Çelebi dünya prömiyerini yaptı: ‘Ata mirasına sahip çıkıyoruz’
Dünya prömiyerini yapan Çelebi Operası, büyük bir ilgi gördü. Prömiyer öncesinde konuşma yapan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk, ‘Bu eser, Ata'mızın mirasına sahip çıkma girişimidir.’ dedi
Ankara Devlet Opera ve Balesi, bestelenişinin 50.yılında Çelebi Operası’nı sanatseverlerle buluşturdu. Dünya prömiyerini yapan Çelebi Operası büyük bir ilgi gördü. Eserin librettosunu Ekrem Reşit Rey, bestesini ise Cemal Reşit Rey yazdı. Eser 1975 yılında tamamlandı.
Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrasını Rustam Rahmedov'un, koroyu ise Ivan Pekhov'un yönettiği eserin dünya prömiyerinde "Fatma" rolünü Seda Aracı Ayazlı, "Çelebi" rolünü Aykut Çınar, "Sadrazam" rolünü Erdem Baydar canlandırdı.
Prömiyere, DOB Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Volkan Ersoy, ADOB Müdürü Mithat Karakelle, duayen orkestra şefi Rengim Gökmen, gazeteci ve sanat yazarı Şefik Kahramankaptan katıldı. Orjinali dört perde olan fakat Ankara Opera ve Balesince iki perde olarak sahnelenen eserin rejisörlüğünü duayen sanatçı Gürçil Çeliktaş üstlendi.
‘DÜNYA ÇAPINDA BEĞENİ TOPLAYABİLECEK BİR PRODÜKSİYON’

Prömiyer öncesinde sahnede konuşma yapan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk, eserin Türk operasının gelişim sürecinde önemli bir kilometre taşı olduğunu belirtti.
Eserin temasını aktaran Sağtürk, "Eserde, bu karakterin insan ilişkilerini anlama çabası işlenirken aynı zamanda doğu-batı sentezi ekseninde kültürel bir yolculuk da anlatılır. Çelebi'nin karşılaştığı olaylar ve karakterler dönemin sosyal ve kültürel yapısına ışık tutarken, Cemal Reşit Rey'in müzikal anlatımı da bu dramatik çerçeveyi güçlendirmektedir." dedi.
Çelebi Operası’nın sahneye konulmasının mirasa sahip çıkmak olduğunu vurgulayan Sağtürk, eserin dünya çapında ilgi görebileceğini belirtti. Sağtürk, “Bu eser, Ata'mızın mirasına sahip çıkma girişimidir. Çelebi Operası, tıpkı yazılış serüveni ve sahnelenmesi için gösterilen üstün çabayla, zorlu süreçler geçirerek, dünya çapında beğeni toplayabilecek bir prodüksiyon oldu ve değerli izleyicilerimizin beğenisine sunulma noktasına geldi. Tarihin tozlu sayfalarından gün yüzüne çıkardığımız Çelebi Operasını yazan Türk Beşleri'nden Cemal Reşit Rey ve ağabeyi Ekrem Reşit Rey'i saygıyla anıyorum.” ifadelerini kullandı.
‘DÜNYA ÇAPINDA BİR SANAT OLAYI’
Sanattan Yansımalar adlı internet sitesinde Çelebi Operası’nın dünya prömiyerini değerlendiren, Cemal Reşit Rey’in öğrencisi Dr. Aydın Karlıçelebi, “Çelebi’nin Ankara’da ilk kez sahnelenmesi dünya çapında bir sanat olayıdır. Bestecimiz benzersiz kişiliği ve sanatı ile ebediyen ilgi ve hayranlık uyandırmaya devam edecektir. Eserin dünya sahnelerinde yer bulabilmesini, CRR arşiv ve külliyatının tamamlanmasını dileriz. Çelebi’ye emeği geçen tüm sanatçılara ve bu büyük düşü gerçekleştirenlere saygıyla selam olsun.” diye konuştu.
LALE DEVRİNE BİR YOLCULUK
Türk müziği motifleri ile Batı müziği tekniklerini harmanlayan Çelebi Operası, iki saatlik temsilde sanatseverleri geçmişte bir yolculuğa çıkardı. Edirneli genç müezzin Çelebi Mehmet Efendi etrafında şekillenen olayların anlatıldığı eserde Lale devri dönemindeki kostüm ve dekorlar seyirciye sunuldu.
Cemal Reşit Rey Çelebi’yi anlatıyor
50. senesinde sahnelenen Çelebi Operası’nı Cemal Reşit Rey, 1976 yılında Hayat Dergisi’nde şu sözlerle anlatmıştı:
“Biraderim ve ben Ankara Radyosu'nda görevliyken neşeli bir skeç dinlemiştik. Konusu 18. yüzyılda yaşamış hafif meşrep bir kadının evine mahalleli tarafından yapılan bir baskındı. Bu skeç rahmetli biraderimin aklından hiç çıkmamıştı. İstanbul'a geldiğimizde bir de Lale Devri'nde yaşamış bir Müezzin Çelebi'den bahsetmişti:
“Küçük Müezzin Çelebi Mehmet Efendi. Edirneli bir gençmiş bu. Sesi o kadar güzelmiş ki kendisine İstanbul'a gitmesini tavsiye etmişler, himaye görsün, demişler. Adam gelmiş, saraya girmiş, padişahın yakınları arasına geçmiş, nihayet başmüezzin ve başhanende olmuş. Yalnız küçük bir kusuru varmış: Hanımlara çok düşkünmüş, kendisi de çok yakışıklı bir adammış. Sarayda ne kadar hanım varsa baştan çıkartmış.
“İş o dereceye varmış ki padişah onu Konya'ya sürmüş. 25 sene orada kalmış. Ancak padişah değiştikten sonra ki İstanbul'a dönebilmiş. Ama çok sürmeden vefat etmiş. İşte biraderim tarihin bu gerçek kişisinin hayatından ilham alarak radyodan dinlediği baskın olayını da birleştirip, dört perdelik emsalsiz bir tiyatro eseri vücuda getirmiştir. 1942 yılının ilkyaz aylarında Yeniköy'de yalıdayken dört perdelik eseri bir çırpıda yazıvermiştir.”