Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dijital bağımlılık ve zorbalık gündemde! ‘Çocukları korumanın yolu sevgiden geçiyor’

Okulların açılmasıyla birlikte eğitimin en çok konuşulan gündem maddelerini Klinik psikolog Kübra Keçeci ile masaya yatırdık. Dijital bağımlılıkla nasıl mücadele edilir? Göçmen çocukların karşılaştıkları zorluklar neler? Akran zorbalığını önlemenin yolları ne?

Dijital bağımlılık ve zorbalık gündemde! ‘Çocukları korumanın yolu sevgiden geçiyor’
MERAL AKKAYA

Avrupa'nın birçok ülkesinde okulların açılmasıyla birlikte, eğitim sistemleri ve öğrencilerin karşılaştığı zorluklar yeniden gündeme geldi.

Öğrencilerin akademik başarısı kadar, onların ruhsal ve sosyal gelişimi de aileler ve eğitimciler için öncelikli gündem maddeleri arasında. Klinik psikolog Kübra Keçeci ile en çok konuşulan eğitim ve psikoloji temalı sorunları masaya yatırdık. Keçeci, dijital bağımlılıkla nasıl mücadele yürütülebileceğinden, göçmen çocukların karşılaştığı zorluklara, akran zorbalığına kadar pek çok kritik başlıkta önemli değerlendirmelerde bulundu. İşte, çocuklarımızın daha sağlıklı bir geleceğe adım atması için rehber niteliğinde öneriler.

DİJİTAL DENGESİZLİK VE EKRAN BAĞIMLILIĞI

Okullar açılıyor. Uzmanlar uzun tatil sürecinde ekran karşısında daha fazla vakit geçiren çocuklarda derslere odaklanma sorunları yaşanabileceği belirtiliyor. Bu konuda nasıl bir yol izlememiz gerekir?

Öncelikle, çocuklarda ekran bağımlılığına yönelik sağlıklı bir çözüm geliştirebilmek için neyin neye sebep olduğunu doğru şekilde belirlemek çok önemli. Çünkü bu tespit, olası krizleri önleme ve çözüm üretme sürecinde atılacak adımları daha etkili kılar. Gözlemlerime göre, yaz tatilinde riskli aile tutumu genel olarak iki gruba ayrılıyor; birinci grup, tatil döneminde çocuklarını tablet ve telefon kullanımında serbest bırakan aileler. İkinci grup ise çocuğun okul bilgisini unutmaması ve sürekli gelişmesi gerektiğine inandığı için ekran kullanımını tamamen yasaklayan aileler. Tatilde benimsenen tutum önemli, çünkü ekran kullanımını tamamen serbest bırakmak çocukta bağımlılık ve sosyal izolasyona yol açabilirken, tamamen yasaklamak da merak duygusunu körükleyip gizli kullanım davranışlarını ve teknolojiye karşı sağlıksız bir tutum geliştirmesine neden olabiliyor. Dolayısıyla eğitim dönemi başladığında çocuğun dikkatini toplamakta zorlanması, derslerden çabuk sıkılması ya da dijital içeriklere karşı aşırı istek geliştirmesi gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor.

EKRAN KULLANIMI PLANLI BİR ŞEKİLDE SINIRLANDIRILMALI

Bu noktada ilk yapılması gereken şey, ekran kullanımını tamamen yasaklamak değil; aşamalı olarak ve zamana yayılmış şekilde sınırlandırmak. Buradaki kısıtlamadan kastım, katı yasaklar koymak, tehdit etmek ya da 'bunu yaparsan sana şunu alırım' gibi maddi ödüllerle çocuğu yönlendirmek değildir. Tam aksine, süreci çocuğun da anlayabileceği şekilde, açıklamalar yaparak ve onu da bu plana dahil ederek yönetmek.

İkinci adım ise çok kritik, eğer çocuk gününün büyük kısmını teknolojik aletlerle geçiriyorsa ve siz bu araçları birden bire elinden alırsanız, ortaya büyük bir boşluk çıkar. Bu boşluğu sağlıklı bir şekilde doldurmak gerekir. Bu da yaşına ve ilgisine uygun, odaklanmayı destekleyici oyunlar ve aktivitelerle mümkündür. Mesleki hayatımda sıkça karşılaştığım bir durum var: "Çocuğumuzu her türlü aktiviteye götürüyoruz ama hiçbirinden zevk almıyor." Burada önemli olan, her türlü aktiviteye yönlendirmek değil; çocuğun ilgi alanını ve ihtiyacını iyi gözlemleyip, buna göre bir aktivite sunmak. Çünkü bazen çocuğun aktiviteye katılmak istememesinin altında özgüven eksikliği, aileye yönelik öfke ya da güven problemleri gibi daha derin duygusal nedenler yatabiliyor.

Dijital bağımlılık ve zorbalık gündemde! ‘Çocukları korumanın yolu sevgiden geçiyor’ - Resim : 1
Kübra Keçeci

EBEVEYN TUTARLILIĞI: DAVRANIŞLAR SÖZLERDEN DAHA ETKİLİDİR

Son olarak, belki de en kritik konu; ebeveyn tutarlılığı. Çocuğun ekran süresini sınırlandırmak isteyen bir anne-babanın, önce kendi medya kullanım alışkanlıklarına dikkat etmesi gerekiyor. Eğer ebeveyn olarak siz, telefon ya da televizyon karşısında uzun vakitler geçiriyorsanız, çocuğunuzu bu konuda sınırlamaya çalışmanız inandırıcılığını kaybeder. Unutulmamalı ki çocuklar, sözden çok davranışı örnek alır.

YAPAY ZEKÂNIN KONTROLSÜZ KULLANIMI DAHA BÜYÜK RİSKLER GETİRİYOR

Açıkçası ben, şu anda sadece telefon ve tablet bağımlılığını değil, yapay zekânın yanlış ve kontrolsüz bir şekilde kullanımını da büyük bir tehlike olarak görüyorum. Özellikle okul çağındaki çocukların bu teknolojilere sınırsız erişimi, onları hem gerçeklikten uzaklaştırabiliyor hem de gelişimsel süreçlerinde kalıcı etkiler bırakabiliyor. Bu nedenle, aileleri yalnızca ekran süresi konusunda değil, çocuklarının yapay zekâ ile nasıl, ne şekilde ve ne sıklıkta etkileşimde olduklarını da dikkatle gözlemlemeye ve bu konuda bilinçli adımlar atmaya davet ediyorum.

TELEFON YASAKLARI BAŞARIYI VE SOSYALLEŞMEYİ ARTIRIR

Okullarda telefon yasakları uygulayan ülkeler ve eyaletler var. Bu yasak çocuklar ve eğitim hayatı açısından nasıl bir tablo doğurur? Aileler ve eğitimciler dijital bağımlılık konusunda neler yapmalı?

Bu tür yasakların hem olumlu hem de tartışmaya açık yönleri elbette var. Ancak öncelikle şunu belirtmeliyim ki, okullarda telefon kullanımının sınırlandırılması, dikkat dağınıklığını ciddi ölçüde azaltacaktır. Bu sayede öğrencilerin derse odaklanma süresi artar ve sınıf içi etkileşim de güçlenir. Ayrıca sosyal medya, oyun ya da mesajlaşma gibi dikkat dağıtıcı unsurların engellenmesi, öğrenme verimliliğini de önemli ölçüde artırabilir. Günümüzde çocuklar dijital araç-gereçleri fazla kullandıkları için mimik ve jestleri kullanma ya da okuma becerilerinde zayıflama yaşayabiliyor. Bazı durumlarda ise bu aşırı uyaranlar algı düzeylerinde dengesizliklere neden olabiliyor. Ancak telefon kullanımının kısıtlanmasıyla birlikte çocukların sosyal iletişimleri artacağından, bu tür sorunların da önüne geçilmesi mümkün olabilir.

SİBER ZORBALIK VE SOSYAL BASKI

Bir diğer önemli nokta ise siber zorbalık ve sosyal baskı. Özellikle ergenlik dönemindeki öğrenciler arasında telefonlar, sıkça kıyaslamalara, dışlanmalara ve sosyal hiyerarşilere neden olabiliyor. Bu durum yalnızca akademik başarıyı değil, aynı zamanda öğrencilerin psikolojik iyi oluşunu da olumsuz etkileyebiliyor. Bu tür dijital sosyal baskılar, gençlerin özgüvenini zedeleyebilir, kaygı düzeyini artırabilir. Dolayısıyla, okul ortamında getirilecek makul kısıtlamalar, bu tür olumsuzlukların önüne geçilmesine bir nebze de olsa katkı sağlayabilir. Ayrıca, okullarda artan şiddet olayları nedeniyle, birçok eğitimci öğrencileri uyarma konusunda çaresiz kalabiliyordu. Dolayısıyla bu manada yasakların getirilmiş olması genele baktığımızda çocuk ve gençler için olumlu olacağını düşünüyorum ancak uzun vadede bu uygulamaların etkisini görebilmek için daha fazla veri ve araştırmaya ihtiyaç var.

YASAKLAR TEK BAŞINA YETERSİZ BİLİNÇLENMEDE GEREKLİ

Öncelikle dijital bağımlılıkla mücadele, sadece yasaklarla değil, bilinçli rehberlikle mümkün. Hem aileler hem de eğitimciler, çocukların dijital dünyayla sağlıklı bir ilişki kurmasına yardımcı olmalı.
Aileler, çocuklarının ekran süresini kontrol etmekten çok, onlarla birlikte kaliteli zaman geçirmeye odaklanmalı. Çocuğa sadece “telefonu bırak” demek yerine, neden bırakması gerektiğini açıklamak, birlikte ekran dışı alternatifler oluşturmak daha etkili olur. Örneğin spor, sanat, doğa etkinlikleri ya da masa oyunları gibi faaliyetler, çocukların ilgisini başka yönlere çekebilir. Eğitimciler açısından ise eğitimde yapıcı bir şekilde kullanmaya yönlendirmek önemli. Öğrencilere dijital okuryazarlık, siber güvenlik ve zaman yönetimi gibi beceriler kazandırılmalı. Yani amaç, dijital dünyayı tamamen yasaklamak değil; onu anlamak, yönetmek ve kontrollü kullanmayı öğretmek olmalı. Ayrıca hem okulda hem evde dijital kuralların tutarlı olması çok önemli. Çocuk evde sınırsız ekranla karşılaşıp okulda kısıtlanırsa bu çelişki hem inandırıcılığı hem de etkiyi azaltır.

Son olarak şunu da unutmamak gerekir: Çocuklar dijital dünyadan değil, başıboş bırakılmaktan zarar görür. Bu nedenle rehberlik, sevgi ve tutarlılık dijital bağımlılıkla mücadelenin en güçlü araçlarıdır.

GÖÇMEN ÇOCUKLARA FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLANMALI

Geçtiğimiz günlerde Almanya'da eğitim kalitesinin düştüğüne ilişkin bir rapor yayınlandı. Bu raporda kalitenin düşmesine gerekçe olarak dijital bağımlılık ve göçmen çocukların entegrasyon sorunu gösterildi. Göçmen çocukların eğitim hayatı ile ilgili ne söylemek istersiniz?

Bu tür raporlar elbette eğitim sistemindeki sorunlara dikkat çekmek açısından önemli. Ancak göçmen çocukların entegrasyon sürecini kalite düşüşünün ana sebeplerinden biri olarak göstermek, meseleyi yüzeysel okumak olur. Asıl soru şu olmalı: Bu çocuklara gerçekten eşit eğitim imkânları sunuluyor mu? Göçmen kökenli çocuklar çoğu zaman dil bariyeri, sosyo-ekonomik zorluklar ve dışlanmışlık gibi engellerle eğitim hayatına başlıyor. Bu noktada onları bir "yük" olarak görmek yerine, sistemin bu farklılıkları nasıl yönettiğine bakmak gerekiyor. Erken yaşta dil desteği, kültürlerarası eğitim, öğretmenlere yönelik kapsayıcılık eğitimi gibi adımlar atılmadan entegrasyondan söz etmek eksik olur.
Kaldı ki birçok göçmen çocuk, güçlü bir öğrenme isteğiyle, iki ya da daha fazla kültür arasında büyüyerek önemli beceriler geliştiriyor. Bu potansiyelin desteklenmesi hem onların bireysel başarısı hem de toplumun çok kültürlü yapısının güçlenmesi açısından kritik. Eğitimde kalite, ancak fırsat eşitliğiyle yükselir. Bu nedenle göçmen çocukların sistemin dışında değil, merkezinde görülmesi ve buna göre adımlar atılması gerekiyor.

Akran zorbalığının nedenleri ve önleme yolları

Eğitim hayatında öne çıkan başlıklardan birisi de akran zorbalığı. Elbette geniş ve tartışılması gereken bir konu. Özetle bu konu ile ilgili değerlendirmeniz ne olur? Bu zorbalığın temelinde yatan sebepler nelerdir? Bu zorbalıklar nasıl önlenebilir?
Akran zorbalığı, sadece iki öğrenci arasındaki bir çatışma değil; okul ortamının, rehberlik sistemlerinin ve toplumsal tutumların bir yansımasıdır. Zorbalık vakalarının arttığı yerlerde genellikle empati eksikliği, iletişim kopukluğu ve denetimsizlik de gözlemleniyor. Bu nedenle çözüm yalnızca cezai önlemlerle değil, önleyici ve kapsayıcı bir eğitim anlayışıyla mümkün. Erken yaşta duygusal eğitim, öğrenciler arası sağlıklı iletişim becerilerinin geliştirilmesi ve özellikle öğretmenlerin bu konudaki farkındalığı çok önemli. Ayrıca unutulmamalı ki, zorbalığa uğrayan kadar zorbalık yapan çocuğun da desteğe ihtiyacı bulunuyor. Her iki taraf için de güvenli ve onarıcı bir ortam sağlamak, okulun temel sorumluluklarından biridir.
ZORBALIK SADECE BİREYSEL DEĞİL TOPLUMSAL BİR SORUNDUR
Zorbalığın temeline baktığımızda ise, genellikle çocukların kendilerini ifade edememesi, güç dengesizliği arayışı, aidiyet ihtiyacı ve bazen de evde yaşanan olumsuzluklar gibi faktörler bulunduğunu görüyoruz. Özellikle düşük özgüven, dışlanmışlık hissi ya da model alınan olumsuz davranışlar, dijital ortamda maruz kalınan subliminal (bilinçaltına yönelik ve olumsuz etki yaratan) mesajlar zorbalık davranışlarını tetikleyebiliyor.
Zorbalığın önlenmesinde, öncelikle okul ortamında pozitif bir iklim oluşturmak gerekiyor. Bu, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin işbirliği ile sağlanabilir. Sosyal-duygusal öğrenme programlarıyla çocuklara empati, problem çözme ve iletişim becerileri kazandırmak çok etkili olur. Ayrıca, zorbalık vakalarını erken tespit edip müdahale etmek için etkili izleme ve destek mekanizmalarının da kurulması gerekiyor. Unutulmamalı ki, zorbalık sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir meseledir. Bu yüzden okul dışı ortamlar ve aile desteği de sürecin vazgeçilmez parçalarıdır.

Avrupa Dijital bağımlılık