Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cumhuriyet rejimi nasıl korunur? Altı Ok formülü ve yeni anayasa

Atatürk’le başladığımız Millî Demokratik Devrimimizi tamamlamamız ve Üretim Devrimi’ni başarmamız lâzım. Bu sürecin Atatürk’ün vasiyet ettiği gibi arasız devrimlerle olabileceği açık. Ancak; arasız devrimlerimizi yapabilmemiz için de millî bir anayasaya ihtiyacımız var

Cumhuriyet rejimi nasıl korunur? Altı Ok formülü ve yeni anayasa
GÖKÇE AKYÜZ

ATATÜRK’ÜN önderliğinde, 5 Şubat 1937’de Anayasa’nın ikinci maddesine eklenen Altı Ok formülü, 1961 Anayasası’nda yer almamıştır. Oysa; Altı Ok formülü, Türk Devrimi’nin programını ifade ettiği için 1937 yılında Anayasa’ya hem de ikinci maddesine konmuştu: “Türkiye Devleti; cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve devrimcidir.”

Altı Ok formülü, cumhuriyetin altı ilkesi demektir ve Türk Devleti’nin üzerine kurulduğu temeli ifade eder. Devletin temel programıdır, stratejiktir. O halde; 1961’den beri günümüz anayasasında bulunmayan bu formül tekrar ikinci madde olarak konmalıdır. Bu sayede cumhuriyet rejimini geri getirmek ve onu korumak mümkün olur.

YENİ ANAYASA

Dr. Doğu Perinçek’in yazmış olduğu, “Türkiye’nin Anayasa Birikimi - Cumhuriyet’in Yeniden Örgütlenmesi” adlı kitabında yeni anayasanın içereceği esasları bulabiliyoruz:

“Halkın bağımsız ve güçlü devleti. Halka dayanan, otoritesi güçlü devlet, disiplinli millet.

Güçlü meclis, güçlü hükûmet.

Etkin ve çevik yönetim.

Hukukun üstünlüğü ve hızlı adâlet. Özgür ve örgütlü halk.

Aydınlanmış çağdaş toplum. Millet ege- menliği içeriği ile lâiklik.

Halkın refahı ve özgürlüğü için kamu önderliğinde, özel kesime girişim yeteneği sağlayan, plânlı ve halkçı ekonomi.

Üretici baştacı. Tasarruf, yatırım, istihdam ve üretim odaklı ekonomi.

Bölgelerarası denge. Çalışan ve üreten Türkiye!”

Türk milleti, ancak böyle bir anayasaya sahip olmak ister; çünkü millîdir. İşte tam anlamıyla böyle bir anayasa cumhuriyet rejimini koruyabilir.

Cumhuriyet rejimi nasıl korunur? Altı Ok formülü ve yeni anayasa - Resim : 1TARİHSEL GERÇEKLER

Tarihsel gerçekler bilindiğinde, bir konu hakkında ne yapılacağına, nasıl yapılacağına karar vermek çok kolaydır. Tarihsel gerçekler bilinmediğinde ise; doğruyu yanlışı ayırt etmek pek mümkün olmadığından, sağdan soldan duyulanlara göre hareket edilir; bu da hem bireysel hem toplumsal olarak ve hem de insanlığın tamamı için büyük bir yıkım getirir. Sonu gelmeyen mantıksızlıklara, adâletsizliklere vs. gark olunur. Altı Ok formülünün 1961 Anayasası’na konmaması, toplumda pek bilinen gerçeklerden değildir.

Bu konuyla ilgili İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşananlarla ilgili tarihsel gerçekleri bilmek çok önemli, ancak bu yazıda hepsini anlatabilme olanağı yok. Söz konusu gerçekleri tüm detaylarıyla öğrenmek isteyenlere, Dr. Doğu Perinçek’in yukarıda adı geçen kitabını önermek uygun olur. Ancak, yine de bazı şeyler var ki burada bahsetmek bilinçlerimizde sağlam bir katman oluşturacaktır.

CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) çok uzun zamandır Atlantik kampında yer almaktadır; sanılanın aksine, bu yeni bir olgu değildir. O kadar ki Atatürk’ün ta 1935 yılı civarlarında öngördüğü üzere, parti onun kurduğu parti olmaktan çıkmıştır. 1945’te Atlantik kampına bağlanmıştır ve mevziden hiç ayrılmamıştır. O dönem CHP’li bakanlardan Nihat Erim ve Demokrat Parti (DP) lideri ve 3. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, rejim değişikliğini “Küçük Amerika olacağız!” diyerek duyurmuşlardır. Hatta İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı sırasında Kemalist Devrimi sürdüremediklerini belirlemiştir. Halbuki Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na girmekten yine İnönü kurtarmış olduğu için Kemalist Devrim’in sürdürülmesini sağlaması beklenirdi; savaşta da olunmadığı için daha mümkün olurdu. Üstelik Ulu Önder Atatürk’ün bu konudaki vasiyetine bağlı kalma duyarlılığının gösterilmesini sağlamalıydı. Söz konusu vasiyetname arasız devrimlere devam der, Asya’ya, başta Rusya olmak üzere komşularımıza, sırf dış dinamikler baskı yapıyor diye sırt çevirmek yok der. Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bu vasiyetname, aslında Atatürk’ün çizdiği rotadır.

1945 mutabakatı ve ardından devletin temel niteliklerinin (cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve devrimcilik) 1961 Anayasası’na konulmaması büyük yıkımlar getirmiştir. Doğu Perinçek’in yukarıda adı geçen kitabından alıntı ile örneklendirelim:

“İkinci Dünya Savaşı sonrasından 2014 yılına uzanan Atlantik döneminde devrimle kurulan devletin temel programından vazgeçilmişti. Bunun yerine Batı’nın emperyalist-kapitalist sisteminin imâl ettiği ‘demokratik, lâik, sosyal, hukuk devleti’ formülü kabul edildi. Oysa, bu formül, kendi millî devrim sürecinde ürettiğimiz temel ilkeleri karşılamıyordu. Sonuçlarını bağımsızlık ve egemenliğimizdeki kayıplarla, millî birliğimize ve toprak bütünlüğümüze yönelen tehditlerle ve borç batağında çırpınan ekonomiyle yaşıyoruz. Bu nedenle, Atatürk’ün aramızdan ayrılırken, 1937 yılında Anayasanın 2. maddesine koyduğu devletin temel niteliklerine ilişkin formülü, yeniden anayasamızın temeline oturtmamız gerekiyor. Millî Demokratik Devrimimizin öğretisini, programını ve temel ilkelerini özetleyen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve Devrimcilik, ilk dört madde içindeki yerini alacaktır.”

Çok önemli işler pek çok büyük soruna rağmen başarılabilmiştir. Meselâ; Perinçek’in yine aynı eserinde görebiliyoruz: “1940 yılında Köy Enstitüleri açılmıştır. 11 Haziran 1945 günü Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun çıkartılması da ‘arasız devrimler eğiliminin” başarısıydı.”

Ancak; şu olaylar da yaşandı:

“Daha 1937 yılında başbakan olarak hükûmet programında toprak reformu öngören Celâl Bayar, bu kez, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, ve Emin Sazak’la birlikte toprak ağalarının konumunu aldı ve kanuna karşı çıktı.

“CHP’nin yönelişini de devrimden vazgeçen eğilim belirledi. Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay hükûmetleri, Atlantik programını CHP iktidarı zamanında yürürlüğe soktular. Atlantik rejimi, CHP ve DP ayakları üzerine oturdu.”

“Atlantik rejimi oluşturulurken, CHP de, DP de Kemalizme bağlılık yönündeki açıklamalarını sürdürdüler. Bu, önemli bir derstir. Açıklamalar, iyi niyetli olsa da her zaman yönelişi ifade etmiyor.”

“Demokrat Parti yönetimi, 1951 yılında Kore’ye asker yolladı ve arkasından 1952’de Türkiye, NATO’ya kabul edildi.”

“1945 yılında İnönü yönetiminde başlayan ‘Küçük Amerika’ süreci 1950’den sonra hız kazandı.”

CHP’nin bir gün yolundan döndürülebileceğini Atatürk ta o zamanlar öngörebilmişti. Kendisine yöneltilen, “Cumhuriyet Halk Partisi yerine neden sürekli partim yazıyorsunuz?” sorusuna, Atatürk de, “CHP’nin benden sonra, sonuna kadar partim olarak kalacağını nereden bileyim?” diye yanıt verir. 1961 Anayasası’nda devletin nitelikleri şu şekilde belirlendi:

“Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Yazının başında belirtilmiş olan devletin temel niteliklerine ilişkin formülün bu şekilde değiştirilmesine açıklama olarak, “Milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik gibi ilkeler, belli partiler tarafından savunulabilir, ancak anayasada yer almaz.” dendi.

Bu durumda, 1961 Anayasası, stratejik olma özelliğini yitirir, Kemalist devrimin anayasası olmaktan çıkar; Atlantik programının anayasası olur.

Kurucu Meclis Anayasa Komisyonu üyelerinden Mümtaz Soysal, 1968 yılında yayımladığı Anayasaya Giriş kitabında, milliyetçiliğin devletin nitelikleri arasından çıkartılması konusunda şu yerinde eleştiriyi getiriyor:

“Anayasanın yapılışında, ulusçuluk kavramının Batı Avrupa ülkelerindeki gelişmelerden farklı olarak, üçüncü dünya ülkelerinin birçoğunda kazandığı yepyeni anlam da gözden kaçtı. Bu ülkelerde ulusçuluk, gerçek bir ‘ekonomik’ nitelik almakta, ulusal kaynaklara sahip çıkma, ulusu yabancı çevrelerin ‘ekonomik’ egemenliğinden kurtarma, iç ve özellikle dış sömürüyü durdurma amaçlarına doğru yönelmektedir. Türkiye’de de son yıllarda ulusalcılığın Batı Avrupa tarihinde görülmeyen böyle yeni bir olumluluğa ve ekonomik yapıcılığa doğru geliştiği göze çarpıyor. Fakat Anayasanın hazırlanışı sırasında bu nokta tam anlamıyla açıklığa kavuşmadı ve açıkça tartışılmadığı için Anayasada böyle bir ulusçuluğun yankısını kesin olarak bulmak mümkün değil.”

SONUÇ

Çağı yakalayabilmek, uygar kalabilmek için Atatürk’le başladığımız Millî Demokratik Devrimimizi artık tamamlamamız ve ardından Millî Üretim Devrimi’ne geçmemiz lâzım. Bu sürecin Atatürk’ün vasiyet ettiği gibi arasız devrimlerle gerçekleşebileceği açıktır. Ancak; arasız devrimlerimizi yapabilmemiz için de millî bir anayasaya ihtiyacımız vardır. Bu anayasa 21. yüzyılın bağımsız devlet ve özgür toplum ihtiyaçlarına göre yapılmalıdır. Dolayısıyla; yazının konusu olan Altı Ok formülünün, yeni anayasamıza tekrar konması temel şarttır.

Anayasa Türkiye Doğu Perinçek