PKK silahları böyle bıraktı
10 Temmuz 2025… Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’e gitmek üzere uçağa biniyoruz. Koltuklar tanıdık yüzlerle dolu…
Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Mithat Sancar, Ayşegül Doğan, Saruhan Oluç, Meral Danış Beştaş, Cengiz Çandar, Ömer Faruk Gergerlioğlu… Diğer bir deyişle, 10 bin feet’te toplanmış mini bir DEM Parti Grubu… Bol türbülanslı bir uçuşun ardından Erbil’e ulaşıyoruz. Uçağın kapısı açılır açılmaz bizi Kuzey Iraklı yetkililer karşılıyor. Hemen VIP Salonu’na alıp pasaport işlemlerimizi hallediyorlar. O sırada aramıza Eşber Yağmurdereli katılıyor. Kahveler içiliyor, fotoğraflar çekiliyor… Daha sonra kalacağımız otele gitmek üzere kapıda bekleyen protokol araçlarına geçiyoruz. Hemen hepsi Lexus marka Japon araçları. Üreticisi kim mi dersiniz? Bir Orta Doğu klasiği olarak tabi ki Toyota.
Konaklamamız için Divan Otel ayarlanmış. Merkezin yaklaşık 5 kilometre dışında. Yine özel bir protokolle karşılanıyoruz. Odalarımıza yerleştikten sonra Ulusal Kanal’dan Şengül Derin arkadaşımla birlikte Erbil’i keşfetmek istiyoruz. Bir taksi çağırıp Erbil Kalesi’ne doğru yol alıyoruz. Otelde resepsiyonist iyi derecede Türkçe biliyor, taksici de Türkçe konuşmalarımızı anlayabiliyor. Erbil merkeze ulaştığımızda müthiş bir kalabalığa karışıyoruz. Hava sıcaklığı 45 derece. Biraz etrafa bakınıp Ulusal Kanal’a bağlanabileceğimiz güzel bir nokta arıyoruz. Ve Erbil Kalesi’nin eteklerinden ilk yayınımıza başlıyoruz: “Değerli Ulusal Kanal izleyicileri! Şu an Erbil’deyiz. PKK’nın silah bırakmasının vuslatındayız. Stratejik hedef şöyle: Devletle ve milletle bütünleşme!”
Şehrin yapısı, insanların yaşamı başka bir yazının konusu. Şu an tek gündemimiz sürecin başarısı. Ancak sohbetlerimizin kısa özeti şöyle: Erbil halkı da silah bırakmadan oldukça memnun.
Akşam saatlerine doğru otele dönüyoruz. O arada Türkiye’nin tanıdığı pek çok gazeteci de töreni izlemek üzere buraya gelmişler. Gece 00:00’a doğru en kalabalık kafile otele giriş yapıyor. Gündüz Diyarbakır’dan çıkıp otobüslerle Erbil’e ulaşan heyette 150 kişi bulunuyor. İçlerinde milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, kitle örgütü liderleri, gazeteciler ve çeşitli çevrelerden insanlar var. Vatan Partisi heyeti de bu kafilenin içinde. Genel Başkan Yardımcısı Ferdi Tanhan, Mardin İl Başkanı Zeynettin Bozan ve Aydınlık’tan arkadaşım Yusuf Tunçer. Hızla hasret giderip yarını konuşuyoruz. Ama sadece silahların bırakılacağı o yarını değil… Türkiyemizin de yarınını…
Uzun uzun anlatıyorum günü. Sırf kayda geçsin diye. Bilmeyene ilginç gelmeyecektir. Bilenin gözleri fal taşı. Çünkü bir PKK töreninde “VIP” olacağım, benim de aklıma gelmezdi. Eylemin cinsi, zamanın ruhu, oluyor böyle şeyler…
TÖREN GÜNÜ
11 Temmuz Cumartesi…
Sabah 06.45. Otelin önü mahşer yeri. 50’ye yakın araç gelmiş. Tüm konuklar hızla yerleşip yola koyuluyoruz. Hedef bu kez Süleymaniye. Koya-Dukan yolundan ilerliyoruz. Bir kontrol noktasından geçip Barzani bölgesinden Talabani bölgesine giriş yapıyoruz. Geniş düz ovalardan ilerleyerek kıvrımlı dağ yollarına tırmanıyoruz. Ortalık toz duman. Dağlar giderek dikleşiyor. Uzun bir tırmanışın ardındansa bir anda yavaşlıyoruz. Yol kenarında sıralanmış Talabani asayişinin siyah pikapları bizi karşılıyor. Tören alanına geldiğimiz belirtiliyor ve tüm teknik cihazlarımızı bırakarak arabadan inmemiz isteniyor. Tek tek üstümüz aranıyor ve alana giriş yapıyoruz.
Burası Süleymaniye ile Erbil arasında Cesena Mağarası olarak bilinen bölge. Halk arasında ise Mahmut Mağarası deniliyor. Mağaranın adı, Atatürk’ün yoldaşı Mahmut Berzenci’den geliyor. Bildiğiniz gibi Berzenci, 1920’lerde İngiliz emperyalizmine başkaldırmış bir Kürt lider. Süleymaniye’den çıkarılınca bu mağaraya konuşlanmış. Matbaa kurmuş, silah bulmuş savaşmış. Yine Musul’u geri alma mücadelesi de buradan yürütülmüş. Özdemir Paşa bölgeyi üs olarak kullanmış. Bugün tören için de aynı yerin seçilmesi tesadüf olmasa gerek. Seyit Rıza ve Şeyh Sait’lere karşı Berzenci’lerin mirası yükseliyor.
PKK’lı ilk grubun silah bırakması için dağın yamacına özel bir tören alanı hazırlanmış. Kurulan kürsünün üzerinde bir masa, masanın üzerinde mikrofon, arkasında bir barkovizyon, karşısında ve sağında ise konukların oturacağı üstü tenteyle kapatılmış sandalyeler var. Alanda hiçbir PKK flaması yok. Sadece ekranda, Abdullah Öcalan’ın videolu mesajının görüntüsü yer alıyor. Biz sandalyelerimize yerleşirken protokol de gelmeye başlıyor. Irak Cumhurbaşkanı’nın eşi, Barzani ve Talabani’nin yardımcıları, çok sayıda Iraklı yetkili… Türkiye’den ise katılan sadece iki parti var. Biri Vatan Partisi, diğeri DEM Parti. Sahte solcular yok, sahte milliyetçiler yok, CHP’nin bulunmaması da fısıl fısıl konuşuluyor. Vatan Partisi temsilcileri ise protokolün tam ortasında oturuyor.
40-45 dakikalık bir bekleyişin ardından törenin başlayacağı anons ediliyor. İlk anons şöyle: “Değerli konuklar, tören sırasında fotoğraf çekilmemesi, hiçbir slogan atılmaması önemle rica olunur. Bizi zor durumda bırakmayın.” Anonsun ardından tören alanından 100 metre yukarıda, dağın içine doğru uzanan bir merdivenin başında PKK’lı grup beliriyor. 15’i erkek 15’i kadın 30 kişilik grup merdivenleri indikçe, ilk sıradaki koyu yeşil kıyafetli PKK’lının Beze Hozat olduğu anlaşılıyor. Halbuki Hozat, kongre sürecinde itirazların başını çeken ekipte yer alıyordu.
Bu sırada konuklar arasında küçük bir azınlık “Biji Serok Apo” sloganı atıyor. Ancak alanı çevrelemiş güvenlik görevlileri tarafından hızlıca uyarılarak sessizlik sağlanıyor. Her şey oldukça sade ve gösterişsiz ilerliyor. Bu arada tören alanına ulaşan Hozat, yanında iki örgüt üyesiyle birlikte kürsüdeki masaya oturuyor. Diğer PKK’lılar ise silahlarıyla birlikte arkasındalar. Ve Hozat’ın açıklaması başlıyor:
“Bugün buraya Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 19 Haziran 2025 günü açıklamasında dile getirdiği çağrıya cevap olarak geldik. Gelişimiz aynı zamanda Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 günü açıkladığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, 5-7 Mayıs günlerinde yapılan PKK 12. Kongre kararları temelindedir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık adımı olarak ve bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz…”
Açıklama kadar imzası da önemli. Ortada PKK kalmayınca, “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” adı kullanılıyor. Daha sonra metin bir de Kürtçe okunuyor. Hozat ise son cümlelerini ekleyerek açıklamayı bitiriyor: “Bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için hukuksal reformlara, yasal ve anayasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bunlar gerekliliktir.”
Bu sözlerin ardından PKK’lılar, tek sıra halinde alanın yan tarafına kurulmuş büyük bir kazanın içine silahlarını bırakıyorlar. Bir Kanas, bir Biksi, bir RPG-7 ve kalaşnikoflar... Palaskalar dahil tüm teçhizatlar kazana atılıyor. Bese Hozat da elinde tahta bir çubukla ateşi harlıyor. Bir yandan silahlar yanarken, diğer yandan grup geldikleri merdivenden çıkarak alandan uzaklaşıyor. Böylece yalnız bir tören değil, tüm karamsarlıklar da sona eriyor. Artık gelecek için çok daha umutluyuz.
