Nurcu Doğan’dan ‘cihatçı’ gruplara tepki: Türkiye’ye silah çekilemez
Said Nursi’nin talebesi Albay Hulusi Yahyagil’in talebesi olan Doğan, nurmend.com adlı internet sitesinden Türkiye'ye kılıç çeken yobaz örgütlere dair açıklama yaptı
Nurcuların Tahşiye kolunun kurucusu Muhammed Doğan, Türkiye’deki “cihatçı” kılıflı gruplara tepki gösterdi.
“İslam” adı altında Türkiye’ye kılıç çelen yobaz örgütlere “memleketimiz Türkiye, dar-ul İslam’dır.” yanıtını verdi.
Said Nursi’nin talebesi Albay Hulusi Yahyagil’in talebesi olan Doğan, nurmend.com internet sitesinden yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:
“Aziz Kardeşlerim, sizlere her zaman ihtar ettiğim iki noktayı tekrar etmekte faide görüyorum. Şöyle ki;
Birinci Nokta:
Malum olsun ki içinde bulunduğumuz memleketimiz Türkiye, dar-ul İslam’dır. Zîra bu memlekette;
1. Beş vakit farz namazlarda ezan âşikar okunur.
2. Namazlar cemaatle kılınır.
3. Cuma namazı alenen edâ edilir.
4. Bayram namazları açık bir şekilde kılınır.
5. Hacca gitmek isteyenlere mani’ olunmaz.
6. Kurban ibâdeti açıkca edâ edilir.
Ve dahî bunun gibi, bir beldenin İslam beldesi olduğunun alâmeti olan çok şiarlar memleketimizde mevcuddur. Böyle bir memlekete daru’l harb denilmez, hatadır.
Madem böyledir, öyle ise daru’l İslam'ın hükümleri ile amel etmek gerektir. Binâenaleyh böyle bir memleket dahilinde maddi cihad yapılmaz. Kılıç ve silah çekilmez. Netîcesi vahim, zararı azimdir. Belki ulemânın vazîfesi emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker ile halka nasihatta bulunmak Kur'an'ı talim etmektir.
‘HİÇBİR MÜSLÜMAN’I SİLAHLI MÜCADELEYE DAVET ETMEDİ’
Ben dahi bu ilmî faaliyeti, eserlerimle ortaya koydum. Hiçbir Müslüman’ı maddi cihada, silahlı mücadeleye davet etmedim. Bu hususta bana nisbet edilen sözler asılsızdır, iftiradır.
Hem Daru’l-İslâm’da eşhasın küfrüne ancak mahkeme-i şer’iyyece hükmedilir. Mahkeme-i şer’iyyenin kararı olmadan halkın birbirlerini tekfîr edip bunu karara bağlamaları câiz değildir.
Derslerimizi takib eden herkes şahddir ki; biz dahi bu kanuna riayet etmiş, hiçbir zaman tekfir yoluna gitmemişiz. Hiç kimseyi böyle bir itham altında bırakmamışız.
‘MEHDİLİK İDDİASI İFTİRA’
İkinci Nokta:
Sosyal medyada lehimde veya aleyhimde söylenilen hiçbir sözle herhangi bir alakam yoktur. Hususen mehdilik iddiasında bulunduğum hakkındaki ifadeler tamamen iftiradan ibarettir.
Zira ben; -felillahilhamd-
Seksen yaşını geçmiş,
Göz kabiliyyetini tamamen kaybetmiş,
Kulağı yarım yamalak işiten,
MS (EMES) hastası,
Prostat ve karaciğerinden müteaddid defa ameliyyat olmuş,
Ancak İki kişinin muavenetiyle abdestini alabilen, farz namazlarını eda edebilen,
Ve bunun gibi çok hastalıklara mübtela bir pîr-i fânîyim.
‘HİÇBİR VALİYLE ALAKAM YOK’
Maddeten ve bedenen böyle olduğum gibi -bütün hayatımın şehadetiyle- hiçbir siyasi gücüm dahi yok. Hiçbir vali ile hiçbir kaymakamla bir alakam yok. Aşiretim yok. Kendimin veya herhangi bir kimsenin lehinde veya aleyhinde bir şey yaptırmaya gücüm yok. Kendi evimde oturmuşum. Kendi günahlarımla meşgulüm. Dersler dışında kimseyle bir alakam yok.
Bütün bu noktalara bakan her insaflı kişi, hakkımızda yapılan bu gibi ithamların hakikatten hiçbir payı olmadığını bedaheten anlar. Zaten derslerimizi takib eden umum kardeşlerimiz halimi bilfiil müşahede etmektedirler.
Bu gibi şeyleri okuyup cevap vermekle dahi meşgul olamam. “Ders sekerata müreccahtır” düsturuyla amel etmekteyim. Başka şeye ayıracak vaktim yok. Hem “Sükut değil hasen belki ahsendir” kaidesine riayet etmekteyim.
Arkadaşlarımızın da bu hususta zikredilen şu iki kanuna riayet ederek himmetlerini yalnız derslere vererek başka işlerle fuzulî meşgul olmamalarını rica ederim.
Bununla beraber her zaman dediğim üzere hakkımda bu gibi iftiralarda bulunan eşhasa şahsi haklarımı helal etmişim. Başta kendimin sonra onların ıslahı için kezalik devletimiz ve idarecilerimizin akl-ı mustakim, kalb-i selim sahibi olmaları için duacıyım.
Yâ Rab! Umum müslümanların, hususen Filistin'deki gibi zulüm altında bulunan kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı ol! Bizleri sırât-ı mustakimden ayırma!”