Küresel gücün para üzerinden savaşı! Petrodolar, avro ve Irak
Keele Üniversitesi’nden Prof. Bülent Gökay’ın 2005 tarihli makalesi bugüne de ışık tutuyor. Yazı, ABD’nin ekonomik gücünü nasıl petrole ve dolara bağladığını çarpıcı biçimde anlatıyor.
Doların küresel rezerv para konumu bugün çokça tartışılan konular arasında. Bu yazıda, bu konuda 20 yıl önce yazılmış aydınlatıcı bir makaleye bakacağız.
İngiltere’deki Keele Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Bülent Gökay’ın makalesi, “Alternatives” isimli Türkçe Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin 2005 kışında yayınlanan beşinci sayısında Bülent Gökay önce İngilizce olarak “The Beginning of the End of the Petrodollar: What Connects Iraq to Iran” ismiyle yayınlanıyor. Daha sonra Türkçeye “Irak, İran ve Petrodoların Sonu” başlığıyla çevriliyor.
1970’LERDEN BAŞLAYAN DURGUNLUK
Bülent Gökay makalesinde Sovyetlerin yıkılmasının ardından başlayan büyük ABD saldırganlığının ekonomik altyapısını şöyle yazıyor: “ABD’nin ekonomik gücü 1970’lerden başlayarak bir durgunluk dönemine girdi ve Soğuk Savaş’ın sonundan itibaren de bir çöküş yaşamakta. Özellikle dünya ticaret ve üretimindeki payı Soğuk Savaş’ın bitiminden önceki döneme göre önemli ölçüde düşmüş durumda. ABD’nin ekonomik gücü, AB ve Japonya, Çin ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerinin oluşturduğu Doğu Asya ekonomik grubuyla karşılaştırıldığında ciddi bir gerileme yaşıyor.
“ABD’nin askeri gücünü kullanmadaki ısrarı, yalnızca Soğuk Savaş sonrası jeopolitik tabloya yönelik ve dünyada ortaya çıkan yeni tehlikelere ilişkin, doğal bir yanıt değil, asıl gerileyen ekonomik gücü ve karşısında gittikçe artan yeni rekabet kaynakları nedeniyle geliştirdiği bir refleks olarak görülebilir. Amerikalı yeni muhafazakâr liderler, ABD’nin askeri gücünü ‘tüm rakiplerini alt etmesini sağlayan bir koz olarak’ görüyor ve çöküşün bu yolla durdurulabileceğine inanıyorlar. İşte Bush yönetiminin son beş yıldır başarmaya çalıştığı tam budur: ABD’nin askeri gücü sayesinde oyunun kurallarını değiştirip, iktisadi alanda başaramadığını askeri zor gücüyle gerçekleştirmeye çalışarak, militarize olmuş bir dünya yaratmak ve böylelikle dünya üzerindeki hegemonyasını bir süre daha devam ettirmek.”
SÜPER GÜCÜN ÜÇ TEMELİ
Gökay, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda “hakim küresel süper güç haline gelmesinden itibaren hegemonyasının tartışılmaz üç temel üzerine yükseldiğini saptıyor:
1- ABD’nin tüm rakipleri üzerindeki tartışmasız askeri hâkimiyeti,
2- Amerikan üretim yöntemlerinin üstünlüğü ve ABD ekonomisinin göreli gücü,
3- Küresel rezerv para konumundaki ABD doları sayesinde küresel ekonomik piyasalarını tamamıyla kendi denetimi altında tutması.
Fakat Gökay, tarif ettiği 1970’lerden başlayan durgunluğun ABD’yi “Başkalarından almak zorunda olduğu mal ve hizmetler karşılığında diğer ülkeleri değeri düşmüş her doları kabullenmeye devam etmeleri için ikna etmenin yolunu bulmak zorunda” bıraktığını belirtiyor. İşte bu “ikna”yı petrol sağladı ve “petro-dolar” kavramı buradan doğdu.
DOLARA PETROLAR AŞISI
Petrodolar nedir? Bilenlere tazeleme, bilmeyenleri bilgi olarak Gökay’dan okuyoruz: “‘Petrodolar, bir ülkenin petrol satışı aracılığıyla kazandığı dolara verilen isimdir. Petrol satışında dolar kullanımını sağlamak için, 1972-74 arası ABD yönetimi Suudi Arabistan’la bir dizi anlaşma imzaladı. Henry Kissinger’in kişisel girişimi ve ABD devlet başkanının onayıyla gerçekleşen ve ‘ABD-Suudi Arabistan Ortak Ekonomik Komisyonu Anlaşmaları’ adı altında bilinen bu anlaşmalara göre, ABD Suudi Hanedanının iktidarına askeri yardım ve teknik destek sağlayacak, buna karşılık Suudi yönetimi kendi ürettiği petrolü sadece ABD doları üzerinden satacaktı. Ayrıca, petrol üreten ülkeler topluluğu OPEC içinde en önemli üye durumunda olması nedeniyle de, Suudi yönetimi, OPEC içinde de sadece ABD doları ile petrol satışı yapılacağının teminatını ABD yönetimine vermişlerdi. Büyük bölümü asla yayımlanmamış ve kamuoyu tarafından bugün dahi pek az kavranan bu anlaşma, iktidardaki Suudi krallığına tehlikeli bir coğrafyada çok istediği güvenliği sağlıyordu. ABD için de OPEC’de sağlam ve çok önemli bir müttefiki garanti altına alıyordu. Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol üreticisi ve OPEC’in de lideriydi. Ayrıca, yüksek petrol kapasitesi sayesinde, örgütün belirlenmiş bir üretim kotası olmayan tek üyesidir. Yani, dünya piyasasında petrol kıtlığı ya da bolluğu yaratacak şekilde petrol üretimini arttırabilme ya da düşürebilme olanağına sahipti ve bu nedenle petrol fiyatını direk belirleyici durumda ‘swing’ üretici konumundaydı. Suudi yönetimiyle yapılan anlaşmanın hemen ardından, Suudi Arabistan’ın dayatmasıyla, OPEC de bu anlaşmayı kabul etmiş ve böylece artık OPEC’in ürettiği petrol sadece ABD doları üzerinden satılır hale gelmişti. Dolayısıyla petrol standardı, dolar standardı haline gelmiş oldu.”
AVRONUN ORTAYA ÇIKIŞI
Gelin ABD’nin petrodoları sürdürmesiyle Irak işgali arasındaki bağlantıya da bakalım…
Petrodoları sürdürmenin doların küresel hakimiyetini sürdürmenin ayrılmaz parçası olduğu bir noktada, avronun ortaya çıkışı ABD’yi tedirgin ediyor. Gökay, avronun küresel mali piyasalarda kendini göstermesinin dolar için bir tahttan edilme tehlikesi olarak belirdiğini şöyle anlatıyor:
“Uzunca bir süre bu durum devam etti. Dünya petrol ticareti bir tek ABD doları kullanılarak yapıldığı için ABD doları bu üstünlüğünü sürdürdü. Bu yolla ellerinde dolar biriktiren petrol üretici ülkeler de bu paraları ABD hazine bonolarına yatırdılar. Böylece ABD bir kat daha karlı olarak kendi ticaret açığını da dengelemenin yolunu bulmuş oldu. Bu durumu tehdit edecek herhangi bir neden mevcut görünmüyordu. Ancak 1990’ların başında Sovyet bloğunun bitişi ve yeni bir Avrupa ve Avrupa Para Birliği’nin ortaya çıkmasıyla ABD’nin küresel iktidar konumunu tebdil eden tümüyle yeni bir etken ortaya çıktı. Özellikle de, 1999 sonlarına doğru avronun ortaya çıkışıyla küresel mali sisteme tümüyle alışılmışın dışında bir unsur eklenmiş oldu. Avronun ortaya çıkışı, 1971’de ABD’nin altın destekli dolar uygulamasından vazgeçmesinden sonra, küresel mali piyasaların en önemli olayıdır. Bundan hemen birkaç yıl sonra avro, dünya mali piyasalarında ikinci önemli para birimi haline geldi ve gerçek bir alternatif olarak kabul gördü.”
AVROYLA PETROL TİCARETİ İHTİMALİ
Dolar için avronun doğurduğu bu tehlike, bilhassa avronun petrol ticaretinde de kullanılması ihtimaliyle ilgiliydi: “Petrol ticaretinin önemli bir kısmı dolar yerine avroyu kullandığında pek çok başka ülke para rezervlerinin büyük bir bölümünü avro olarak tutacaktı. Haziran 2003 tarihli bir HSBC raporuna göre, dolardan küçük bir kayma ya da akıştaki küçük bir değişiklik bile büyük değişimler yaratma potansiyeline sahipti. Bu durumda dolar küresel sermaye için avro ile doğrudan rekabete girmek zorunda kalacaktı. Bundan böyle yalnızca Avrupa dolara ihtiyaç duymamakla kalmayacak, petrolünün yüzde 80’den fazlasını Ortadoğu’dan ithal eden Japonya da ve son yıllarda artan petrol kullanımıyla dünya pazarlarında en önemli çıkışı yapan Çin de, dolar varlıklarının büyük bölümünü avroya çevirmek zorunda kalacaktı. Ayrıca, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan ABD de önemli bir miktar avro rezervi tutmak zorunda kalacaktı. Bu ABD’nin parayı yönetme çabasına büyük bir darbe olacaktı: ABD yönetimi, her biri aşırı derecede istikrarsızlık barındıran mevcut vergi, borç ve ticaret politikalarında büyük bir değişime zorlanacaktı.”
IRAK, LİBYA, VENEZÜELA, İRAN, RUSYA
Bu ihtimalin bir ölçüde gerçeğe dönüştüğü tarih Kasım 2000 oldu. Hamle Irak’tan geldi: “6 Kasım 2000’de, Amerikalılar Florida’daki tartışmalı başkanlık seçimi sonuçları nedeniyle şaşkına dönmüş haldeyken Irak yönetimi, BM’nin Petrol Karşılığı Gıda Programı çerçevesindeki petrol satışı için artık dolar kabul etmeyeceğini ve Irak’ın petrol ihraç parası olarak avroyu kabul etmeye karar verdiğini açıklıyordu. Bundan sonra Irak’ın ‘gizli silahı’ndan söz edilmeye başlandı. ilk kez bir OPEC ülkesi dolarla fiyatlandırma kuralını ihlal etmeye cesaret ediyordu. Ve bundan sonra avronun değeri arttı ve dolar durmaksızın değer kaybetti.”
Sadece Irak değil, Libya, Venezüela, İran ve Rusya da petrol ticaretlerini dolarla değil avroyla yapmak istediklerini ortaya koymaya başladılar: “Libya, bir süredir petrolün dolarla değil avroyla fiyatlandırılmasını sağlamaya çalışıyordu. 2001’de Venezüela’nın Rusya’daki büyükelçisi Venezüella’nın tüm petrol satışlarını avro üzerinden yapmasından bahsetti. İran, Rusya ve diğer ülkeler de petrollerini avro üzerinden değerlendirmek istediklerinin işaretini veriyordu. Petrol ticareti, doların hegemonyasının dayandığı merkezi unsur olduğundan tüm bu gelişmeler ABD ekonomisinin gücü ve ABD’nin küresel hegemonyası için çok önemli potansiyel tehditler anlamına geliyordu.”
PAUL WOLFOWİTZ AÇIKLIYOR
İşte ABD bu durum karşısında, “ekonomik bakımdan başka şansı olmadığına” kanaat getiriyor ve Irak’ın işgaline karar veriyor: “4 Haziran 2003’te, dönemin ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz’e, nükleer caydırıcılığa sahip olduğunu açıklayan Kuzey Kore dururken neden kitle imha silahlarına sahip olmayan Irak’ın işgal edildiği soruluyordu. Wolfowitz bu soruya, ‘Kuzey Kore ve Irak arasındaki en önemli fark, Irak’ta ekonomik olarak başka bir şansımızın olmayışıdır’ yanıtını veriyordu.”
DOLAR HÂKİMİYETİNİN RESTORASYONU
Gökay, Irak’ın işgalinin tek nedeninin bu olmadığını not ediyor. Yine de “ABD dolarının petrol ticaretindeki belirleyici para olarak kalmasını sağlamak, bunların belirleyici olanı gibi görünüyor. Hatta bu dürtü petrol üzerinde hâkimiyet kurmaktan daha fazla öne çıkar gibidir” diye yazıyor.
Ve işgal bu anlamıyla hedefine ulaşıyor. İşgalden iki ay sonra, Irak’ın avro hesapları dolara çevriliyor ve bir kez daha Irak petrolü için ödemelerin yalnızca ABD doları üzerinden yapılacağı açıklanıyor. Gökay böylece “Küresel ölçekte doların egemenliği bir kez daha restore edildi” diye noktalıyor.