Diyanet neden hedefte?
Her orman yangını sonrası, Diyanet İşleri Başkanlığına yönelik sistemli bir hedef gösterme kampanyası başlatıyorlar. Diyanet elbette eleştirilebilir. Fakat planlı bir hedef alma, Diyanet’i işlevsiz hale getirmek isteyen ve kendine alan açma peşindeki FETÖ’nün ve cemaatlerin ekmeğine yağ sürüyor.
Ülkemizi olumsuz etkileyen her büyük afetin ardından Diyanet İşleri Başkanlığının gündeme getirilip hedef gösterilmesinin arkasında sistemli bir yıpratma planı var.
Günlerdir süren yangınlarda hektarlarca ormanlık alan kül oldu, ciğerlerimiz yandı. Orman görevlileri, itfaiye erleri, belediyeler, gönüllü vatandaşlar yangınları söndürmek için canla başla mücadele etti, hâlâ da ediyorlar.
Bu süreçte vatandaş olarak bizlere düşen, önce afetin altından kalkabilmek için çabalamak. Ardından olabilecek yeni afetlere yönelik önlem alınmasını ve plan yapılmasını sağlamak.
Bunu yapacak olan ilk başta devletin ilgili kurumlarıdır. Eksikler elbette anlatılacak, eleştirilecek. Milletin sorunları ve talepleri dillendirilecek. Gerçekten kamucu, halkçı çözümler gösterilecek. Muhalif olunacaksa da düşman cepheden değil vatan cephesinden olunacak.
Fakat bir kesim var ki afet dönemlerinde çözüm göstermek şöyle dursun, gerçek amaçlarının başka olduğunu belli ediyorlar. Gündem afetle mücadeleyken birden Diyanet’e yönelik sistemli bir hedef gösterme kampanyası başlatıyorlar.
ELEŞTİRİ AMA NASIL?
Yangınlar başladıktan sonra Birgün gazetesi, “Yangınları Diyanet Söndürsün!” başlığını attı. Sosyal medyada çokça “Diyanet’in bütçesiyle uçak alınsın, yangınlar söndürülsün.” söylemi öne çıkarıldı.
Öyle bir yaygara koparılıyor ki sanırsınız yangınların suçlusu Diyanet!
Kamuda israfın, lüks tüketimin, acil ihtiyaç olmayan kalemlerde yüksek miktarda harcamalar yapılmasının eleştirilmesi elbette doğru. Diyanet zaman zaman yüksek harcamalarıyla da gündeme geldi. Örneğin, makam araçlarının lüks sınıftan seçilmesi tepkilere neden oldu. Zaten bunun ardından Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş, aracını iade etti.
Bu noktadaki eleştiriler haklı görülebilir. Ancak “Orman yangınını Diyanet söndürsün!” demek, yüksek harcamalara yönelik bir eleştiri değil. Burada Diyanet’in bir plan doğrultusunda hedef alınması söz konusu.
Nasıl bir plan? Anlatalım…
DİYANET’LE KİMLER KAVGALI?
Öncelikle Diyanet’in geçmişine bakmakta fayda var. Mustafa Kemal Atatürk döneminde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının esasında tek bir amacı vardı. Dini, tarikat ve cemaatlerin elinden kurtarmak.
Çünkü tarikat ve cemaatlerin her biri, dini kendine göre yorumluyor ve ortaya yeni “dinler” çıkıyordu. Bu durum, bugün de böyle. Tüm cemaatler, sürekli bir kavga halinde, sürekli bölünme yaşıyorlar, her bölünen grup yeni fikirlerle kendine mürit topluyor. Bu da tartışmaları beraberinde getiriyor. Örneğin, Rıfai Tarikatı’ndan olduğu bilinen bir şahsın videoları sık sık sosyal medyada gündem oluyor. Bu şahsın anlattığı hikayelere göre tarikat şeyhleri, peygamberlerden bile üstün mucizelere sahip. Güneş’e meydan okuyan şeyhler, denizin üstünde yürüyen şeyhler, şeyhine saygısından annesinin karnından daha geç doğan tarikat müridi vb… Hurafelerin ardı arkası kesilmiyor.
İşte Diyanet, bu kargaşayı ortadan kaldırarak dini herkesin en doğru şekilde öğrenmesi için çalışmalar yürüttü. Fakat kurulduğu günden beri tarikat ve cemaatlerin hedefinde oldu.
Bugün dahi başta FETÖ olmak üzere Süleymancılar, bazı Nurcu gruplar ve diğer dini yapılar Diyanet’le kavgalıdır. Çünkü “devletin din öğretisine” karşı çıkarlar. Dolayısıyla devletin din adamlarının arkasında namaz kılmazlar, Diyanet’in hutbelerini reddederler.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Diyanet iki çalışma yaptı. Biri FETÖ ile ilgili, diğeri Türkiye genelindeki 48 farklı cemaatle ilgili. FETÖ’ye yönelik çalışmanın sonucunda çeşitli raporlar ve kitaplar yayınlandı. Bu yayınlarda açıkça FETÖ’nün dinle hiçbir ilgisinin olmadığı, dini istismar etmek için kurulmuş bir örgüt olduğu vurgulandı. Keza cemaatlerle ilgili hazırlanan “Dinî ve Sosyal Teşekküller, Geleneksel-Kültürel Dinî Oluşumlar ve Yeni Dinî Yönelişler” raporunda da Süleymancıların, yeni FETÖ olduğu belirtildi, Alparslan Kuytul ve Furkancıların sakıncalı faaliyet yürüttüğü, terör örgütlerini desteklediği aktarıldı, Nurcu Yeni Asya grubunun FETÖ’ye yakın tavırlar sergilediği (Kazım Güleçyüz’ün genel yayın yönetmeni olduğu dönem) dile getirildi.
Yani Diyanet, hazırladığı çok sayıda raporda dini, kılıf yaparak milli güvenliği tehdit eden yapıları açıkça topluma anlattı, onlarla kavgaya girdi.
Bu raporlar yayınlanalı yaklaşık 7-8 yıl oldu ancak 2025 yılı itibarıyla FETÖ bu raporları hâlâ hedef almayı sürdüyor. FETÖ’nün Youtube kanalı Raindrops TV’de her hafta Diyanet’in bu raporlarını eleştiren videolar yayınlanıyor.
CEMAATLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRENLER
Cumhuriyet gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen, 4 Haziran’daki köşesinde Diyanet İşleri Başkanlığını hedef alan bir yazı yazdı. Yazıda, yeni yasayla, Diyanet’in öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri, cezaevleri, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları gibi alanlarda manevi danışmanlık ve din hizmeti sunmakla görevlendirilmesini eleştirdi.
Kalkandelen’in tepki gösterdiği bir başka konu da, Diyanet’e, sakıncalı bulduğu Kur’an meallerini toplatma, imha etme ve internetten erişim engeli getirme yetkisi verilmesiydi.
Açıkçası Kalkandelen’in bu tepkisini anlamakta zorlanıyorum. Şu yüzden: Diyanet’e bu yetki, devlet dışı dini oluşumların dini yönlendirmelerinin ve toplumda kafa karışıklığına neden olmalarının önüne geçmek için verildi. Burada kastedilen, tarikatlar ve cemaatler. Kalkandelen tepkisiyle aslında bu yapıların ekmeğine yağ sürmüş oluyor.
Çünkü sakıncalı Kur’an meallerinin toplatılması olayına ilk tepki FETÖ’den geldi. FETÖ’nün firari ilahiyatçılarından, Eski Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Ayhan Tekineş, Diyanet’e verilen bu yetkiyi günlerce eleştirdi. Firari FETÖ üyeleri, sosyal medyada günlerce Tekineş’in eleştirilerini paylaştı. FETÖ’nün rahatsız olduğu bu gelişmeden Kalkandelen’in de hoşnut olmadığını görüyoruz.
Çünkü Zülal Kalkandelen, “Sansürleme uygulamaları düşünceyi ifade etme özgürlüğüne engel oluşturacak.” diyerek aslında FETÖ’nün ve cemaatlerin dini çarpıtma özgürlüğünü savunmuş oldu.
‘DİYANET’İN ERBAŞI’
Ayrıca Zülal Kalkandelen’in yazısında bahsettiği bir kitap var. “Diyanet’in Erbaşı” isimli kitap, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı eleştiriyor gibi görünse de esasında Diyanet’i hedef alan kampanyaya katılıyor.
Kitabı baştan sona okuyan, Ali Erbaş’ın değil Diyanet’in uygulamalarının hedef alındığını rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Peki Diyanet eleştirilemez mi? Elbette eleştirilebilir, eleştirilmeli de...
Ali Erbaş eleştirilemez mi? Elbette eleştirilebilir. Kamu görevi yapanın eleştirilmesi de doğaldır.
Ancak bu eleştiriler doğru zeminde, gerçeklere dayandığında ve anlamlı bir hedefi olduğunda kıymetli olur. Örneğin, Ali Erbaş’ın basit bir sureyi bile ezberleyemediği yalanı çok kolay yayılıp haber konusu yapılabiliyor.
SÖZCÜ’NÜN TARİKATA SAHİP ÇIKAN HABERİ
Başta Sözcü, Cumhuriyet, Halk TV, Birgün, Evrensel, Tele 1 gibi sözde “muhalif” medyada uzun süredir sistematik şekilde Diyanet’i yıpratma çabası var. Pek çok haberleri yalanlansa da bu tavırlarından vazgeçmiş değiller. İş öyle bir noktaya geldi ki, artık tarikatları bile destekleyen haberler yayınlamaya başladılar.
Sözcü gazetesi 31 Mayıs 2023’te “AKP'li Belediye Camiyle Birlikte Türbeyi de Yıktı” diye bir haber yaptı. Haberin arka planını araştırdığımızda olayın bir cami yıkma değil, Galibi Tarikatı’na ait kaçak dergahın yıkılması olduğunu öğrendik. Baktığınızda AK Partili belediye doğru olanı yapmıştı, yasa dışı tarikat faaliyetini önlemişti. Ama Sözcü tarikata destek çıkmıştı.
‘MUHALİFLERİN’ YAZAMADIKLARI
Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet, Sözcü ve diğer tüm “muhalif” basın, Süleymancıların İmamoğlu ile ilişkisine gözlerini kapatıyor.
CHP’li Beykoz Belediye Başkanı, Eylül 2024’te Süleymancıların kermesinin açılışını yaptı ve açıkça “Desteğimiz sürecek.” dedi. Zülal Hanım’dan ses yok.
Süleymancıların Beykoz’da Diyanet’in mülklerine nasıl çöktüklerini de yazdık. 5-6 cami, Kur’an kursları, lojmanlar… Siz Diyanet’i hedef alırken Alihan Kuriş’in adamları Diyanet’e hücum ediyor.
CHP’NİN CEMAATLERLE YAKINLAŞMASI
Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı iken 10 Kasım 2024’te Fatih’te Helvai Tekkesi’nin açılışını yaptı. İBB’nin restore ettirdiği tekkeye giden İmamoğlu, diz çöküp dua etti. Burası bir cami mi? Hayır.
Burası bir tarikata ait bir tekke. Peki Sözcü, Cumhuriyet, Halk TV gibi “muhalif” medyada buna tepki gördünüz mü? Hayır.
2024 Yerel Seçimlerinden sonra Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığını kazanan CHP’li Hakan Bahçetepe, Menzil Cemaati’ne ait Serhendi Derneği’ni ziyaret etti. “Muhalif” medya buna da gözünü yumdu. Ne Sözcü’nün ne Zülal Kalkandelen’in bu ziyareti eleştirdiğini görmedik.

Benzer şekilde 2019’dan beri CHP’nin Süleymancılar cemaatiyle ittifak yaptığı biliniyor. Süleymancıların CHP’li belediyelerde kadroya alındığını Aydınlık’ta birim birim açıkladık. Muhalif medyada buna da bir tepki göremedik.
Ama orman yangınları çıktığında “Diyanet bütçesiyle uçak alınsın!” yaygarasının en önünde konumlanırlar.
UĞUR MUMCU 80’LERDE UYARDI
Zülal Kalkandelen’in 4 Haziran’daki yazısını, Uğur Mumcu’nun “Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır.” sözüyle bitirmesi işin başka bir ilginç yanı.
Çünkü Uğur Mumcu’nun orada bahsettiği, tarikatlar ve cemaatlerle birlikte yol yürüyen iktidarlar. Örneğin Turgut Özal…
Biz de yazımızı Uğur Mumcu’nun Rabıta kitabını hatırlatarak bitirelim. Rabıta kitabını herkese öneririz. Daha 80’li yıllarda Türkiye’de FETÖ, Süleymancılar, Nurcular ve diğer cemaatlere karşı bizleri uyardı. O uyarılara kulak asmayanlar, bugün cemaatlerin FETÖ’vari faaliyetlerini alkışlıyor.

