Doç. Dr. Fırat Sayıcı ile medya ve bilinci konuştuk: Fast food dönemi yaşıyoruz
Sorularımızı yanıtlayan Doç. Dr. Fırat Sayıcı, medyada yaşanan kirliliğe dikkat çekti. Artık gençlerin hap bilgiler istediğini belirten Sayıcı, ‘Bu hız çağında özellikle yeni neslin, uzun bir şey izlemeye tahammüllü yok artık.’ dedi. Sayıcı, medya okuryazarlığının önemini vurguladı
Dijitalleşmeyle birlikte yalnızca üretim biçimleri değil, izleme alışkanlıkları da değişiyor. Peki yaşanan dönüşümün bilince etkileri neler? Medya okuryazarlığı neden önemli? Doç. Dr. Fırat Sayıcı’yla konuştuk.
‘EKRANIN GÜDÜLEMESİ ANLAMINDA AYNI ŞEYLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ’
Dijitalleşmeyle beraber televizyonun ve ekranın günlük yaşama, aile bağlarına etkisi ne oldu?
Televizyon dünyası farklı farklı kanallar çıkartmaya başladıktan sonra hayatımızda izleme alışkanlıklarının değiştiğini gözlemledik. İnternetin ortaya çıktığı ve yaygınlaştığı 1990'ların sonlarından 2000'lerin ortalarına doğru olan dönemde akıllı telefonların, tabletlerin, bilgisayarların ucuzlaması ve herkese yayılması sayesinde bu izleme alışkanlıkları bir kere daha şekil değiştirmiş oldu. Ama temelinde aynı şeyler var.
Yani televizyon ve sosyal medya ile birlikte izleme alışkanlıklarının sadece şekil değiştirdiğini söyleyebiliriz ama insan psikolojisi olarak ya da o ekranın insanı güdülemesi anlamında aynı şeylerle karşı karşıyayız. Yıllar önce televizyon aileleri bölüyor dediler. İşte herkes kendi odasında bir televizyon alıp onu izliyor dediler.
Aile, televizyon yüzünden bir arada bulunamıyor ya da ekrana bakarken kendi arasında bir iletişim kuramıyor dediler. Ama şimdi aynı durumu, dijital platformlarda, internette, sosyal medyada yaşıyoruz.
Dolayısıyla da bu izleme alışkanlıklarının şekilsel değişimi insanın bu tarz durumlara verdiği psikolojik tepkileri çok fazla etkilememiş oluyor.

‘SANSÜRSÜZ BİR KONTROL MEKANİZMASI GEREKLİ’
Ancak aile bireylerinin farklı ekranlara bakmaya başlaması, özellikle ailenin küçük bireylerinin ne izlediğine dair kuşkuları beraberinde getiriyor. Aile büyüklerinin kafalarında hep bir soru işareti olarak kalıyor bu soru. Çünkü çok fazla baskı kuramıyorlar. Çok fazla kontrol edemiyorlar.
Günümüzde artık 10 yaşındaki bir çocuk da istediği içeriğe internette rahatlıkla ulaşabiliyor. Bunun içinde tabi ona kötü örnek olabilecek içerikler de var.
Dolayısıyla bir kontrol mekanizmasının sağlanması gerekli ama bunu da bir baskılama yöntemiyle, sansürle yapmak doğru olmaz. Çünkü bu sefer çocuk o tarz içerikleri daha çok yakalamaya çalışır. Yani bu bağlamda da ailelerin iyi bir medya okuryazarlığı eğitiminden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.
‘İŞİN İÇİNDE OLMAMIZA RAĞMEN BİZ BİLE YANILABİLİYORUZ’
Medya okuryazarlığı konusuna değindiniz. Bu konuda neler yapılabilir?
Bir kere ilköğretimden itibaren medya okuryazarlığının hepimizin hayatına girmesi gerekiyor. Sadece çocukların değil, ebeveynlerin, bireylerin de bu konuda eğitilmesi gerekiyor. Çünkü bu işin içinde olmamıza rağmen biz bile yanılabiliyoruz. Bir haber düşüyor önümüze. O haberin doğru olduğuna inanıp onu savunmaya başlıyoruz. Dolayısıyla 7'den 70'e aslında herkesin bir şekilde medya okulu yazarlığıyla haşır neşir olmasını sağlayacak bir sistem gerekiyor. Nasıl yapılır? Açıkçası çok fazla bilmiyorum ama üniversiteler buna ön ayak olabilir.
Çünkü medyadaki kirlilik gittikçe artıyor. Eskiden televizyoncular nasıl reyting almak uğruna saçma sapan şeyler yapıyordu, şimdi de sosyal medyada, daha fazla tıklanmak için saçma sapan haberler yayan, insanları yanıltan, manipüle eden haberler yayınlayan içerik üreticileri türemeye başladı. Dolayısıyla bunların da önüne geçmek gerekiyor. Bu devlet denetiminde mi olmalı? Bundan çok emin değilim.
Nasıl bir sansür mekanizması işleyeceğini bilmediğim için şu an ondan emin değilim. İlerleyen zamanlarda artık bu ortaya çıkacaktır.
‘BİR NESİL MAFYATİK OLDU’
Aslında somutlamak adına soruyorum. Örnek verilir: ‘Kurtlar Vadisi izleyen bir nesil mafyatik oldu.’ diye. Medyanın bilince nasıl bir etkisi var?
Tabii ki kesinlikle var. Söylediğin gibi bir nesil Kurtlar Vadisi sayesinde mafyatik oldu. Her gün haberlerde izliyoruz. İşte iki tane 14, 15 yaşında çocuk motosiklete atlayıp bir yeri kurşunluyorlar.
Bir mafya ağı içerisine girmeye çalışıyorlar. Hapishaneye girmeyi onur zannediyorlar ve oradan çıktıktan sonra kendilerine daha büyük görevler verileceğini düşünüyorlar. Bunların temelinde Kurtlar Vadisi gibi örnekler var. Sadece onu suçlamak gerekmiyor. Bir sürü öyle örnek var. Bu tarz yanlış anlatılan, yanlış tanıtılan dizilerin de katkısı var.
Bizim çocukluğumuzda işte “Süper Baba”, “Bizimkiler”, “Ekmek Teknesi” gibi mahalle dizileri izledik. İşte insanların birbirine yardım ettiği, birisi düştüğü zaman bütün mahallenin onu elinden tutup ayağa kaldırdığı filmlerle büyüdü bizim nesil.
GENÇLERİN UZUN BİR ŞEY İZLEMEYE TAHAMMÜLÜ YOK
Artık günümüzde kısa diziler, kısa videolar daha çok izleniyor. Eskiden saatlerce dizi, film izliyorduk ama şimdi bu süre 30 saniyelere indi. Bunu nasıl görüyorsunuz?
Artık günümüzde hız çağında yaşıyoruz. Yani bazen gün yetmiyor, saatler yetmiyor. Bu hız çağında özellikle yeni neslin, uzun bir şey izlemeye tahammülleri yok artık.
Ben kendi öğrencilerimden de biliyorum. Oturup öyle 1,5 saatlik hele ki siyah beyaz bir filmi hayatta izlettiremezsiniz. Hatta artık 4-5 dakikalık videoları bile izlemiyorlar. 30 saniyelik, 1 dakikalık videolar onlar için yeterli oluyor. Yani aslında gençler şunu istiyor: Bana anlatmak istediğin şeyi hap şeklinde ver. 30 saniyede derdini anlat. Ben seni unutayım, bir daha bakmayayım. Medyada da bir tür fast-food dönemini yaşıyoruz.