MEDYANIN HALLERİ... Eurofighter’ı getirecek adım
Almanya’nın Türkiye’ye Eurofighter vermeme kararı üzerine tartışmalar medyada devam ediyor.

Eurofighter konuyu ilk olarak Aydınlık gündeme getirdi. 20 Nisan tarihli sürmanşetimizde “Almanya, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını bahane ederek Türkiye’ye Eurofighter satışını veto etti.” diye yazdık.
Milliyet gazetesi de 21 Nisan tarihli manşetinde “Eurofighter kördüğümü” başlığını kullandı. Özay Şendir imzalı manşette, sürecin İngiltere ile yürütüldüğü vurgulandı.
Cumhuriyet gazetesi de konuyu bugün manşetine taşıdı. “Eurofighter’ı getirecek adım” başlıklı manşetinde “hukuksuzluk” nedeniyle engellendiği bildirilen uçaklar için CHP devrede denildi. CHP’li Yankı Bağcıoğlu gazeteye “Eurofighter tedariğine ilişkin ilişkin, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve AB ile yakın temasta olan parlamenterler tarafından sürecin tamamlanmasına yönelik çabamız devam etmektedir.” açıklaması yapmış.
YİNE MASALA BAŞLADILAR
Mandacı iktisatçıların en bilindik yalanı, “hukuk=yatırım”dır. Yani adalet varsa para gelir. Adalet dedikleri de sıcak parayı koruyup kollayacak, kendi emekçisinin, sanayicisinin, üreticisinin, esnafının sırtına binecek, kaynaklar faize akacak… Para=adalet veya adalet=para eşitlemesi yanlış. Para=sopa eşitlemesi doğrudur. Atlantik güçleri, sıcak parayı bir sopa gibi kullanmaktadır. Benim siyasetlerimi uygulamazsan seni cezalandırırım demektedir. Maalesef AK Parti hükûmetinin sıcak para giriş çıkışını denetleyememesi, Batı ülkelerine Türkiye ekonomisine karşı operasyonlar tezgâhlama olanağı veriyor.
Şimdi bu formül, Eurofighter üzerinden sergileniyor. Adalet olmazsa para gelmez iddiası, adalet olmazsa silah da gelmez olarak güncelleniyor. Ee peki bunu yapanların hiç mi suçu yok?
“Benim istediğimiz yaparsan veririm, benim istediğimi yapmazsan vermem.”
İşte Batı’nın adaleti budur. Bu yüzden Türkiye Batı’dan bağımlılığını sıfıra indirmelidir.
HAYATÎ UYARI VE CHP’NİN TAVRI
Dikkat çekiyoruz: Uluslararası Ekonomi Zirvesi’nde konuşan ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, NATO gibi güvenlik şemsiyeleri altında savunma kurgulanan dönemden çıkıldığını söyledi.
Bu tespit hayatîdir.
Yeni bir dünya kurulmaktadır ve Atlantik gerilemekte, NATO dağılmaktadır.
Avrupa Güvenlik Mimarisi gibi girişimler de doğmadan ölmüştür.
Bu nedenle esas olarak yerli ve milli savunma sanayini geliştirmek, ara çözümleri de Avrasya uygarlığındaki dostlarımız aracılığıyla çözmek en doğru çözümdür.
CHP bu gerçeği dile getirirken bir yandan eski dünyada kalmayı önermektedir.
14 Nisan tarihli Medyanın Halleri köşemizde yazmıştık. Tekrar edelim.
CHP Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan şunları söyledi: “Kurulmakta olan yeni dünya düzeninde, yüzümüz yine küresel Batı’ya dönük olmak kaydıyla, jeostratejik önemimizle uyumlu bir yer edinebilmemiz, ancak Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak suretiyle mümkün.”
Peki CHP Eurofighter’ı getirebilir mi?
Yanıtımız evet. Ama nasıl? Bunu zaten CHP yöneticileri ilan ediyor. Tırnak içi veriyoruz:
- “NATO ile güçlü bir ittifakı ve Batı ile entegrasyonu savunuyoruz, destekliyoruz. Ancak son yaşananlar Türkiye’yi hukukun dışına itiyor ve bu sürece zarar veriyor. Türkiye Batı kurumlarından giderek uzaklaştırılıyor.” (Özgür Özel, CNN International, 24 Mart 2025)
- “(İngiltere Başbakanı Starmer’ın) Nasıl bir gerekçesi var, nasıl bir sebebi var? Bütün Avrupa tepki gösteriyorken, İngiliz İşçi Partisi’nin, Starmer’ın bu konuda herhangi bir şey söylememesini gerçekten anlayamıyoruz. Terk edilmişlik hissediyoruz. İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alıp hapse koyuyorlar ve İngiltere buna ses çıkarmıyor. Bu nasıl dostluk, bu nasıl kardeş parti? Demokrasinin beşiği İngiltere ve bizim kardeş partimiz İşçi Partisi buna nasıl sessiz kalabiliyor? Gerçekten kırgınız.” (Özgür Özel, BBC, 26 Mart 2025)
-“ İlk günlerde mutlak bir sessizlik vardı. Tabii bu konunun bahsinin yolsuzluk olması, Avrupa Birliği'nin bu konulardaki haklı hassasiyeti, temiz, şeffaf yönetim ilkelerine bağlılığı meseleyi biraz anlamaya çalıştılar diye düşünüyorum. Ama mesela dün Macron'un (Fransa Cumhurbaşkanı) açıklaması, Olaf Scholz'un (Almanya Başbakanı) partisi SPD ile bugün sabah bir Zoom toplantısı yaptık; Lars Klingbeil ile (SPD Eş Genel Başkanı), sevgili Lars ile. Dün Bundestag'ın (Almanya Parlamentosu) önünde SPD grubunun yapmış olduğu açıklama, birazdan bu salonda Avrupa Sosyalist Partisi'ni, yani Avrupa'daki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütünü, başkanını ve heyetini kabul edeceğiz. Sosyalist Enternasyonel'in yaklaşımları son derece kıymetli, ama dünyanın otokratları ve dünyanın otoriter popülist liderleri birbirinden öğrenmeye ve birbirini desteklemeye devam ediyorlar. Erdoğan'ın arkadaşı Orban olunca, Modi olunca, Putin olunca şimdi yeni yeni tabii geçmişte çok ağır sözler kendisine söylese de Trump olunca... Artık Trump'ın hatırına İsrail ile de iyi olunca falan dünyanın demokratlarının karşısında bir dünyanın otokratlarının desteklediği bir kötücül akıl var. Buna karşı dünyadan demokratik bir dayanışma beklenmek de bizim hakkımız.” (Özgür Özel, DW Türkçe, 28 Mart 2025)
-“ Demokrasi ve insan hakları ihlali, yalnızca o ülkenin iç meselesi değildir.” (Özgür Özel, Hürriyet, 29 Mart 2025)
-“NATO’nun birinci büyük ordusu Trump’ın, ikinci büyük ordusu ise bir otokratın elindeyse bu kimseye fayda sağlamaz.” (Özgür Özel, The Guardian, 12 Nisan 2025)
- "Türkiye’de demokrasinin ayakta kalması sadece bu ülkenin halkı için değil, dünya çapında demokrasinin geleceği için de hayati öneme sahiptir. Denetimsiz güç sahiplerinin dönemi, demokrasiden yana olanların da en az muhalifleri kadar sesli, güçlü ve acımasız olmalarını gerektiriyor. olmalarını gerektiriyor. Demokrasinin kaderi, kurumlar çökerken sessiz kalmayı reddeden öğrencilerin, işçilerin, vatandaşların, sendikaların ve seçilmiş temsilcilerin cesaretine bağlıdır. Adalet ve demokrasi için mücadele eden Türkiye’deki ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara inancım tam." (Ekrem İmmaoğlu, The New York Times, 29 Mart 2025)
-"Türkiye'nin istikrarı hiçbir zaman sadece kendi vatandaşları için önemli olmadı. NATO'nun en büyük ikinci ordusu, Avrupa Konseyi imzacısı ve AB üyeliği için uzun süredir aday olan biri olarak, siyasi yönelimimiz Avrupa'nın, transatlantik ittifakın ve geniş Orta Doğu ve Kafkasya bölgesinin güvenliği için merkezi bir öneme sahiptir." (Ekrem İmmaoğlu, Financial Times, 16 Nisan 2025)
Görüldüğü üzere CHP yönetimi tamamen Atlantikçidir.
CHP yöneticileri ABD ve Avrupa emperyalistlerini desteğe ve imdada çağırıyor.
CHP’nin Eurofighter’ı getirecek adımı, işte bu Atlantik ve AB emperyalistlerine tam bağlılıktır.
Cumhuriyet gazetesi de bu manşetiyle, bu siyasetlerin sözcülüğünü yapmaktadır.
Halka masal değil gerçeği anlatalım. CHP yönetiminin karakterini ortaya koyalım.
FETÖ’cülükten fitneciliğe: Bir Mümtazer portresi
AHMET HAKAN-HÜRRİYET
Zaman gazetesinin yazarıydı Mümtazer.
O günlerde...
- FETÖ’nün savcıları üzerinden sağa sola ateş ederdi.
- FETÖ’nün darbe planlarına bel bağlayarak Erdoğan’ı “sonun geldi” diye tehdit ederdi.
- Ergenekon / Balyoz üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanlarına kan kustururdu.
- FETÖ’nün galip çıkacağına yürekten iman ettiği için yalın kılıç dolaşırdı ortalıkta.
Sonra şunlar yaşandı:
15 Temmuz’da kalkışma. / Kalkışmanın püskürtülmesi. / Güvenilen dağlara karların yağması. / Hapishaneye giriş. / Bir süre hapishanede kalış. / Hapishaneden tahliye. / Biraz sessizlik.
Bu uzun serüvenin ardından geldik bugünlere.
Bugünlerde Mümtazer yeniden sahada.
Kendisine yeni bir görev edinmiş durumda:
Ortalığı bulandırma görevi.
Ortalığı bulandırırken bir “fitne stratejisi” uyguluyor Mümtazer:
“Erdoğan ile Bahçeli’nin arası açılacak” diye sallıyor da sallıyor.
Adamın “fitne stratejisi”nin taktiği gayet basit, gayet sıradan ve gayet anlaşılır:
Bahçeli’ye toz kondurmamak. / Erdoğan’a kıyasıya saldırmak.
Ve bol miktarda da palavra:
Güya Bahçeli çözüm istiyormuş. Güya Erdoğan çözümden yana değilmiş. Güya bir süre sonra Bahçeli ile Erdoğan arasında sorun çıkacakmış. Güya Bahçeli erken seçim isteyecekmiş.
Falan filan.
Olaya şöyle bakarsak Mümtazer açısından değişen pek bir şey yok aslında:
- DÜN: Fetullahçıların başaracağına inanarak Erdoğan’a saldırıyordu.
- BUGÜN: Muhalefetin başarabileceğine inanarak Erdoğan’a saldırıyor.
Fetullahçıların yaşattığı hayal kırıklığı derin bir depresyona sokmuştu bu Mümtazer’i.
Bu sefer de bir hayal kırıklığı yaşarsa... Aklını oynatması kaçınılmaz.
Bunu tutuklayın, onu sevin
SALİH TUNA-SABAH
Kuddusi Okkır'a reva görülen muamele başta olmak üzere Ergenekon kovuşturması dolayımdan kimi haksızlıklara karşı çıktığım için bizzat kendi mahallemden zılgıt yemiştim.
Fakat yeri geldiğinde (ki nedense hep netameli günlerde tebarüz edecek şekilde) Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye karşı bile lafını hiç sakınmayan Bülent Arınç'ımızdan hiç ses çıkmamıştı. Tam aksine, FETÖ'cülerin suikast bahanesiyle kendisini kullanıp "kozmik odaya" girmesine vesile olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a üniversite diploması üzerinden yıllar yıllı kollektif itibarsızlaştırma yapıldığında (aklımda kaldığı kadarıyla gıkı) çıkmamıştı. Ama İmamoğlu'nun "diplomasını" geçen gün adeta göğsünü siper edercesine savundu.
Bülent Bey çok hassas çok duygulu bir insan, hiç üzmek istemem.
Zaten herkes onu üzüyor.
Fetullah'la da en yakınlarıyla da görüşecek kadar içli dışlıydı ama FETÖ'cüler ondan pek hazzetmezdi. "Küçük Erbakan" denilecek kadar Erbakan'a yakındı ama Saadet Partisi'nden ayrılıp AK Parti'ye geçtiğini haber alan merhum Erbakan, "Biz ondan çok çektik, bırakın biraz da Tayyip çeksin" demişti. (Merak etmeyin ravim sağlam.) Kadir Mısıroğlu'nun demesine bakacak olursak "Atatürk için gözyaşları dökmüştü" ama Atatürkçüler de onu sevmez. PKK dolayımında "Ben de olsam dağa çıkardım…" demişti ama PKK muhipleri de ondan hoşlanmaz.
Sizin anlayacağınız bir nevi Rasim Ozan Kütahyalı vaziyeti.
Bir farkla ki, kimsenin kendisini sevmemesi Rasim'in umrunda değil. Dahası, "Beni ailem seviyor, başka sevgi istemem…" diyerek, kendisini sevmeyenlerin patolojilerine giriş denemesi yapıyor kerata.
Bülent Bey öyle değil, kendisini sevdirmek istiyor besbelli. En azından bana kendisini sevdirdi. Ki insanları, hele ki politikacıları hiç sevmem.
"Özgül ağırlığı" da var. Rasim Ozan'ın yok. Bülent Bey'in özgül ağırlığının olduğunu nerden mi biliyorum. Nerden bileceğim, kendisi söylemişti.
Bülent Arınç'ın bir kusurcuğu var: Eleştirmeyi çok seviyor ama eleştiriye zerre tahammülü yok.
Umarım, şuncacık eleştiriyi hoş görür de fakiri yanıltır.
Faiz artacaktıysa rezerv neden satıldı?
YUSUF DİNÇ-YENİ ŞAFAK
Türkiye’de ekonomistler kendilerini şahin sanıyor. Kimse kendisini bugünkü merkez bankasından daha şahin zannetmemelidir, diye artık tekrar etmeme gerek kalmadı sanırım.
Merkez faizi artırınca gene “merkez bankası rüştünü ispatladı,” yorumları yapıldı. Rüşt dedikleri şahinlik aslında. Rüşt başka bambaşka bir kavram. 350 baz puan artışı önden tahmin eden Goldman Sachs rüşt demedi gerçi. Kararlılık ve yetenek ispatı dedi.
Acaba merkez bankası kaç defa daha şahinliğini, kararlılığını veya yeteneğini ispatlarsa ikna olacak sistem? Türkiye Ekonomi Modelinde yaşanan ortodoks cinnet hala geçmedi demek.
Faiz kararına ilişkin beklentisini beyan ederken “borsa faiz artışına olumlu tepki verebilir,” diyen dahi gördüm. Bugünkü parametrelerle faiz artışına olumlu tepki verecek bir borsa vardıysa kapatılmalıdır. Kapatılıp bir daha da açılmamalıdır. Çünkü rasyonalitesini kaybetmiştir.
Şahinlik artınca rasyonalite kayboluyor, demek.
Bir yanlış başkalarını getiriyor. Merkez bankası yıla yanlış bir kararla başladı. Bırakın Türkiye’yi dünya için en olağandışı zamandan geçerken toplantı sayısını sekize düşürdü. Kararlarının ölçüsüne boş geçtiği ayların etki ettiği algısına neden oldu.
Tabi bilanço pasiflerinin dolarizasyonuna çoktan başlamıştı. Yani işletmelerin borçlanmalarını döviz cinsinden yaptırmaya…
Bu arada olumlu bir şey oldu; rezervler arttı. Rezerv arttı dediysem yurtdışından bir fon girişinden bahsetmiyorum. O kısmın rezerve katkısı olsa olsa 5-10 milyar dolar.
Rezerv artışı yerlilerin geçici olarak döviz bozması ve esasen altın cinsi rezervlerin yeniden değerlemesiyle gerçekleşti.
Önce şunu bilmeli; hiçbir ortodoks altın rezervi biriktirmez. Ama ortodoks dönemde de altın rezervi arttı denecekse; madenlerden pay alınmasını düzenleyen mevzuat gereği derim.
Sonra şu bilinmeli; Türkiye’de sadece faiz lobisi yok, kur lobisi de var. Ben bu lobilerden de başka lobilerden de değilim. Ama dolar/TL için 41 seviyesi 38’den daha yerinde bir kur seviyesiydi.
Neden kur 41 görülmüşken 38’e düşürüldü, bilmiyorum. Kimse ekonomi yönetimini kur 41’e çıktığı için de suçlamazdı. Kurun çıkmasının gerekçesi ekonomik değildi.