Manas’ın ve Kurmancan Datka’nın ülkesi Kırgızistan’da! Bişkek
Almatı’dan Bişkek’e otobüs yolculuğumuz, Tanrı Dağları’na paralel ve ovaların içerisinden ilerleyerek yaklaşık 4 saat sürdü. Kazakistan’ın Gorgiveyka sınır şehrinde 'Korday Kontrol Noktası'nda otobüsten indik, bavulları aldık, kolayca ülkeden çıktık.
İki sınır arasındaki “kimseye ait olmayan alan” bir köprüden geçtikten sonra Kırgızistan gümrüğünde de beklemeden Kırgızistan’a girdik. Tam öğle saatinde geldiğimiz Bişkek’i gündüz gözüyle gezmek için yalnızca 5 saatimiz vardı. Öğle yemeği molasını Dönarık köyünde bir ailenin evinde verdik. Keyifli, lezzetli ama bize oldukça zaman kaybettiren bir yemek arasından sonra Tokmok şehri yakınlarındaki Burana Kulesi’ne doğru yola koyulduk.
KARAHANLILAR DEVLETİ
Tanrı Dağları eteklerinde, yemyeşil ve çok bereketli topraklardan geçerek ilerliyoruz. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan, “Çu, Chui, Tjui” olarak bilinen önemli bir bölgedeyiz. Az ilerden geçen nehir de aynı adı taşıyor, yani bildiğimiz Su Bölgesi ve Su Nehri! Hangi yabancı gelip bölgenin, nehrin adını duyduysa, duyduğu sesi, kendi dilinde duyduğu sese benzeterek not almış, yeni isimler yaratmış. Bu duruma birçok farklı Türk coğrafyalarında rastladık. Uygurları yenerek büyüyen Karahanlılar, sadece günümüzdeki Kırgızistan’da değil Orta Asya coğrafyasında 400 yıl hüküm sürmüş bir Türk hanedanı.
Orta Asya’daki Arap istilalarından sonra bilinen ilk Türk-İslam hanedanı olan Karahanlılar iki başlı bir devlet. Büyük Han devleti, doğuda Kaşgar merkezli, Ortak Han ise batıda, Balasagun merkezli idare ediliyor. Kaşgar ve Balasagun Karahanlıların iki kültür ve eğitim merkezi. Karluk, Yağma ve Çiğil gibi Türk boylarından oluşan Karahanlılar, daha sonra Moğol istilasına uğramış, yok olmuş gitmiş. Karahanlılar’ın başkenti Balasagun’a ait kalıntılardan biri Burana Kulesi.
BURANA KULESİ VE BALBALLAR
Burana Kulesi 800 yıllarında Karahanlılar zamanında yapılmış. Şimdi açık hava müzesi olan bir ovanın ortasında. Kule, 45 metre yüksekliğinde bir minare ve gözetleme kulesi olarak tasarlanmış. Kulenin üst kısmı depremler nedeniyle yıkılınca 25 metre kalmış. Yıllarca yıkık dökük kaldıktan sonra tadilat yapılmış. Minareye çıkılabiliyor ama dönerek yükselen, karanlık ve çok dar merdivenlerden inip çıkmak zor. Biz çıkamadık. Kulenin dış tuğlalarındaki desenler çok güzel.
Kulenin az ötesinde “Balballar” var. Balbal, eski Türklerde kişilerin mezarına ya da bazı kurganların (ulu, kutlu, lider kişilerin gömüldüğü büyük mezarlar) çevresine dikilen taşlara verilen ad. Kurgan Stelleri olarak da biliniyor. Göktürkler’de olduğu gibi kağanların, kahramanların öldürdüğü düşmanlarını temsil eden heykel ya da taşlar olarak aynı zamanda bir güç sembolü. Çoğu adam şeklinde yontulmuş bu taşlar çok ilginç ve Türklerin tarihi mirası. Yüzyıllardır açık havada dışarıda kalmaktan bazılarının üzerindeki desen ve çizgiler yıpranmış. Balballar, göçebe Türk boyları tarafından dikilmiş ve Orta Asya’da nerede Türk boyları yaşamışsa orada bulunan taşlar. Belki de nerede Balbal taşları bulunduysa o coğrafyadan Türkler geçmiştir demeli. Türkiye’de de çeşitli şehirlerde de bulunmakta. M.Ö 2500 yıllarına ait olan ve şimdilik dünyanın en eski balbalları sayılan mezar taşları ise Moğolistan’da.
Biz Balballar arasında dolaşıp geçmişi gözümüzün önünde canlandırmaya çalışırken, Balballar da sanki geçmişin sessiz tanıkları gibi bizi izlediler. Burada küçük bir müze, bir yurt, bir de minik bir hediyelik eşya butiği bulunuyor.
BİŞKEK
Burana Kulesi’nden sonra Bişkek’e geldiğimizde saat neredeyse17 olmak üzereydi ve hiçbir müzeyi görebilecek kadar zamanımız kalmamıştı. Otobüsle hızlıca şehir merkezinde dolaşıp park yeri ararken geniş bulvarlar, çiçekli meydanlar, kocaman ağaçları olan parklar gördük. Sonra hızlıca yürüyerek Ala-Too Meydanı’na geldik.
ALA-TOO MEYDANI
Meclis, bakanlıklarla çevrili meydanda Lenin heykeli hemen dikkat çekiyor. Lenin heykelinin halen ayakta kaldığı tek ülke Kırgızistan. Ancak yerini değiştirmişler. Onun yerine dev bir bronz Manas heykeli koymuşlar. Manas, Kırgızistan tarihi için önemli bir kahraman. Manas heykelinin arkasında Kırgızistan Tarih Müzesi var. Göremediğimiz için üzgünüm. Ama müze kapanmadan koşarak girip Kırgızistan’ın Celalabad şehri yakınlarındaki dağlarda 3000 metre yükseklikteki bulunan “Saymalı Taş” adıyla bilinen yazılı/resimli kayaların/ petrogliflerin kitabını aradım ama maalesef bulamadım. Ala -Too meydanında tiyatro ve halk festivalleri yapılırmış. Az ilerde de “Beyaz Saray” olarak anılan Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sarayı görülüyor. Daha sonra Meşe Parkı’na yürüdük.
MEŞE PARKI
Ruslar Bişkek’i ele geçirdikten sonra 1890 yılında ünlü Rus botanikçi Alexi Fetisov tarafından ilk meşe ağaçları dikilerek bu park oluşturulmuş. Meşe Parkı olarak biliniyor ama Cengiz Aytmatov Parkı da deniyor. Parkta birçok heykel var. 1984 yılında açılan “İşçiler ve Barış” sergisinin ardından parkta sergilenen heykellerin sayısı da artmış.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin bu coğrafyalardaki eğitim, kültür, sanat katkıları yadsınamaz. 2004 yılında parkta Altay Kraliçesi General Kurmancan (Kurmancan Datka) heykeli ve köşesi hazırlanmış.
ATATÜRK PARKI
Bişkek’te kocaman ulu ağaçların olduğu bir parkın hem adı Atatürk parkı hem de büyük bir Atatürk heykeli var. 1957 yılında Sovyet Bilim Akademisi tarafından botanik bahçesi olarak planlanan bu park1996 yılında Atatürk Parkı adını almış. Bu park Bişkek halkının oksijen deposuymuş! Doğrudur! Biz de Atatürk Parkı’nı ve Atatürk heykelini görünce gezinin yorgunluğunu unuttuk! Fikirleri ve mücadelesiyle dünyanın tüm köhnemiş ciğerlerini oksijenle canlandırabilecek bir Atatürk’ümüz var! Ne mutlu bize!
Bişkek’te de Kazakistan Alamatı’da olduğu gibi bir Panfilov Parkı var. İvan Panfilov, II. Dünya Savaşı’nda askerleriyle birlikte Nazilere karşı canlarını vererek mücadele eden, Nazilerin Moskova’ya girişini geciktiren kahraman bir Sovyet generali. Panfilov, Basmacı ayaklanmasını da bastıran Rus general.
II. Dünya Savaşı sırasında esir alınan Alman askerler, Kırgızistan dağlarına gönderilerek ağaç dikme işlerinde çalıştırılmışlar. Görmedik, doğruluğunu bilmiyorum ama Narın Bölgesi’nde bu esir Nazilerin dağlara ağaçları svastika / gamalı haç şeklinde diktikleri ve bu durumun ağaçlar büyüdükçe anlaşıldığı anlatıldı!
Kırgızistan, 1850 yıllarından itibaren sonra Rus Çarlığı’nın doğuya doğru genişleme stratejisi sonucu işgal edilmeye başlanmış, 1876 yılında tamamen Çarlık Rusya’sının kontrolüne girmiş. Kırgız halkı çok direnmiş ama isyanları kanlı bir biçimde bastırılmış. I. Dünya Savaşı ve ardından gelen iç savaş dönemi de Kızıl Ordu birlikleri hakimiyeti sağlayıncaya kadar bu topraklarda çok can yakmış. İç savaş sonrası 1924 yılında kurulan Kara-Kırgız Özerk Bölgesi, 1936 yılında Kırgızistan Sovyet Cumhuriyet Birliği olarak adlandırılmış. 1991 yılında Kırgızistan da bağımsızlığını ilan edene kadar da bir Sovyet Cumhuriyeti olarak var olmuş.
Bişkek, Tanrı Dağları’nın batıdaki kolu Kırgız Ala Dağları eteklerinde bir şehir. 4875 metreye ulaşan bu yüce dağ sırası Bişkek’te hep bizimleydi! Kısacık Bişkek gezimizle birlikte Orta Asya’nın kalbine, tarihi İpek Yolu’nun kültür ve tarih kokan şehirlerine yaptığımız gezileri ve yazı serimizi tamamlamış oluyoruz. Bu geziyle Türk tarihinin güçlü ama aynı zamanda kırılgan olduğunu ve olabileceğini bir kez daha anladık. Bununla mücadele edebilmenin yolu Türk tarihini öğrenmek, ders çıkarmak, bilinçli olmak ve dayanışmayı güçlendirmek. Dileriz başarılır. Sağlıkla kalın!
Dünyanın en uzun destanı MANAS
Dünyanın en uzun destanı olan Manas Destanı Türk tarihinin ve Kırgızların en önemli destanlarından biri. İlk kez ünlü Rus Türkolog Wilhelm Radloff tarafından 1869 yılında derlenen ve yazıya geçirilen Manas destanı, ilk 1920 yıllarında yayınlanmış ve 130’dan fazla değişik biçimi olan bir destan. Talas Bölgesi’nde doğduğuna inanılan Manas, daha doğumunda farklılık gösteren, kahraman olacağı belli bir çocuktur. Büyür ve kahraman olur. Destan sadece Manas’ın hayatını, farklı kabileleri birleştirmeye ve bir vatan yaratmaya çalışan Manas’ın savaşlarını anlatmaz. Manas’ın oğlu Semetey ve torunu Seytek’in de hayatını, savaşlarını, başarılarını ve kahramanlıklarını anlatır. Manas destanı, Kırgızların kendi iç kavgalarını ve hem Kalmuklular hem de Çinlilerle mücadelelerini anlatarak, bir kez daha Türk boyları arasındaki şiddetli savaşların, kardeş kavgalarının olumsuz sonuçlarına dikkat çeker.
Manas Destanı, Kırgız toplumunda sözlü gelenek olarak halen destan anlatıcıları tarafından anlatılmakta ve bu geleneğin sürdürülmesine önem verilmekte. Yeni eklemeler de yapılarak yaşayan bir destan geleneği sürdürülmekte. Destan anlatıcıları toplumun saygı gösterdiği kişiler.
Alay Kraliçesi Kurmancan Datka
Kurmancan Datka, Kırgızların efsanevi kadın lideri. 1811 yılında, Kırgızistan’ın Oş bölgesinde bir kabile reisinin kızı olarak doğar, 17 yaşında Kulseyit ile evlendirilir. Ancak kocasını terk ederek baba evine döner. 1832 yılında, 21 yaşındayken Alay Kırgızlarından ve Hokand Hanlığı’nın önemli bir kişisi olan Alay Komutanı General (Datka) Alimbek ile evlenir. 5 oğlu 2 kızı olan Kurmancan, sorunları çözme yeteneği, aklı ve duruşuyla, herkesin danıştığı sevdiği ve saydığı biri olur. Kırgızlar arasındaki bitmez tükenmez çatışmalarda Alimbek pusuya düşürülür, öldürülür. Kurmancan, “Alay Bölgesi” olarak bilinen Güney Kırgızistan’daki Kırgızların liderliğini üstlenir. Önce karşı çıkan Buhara ve Hokand Hanlıkları, sonunda Kurmancan’ın lider olarak yetkinliğini kabul eder ona da “Datka (General) rütbesini verir. Kurmancan Datka, Alay Bölgesi’nde yönetimi eline alır. Bölgeyi işgale başlayan Çarlık Rusyası Hokand Hanlığını kolayca yıkar ama Alay Kırgızları direnir. Kurmancan Datka, halkının kırılmasını engellemek ve onları güvence altına almak için Rus Generali Skobelev ile anlaşma yapar. 1876 yılında Ruslara isyan eden küçük oğlunun idamını izler, cesedini alır Alay’a götürür. Onun halkına düşkünlüğüne, bilgeliğine ve liderliğine hayran kalan Ruslar, Kurmancan Datka’ya “Alay Kraliçesi” unvanını verir. 30 yıl daha Alay halkını çatışmalardan koruyan “Alay Kraliçesi, Alay Hanışası, Alay Kanıkeyi” Kurmancan Datka 1907 yılında 96 yaşında vefat eder. Asılan oğlu Kamçıbek’in yanına gömülür. Kurmancan Datka’nın günlük hayatında başında taşıdığı büyük başlığın adı eleçek, evli kadınlar için bir Kırgız geleneği. 40 metre ince bez dolanarak yapılan başlığın kumaşı gerektiğinde bebekleri kundaklamak için kullanılır, ölünce de kadına kefen bezi olurmuş. Kurmancan’ı dünyaya tanıtan fotoğrafları 1906 yılında çeken Rus ordusunda yüzbaşı olan Finli Carl Mannerheim, 1944-1946 yıllarında Finlandiya Cumhurbaşkanı olmuştur.
Bişkekli Frunze
Biz göremedik ama Bişkek’in ilk resmi müzesi 1925 yılında açılan “Frunze Evi Müzesi”. Bişkek’te doğan Mihail Vasilyeviç Frunze, Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişmesinde kilit isimlerden biri. Frunze, 1917 Ekim Devrimi sonrasında çıkan iç savaşta, Orta Asya’da Kolçak ordusuna, Kırım’da Wrangler’ın ordusuna genelde Beyaz Ordu’ya karşı kazandığı zaferlerle ün yapan devrimci bir lider ve asker. 1921 yılında Ukrayna Sovyet Hükümeti adına olağanüstü yetkilerle Türkiye’ye “Bütün Kırım ve Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı ve Sovnarkom Başkan Yardımcısı” olarak Ankara’ya gönderilen, Mustafa Kemal Paşa ile dostluk kurarak Batı Cephesi’ni gezen Frunze, 1922’de imzalanan Türkiye-Ukrayna Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’nın da mimarı. Frunze 1925 yılında ölünce, anısına adı doğduğu şehre verildi. Bişkek, 1991 yılına kadar Frunze olarak bilindi.