Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsrail ablukasını yarmanın yöntemi: Filistin ile deniz anlaşması imzalamak

Devletler, silahsız teçhizatsız 40-45 tane sivil teknenin İsrail’in Gazze’ye yönelik deniz ablukasını delmesini beklemek yerine, Filistin Devleti ile deniz yetki alanı anlaşmaları imzalayarak ülkenin geleceğini güvence altına almalıdır. Denize çıkışı olmayan bir Filistin, gelecekte de yaşayamaz!

İsrail ablukasını yarmanın yöntemi: Filistin ile deniz anlaşması imzalamak
HABER MERKEZİ

Deniz ablukası, “bir devletin dış dünya ile olan ilişkilerini ve ulaşımını, zor ve kuvvet vasıtasıyla koparmak” şeklinde tanımlanabilir. 16’ıncı yüzyıldan itibaren bir deniz harp tekniği olarak kullanılmış ve 16 Nisan 1856’daki Paris Deniz Hukukuna Uyma Deklarasyonu ile ilk kez uluslararası bir metine girmiştir. 1994 tarihli “Denizde Silahlı Çatışmalara Uygulanacak Uluslararası Hukuka İlişkin San Rome Düzenlemesi”, deniz ablukasının nasıl yapılacağına ilişkin bugüne kadar hazırlanmış en ayrıntılı metindir. Düzenleme oluşturulurken 1907 tarihli Lahey Sözleşmeleri, 1909 tarihli deniz harp hukukunu ilgilendiren Londra Deklarasyonu ve uluslararası örf ve âdet hukuku temel alınmıştır. Buna göre abluka; sivil halkın temel gereksinimlerinin giderilmesine engel olmamalı, sivil halkı cezalandırma maksadıyla uygulanmamalıdır.

Ancak İsrail’in Filistin’e yönelik deniz ablukası, en başından itibaren uluslararası hukuka aykırı şekilde ilerliyor. Sadece ablukanın meşruiyetini sağlayan “orantılılık ilkesi” ve “sivil halka karşı toplu cezalandırma yasağının ihlal edilmesi” bile, İsrail’in meşru zeminde olmadığını göstermesi bakımından yeterlidir.

DENİZ ABLUKASI NASIL BAŞLADI

Aslında İsrail, Oslo Antlaşması’nın ardından 2005 yılında Gazze işgaline son vermişti. Ancak 2006’daki Filistin seçimlerinde HAMAS’ın parlamentoya girmesini kabul etmedi ve Gazze’ye yönelik yaptırım kararları aldı. Bu kapsamda 2009’un başlarında deniz ablukası uygulayacağını tüm dünyaya duyurdu. Yayınlanan bir NAVTEX mesajı ile Filistin’e denizden erişim tamamen kapatıldı. Böylece Tel Aviv yönetimi, deniz ablukasını güvenlik nedeniyle değil, tamamen politik gerekçelerle uyguladığını da açık etti. Abluka sonrası Filistin’in adeta nefesi kesildi. Dünya Bankası, 2009-2015 yılları arasında ablukanın yol açtığı GSYİH kayıplarının yüzde 50’nin üzerinde olduğunu ve Filistin’e büyük ekonomik kayıplar getirdiğini bildirdi. Bir zamanlar önemli olan Gazze’nin imalat sektörü, abluka nedeniyle reel olarak yüzde 60 oranında küçüldü. Gazze’nin ihracatı ise deniz ablukasının ardından neredeyse tamamen sone erdi.

İsrail ablukasını yarmanın yöntemi: Filistin ile deniz anlaşması imzalamak - Resim : 1

2,5 MİLYON FİLİSTİNLİ 365 KİLOMETREKAREDE

İsrail, dönem dönem Türkiye gibi üçüncü ülkelerin devreye girmesiyle ablukayı gevşetse de 7 Ekim sonrası başlattığı soykırım harekâtının ardından yeniden tam ablukaya geçti. Böylece 365 kilometrekarede sıkışmış olan 2,5 milyon Filistinlinin yiyecek ve ilaç gibi insani ihtiyaçlara erişimi de ortadan kalktı. Şu an abluka hem karadan hem denizden yürütülüyor. Arap ve Müslüman devletler, uzun süredir Filistinlilerin insani ihtiyaçlara erişimi için Mısır sınırındaki Refah Kapısı’nın açılmasına uğraşıyor. Ancak deniz ablukasının aşılmasına ilişkin bir açıklama ya da girişim hiç olmadı.

BM’NİN SAPTADIĞI GERÇEK

Halbuki deniz ablukasının hukuksuzluğu, daha önce Birleşmiş Milletler tarafından da saptanmıştı. 2010 yılında Mavi Marmara gemisinde yapılan katliamın ardından Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, uluslararası hukuk ihlallerinin araştırılması amacıyla bir Gerçekleri Araştırma Komisyonu (Fact Finding Mission) kurmuştu. Kısa sürede çalışmalarını tamamlayan bu komisyon, 56 sayfalık raporunu 22 Eylül 2010’da dünya kamuoyu ile paylaştı.

Komisyon raporunda; “İsrail’in Gazze’ye yönelik deniz ablukasının hiçbir hukuki temelinin bulunmadığı, Birlemiş Milletler Antlaşması Madde 51 çerçevesinde meşru müdafaa olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ablukanın Gazze’deki sivil halkın toplu cezalandırılmasına sebebiyet verdiği, İsrail askerlerinin yardım konvoyuna yönelik eylemlerinin ağır insan hakları hukuku ve insani hukuk ihlali oluşturduğu” hükme bağlandı.

İsrail ablukasını yarmanın yöntemi: Filistin ile deniz anlaşması imzalamak - Resim : 2

DEVLETLERİN SORUMLULUKTAN KAÇIŞI

İsrail’in deniz ablukasını yarmak için yapılan tek girişim Mavi Marmara da değildi. Bu yıl önce Madleen gemisi, ardından 44 gemiden müteşekkil Küresel Sumud Filosu ablukayı yarma girişiminde bulundu. Ancak dün itibarıyla İsrail Donanması tüm bu sivil teknelere el koydu. Eylem bir yandan dünyadaki İsrail karşıtlığını körüklerken diğer yandan devletlerin kendi sorumluluğunu üstlerinden atmalarının perdesi oldu. İsrail’e karşı silahlı kararlılık gösteremeyen devletler, Küresel Sumud Filosu’ndaki bir avuç silahsız teçhizatsız sivilin arkasına sığındı. Gazeteler, televizyonlar günlerce sahte umutları pompaladı. Sonuç olaraksa Gazze’de bir kez daha hayalleri yıkılan çocuklar bıraktı. Ne çabuk unuttuk; Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi Türk gemilerini, uçaklarını bekleyen Mücahitlerle dalga geçmek için Rumlar şu şarkıyı söylemiyor muydu: “Bekledim de gelmedin, sevdiğimi bilmedin, gözyaşımı silmedin, hiç mi beni sevmedin?”

FİLİSTİN BİR AKDENİZ ÜLKESİDİR

Filistin’in dostları madem bir Ortak Görev Gücü oluşturamıyor, madem 40 sivil tekne yerine 40 savaş gemisi yollayamıyor, peki Filistin’i devlet olarak tanımanın gerekleri de mi yapılamıyor? Filistin, Doğu Akdeniz’in kıyıdaş devletlerinden biridir. Öyleyse Dünya ile Filistin arasında denizden kurulacak bir bağ, resmiyete de dökülmelidir. Nitekim daha önce Aydınlık’a konuşan Filistin Büyükelçisi Faed Mustafa, “Türkiye ile Filistin arasında bir Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması imzalanabilir mi?” sorumuzu şöyle yanıtlamıştı:

“Biz Filistin olarak Türkiye ile ilişkilerimize çok önem veriyoruz. Bütün alanlarda ilişkilerin artması için çalışıyoruz. Bu ilişkilerin gelişmesi için bütün fikirlere açığız. Bu Türkiye ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması konusunda da geçerli. Bizim de Akdeniz’de haklarımız var. Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğal gazda Filistin’in de payı var. Gaz konusunda Türkiye ile anlaşmaya hazırız. Türkiye ile işbirliğine hazırız. Bütün alanlarda ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Hepsine açığız.”

Üstelik Filistin, 24 Eylül 2019 tarihinde deniz yetki alanlarını resmi olarak Birleşmiş Milletler’e de bildirdi.

27 Şubat 2024’te İstanbul’a gelen HAMAS Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Basem Naim’e de bu konuyu sormuştuk. Aynen şu yanıtı vermişti: “Gazze ile Türkiye’nin karşılıklı kıyıları bulunmaktadır. Bu anlamda Doğu Akdeniz’de bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasının yapılması, iki ülke için de çok faydalı olacaktır.”

Prof. Dr. Selami Kuran’ın ise şu değerlendirmesini hatırlatma fayda var:

“25 Ekim 2018’de Türkiye ile Filistin Devleti arasında imzalanan ‘Güvenlik İşbirliği Anlaşması’, 1 Haziran 2021’de onaylandı. Bu anlaşma ile Türkiye-Filistin deniz yetki anlaşmasının temeli atıldı. Muhtemel bir Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması ile Doğu Akdeniz’de kartlar bir kez daha dağıtılacaktır.”

Amiral Cihat Yaycı’nın hesaplamalarına göre de Türkiye’nin 27 Kasım 2019’da Libya ile yaptığı anlaşmanın bir benzerini Filistin’le de yapmak mümkün. Filistin’le yapılacak anlaşma, hem Libya anlaşmasının tamamlayıcısı olacak hem de Filistin’in haklarını koruyacak. Anlaşma uyarınca, Filistin’in deniz alanı kazancının 8 bin 510 kilometrekare olacağı bildiriliyor. Böylece Filistin’in toprakları ikiye katlanacak.

Öyleyse daha neyi bekliyoruz, hemen imzaları atalım.

Türkiye Filistin İsrail