocayayla'da bir çatışmada, geri çekilen çete arkadaşlarını kınayarak cesaret verici bir konuşma sonrası düşmana saldırır ve başından aldığı kurşunla şehit düşer. Ama silah arkadaşları düşmanı yenerler. Eşi Halil Efe de 17 Mayıs 1922 günü şehit olur.
NENE HATUN
Nene Hatun, o zamanlar gencecik bir anne olarak düşmanın Aziziye Tabyasını ele geçirdiği haberinin cami minarelerinden öğrenince hiç tereddüt etmedi, 3 aylık bebeğini beşikte bırakarak, “Evladım anasız yaşayabilir ama vatansız yaşayamaz” düşüncesiyle direnişe katıldı. Yaşanan çarpışma sırasında da yaralandı.
Bütün halk kazma, kürek, sopa, taş, tüfek, kılıç, nacak eline ne geçirdiyse kapıp Aziziye Tabyasına koştu. Kalan askerlerle birlikte halk Rus kuvvetlerine karşı saldırıya geçti. Göğüs göğüse geçen bir muharebe sonunda Ruslar, Aziziye Tabyasından uzaklaştırıldı. 4 erkek, 2 de kız çocuğu olan Nene Hatun, 93 Harbi sonrasında Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı derken oğullarından ikisini de cephede şehit verdi. Erzurum'daki halk direnişinin simgesi haline geldi.
GÜL HATUN- BEYAZ MASKELİ KADIN
Kurtuluş Savaşının pek duyulmayan ismi, kahraman, korkusuz Gül Hatun. İzmir, Bornova’da yaşayıp maalesef hiçbirimizin duymadığı Gül Hatun, Büyük Taarruza askerler arasında katılır. O 22. Fırka’nın tek kadın askeridir.
Ordu, Afyon’a girerken oradadır. Afyon’dan sonra İzmir yönüne ilerleyen birliklerle geceli gündüzlü yürüyerek ve savaşarak 9 Eylül 1922’de İzmir’e girer. Mustafa Kemal Paşa’yı Göztepe’de ziyaret eder. Kendisine Bornova’da bir ev ve arazi verilir.
Soyadı kanunu çıkınca “Yurdaköle” soyadını alır. Kırmızı şeritli İstiklal Madalyasını gururla taşır.
“Beyaz Maskeli Kadın” adını yüzünü örttüğü ve hiç açmadığı beyaz bir örtüden dolayı alır. Yüzünü gören tek kişi Halide Edip Adıvar’dır.
Onlar gözlerini karartarak çıktıkları bu mücadele yolunda, yeri göğü inleten kutlu davanın nişanını taktılar. Kasırganın gücünü birlediler. Yurdun bağrına zafer tohumlarını saçtılar.