Rus siyaset bilimci Dugin: KKTC ve Kırım tanınmalıdır
Akdeniz-Karadeniz Konferansı’25 (EMBC) etkinliğinde konuşan Dugin, ‘Dostum Doğu Perinçek’in Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olduğunun kabul edilmesi gerektiği görüşünü destekliyorum. Aynı şekilde, KKTC’nin bağımsızlığının tanınması gerektiğini dile getirdi. Bu, son derece değerli bir tutum.’ dedi.
Ulusal Strateji Merkezi (USMER)’nin 18-19 Temmuz tarihlerinde İstanbul’da düzenlediği Doğu Akdeniz-Karadeniz Konferansı’25 (EMBC)’nın ikinci ve üçüncü oturum konuşmalarını yayınlamaya devam ediyoruz.
18 Temmuz Cuma günü düzenlenen ikinci oturum, Ali Özgündüz başkanlığında başladı. Bu oturumda konuşmacılar arasında Rusya Beşerî Bilimler Devlet Üniversitesi Yüksek Siyaset Okulu Müdürü Aleksandr Dugin, Amerikan Komünist Partisi Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Jackson Hinkle, Çin Halk Cumhuriyeti Küresel Yönetim Enstitüsü Kurucu Başkanı Tian Shichen, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Erdem İlker Mutlu, Eski Mısır Al Ahram Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mohamed Sabreen yer aldı.
BÖLGEDE BATI ETKİSİ AZALTILMALI
Rus stratejist Aleksandr Dugin, Batı Asya’nın kaderinin Batı'nın müdahalelerinden kurtarılmaya bağlı olduğunu vurguladı. Türkiye, İran, Mısır, Irak ve Rusya gibi ülkelerin aynı masa etrafında birleşerek ortak bir gelecek inşa etmesi gerektiğini söyleyen Dugin, “Bölgedeki en büyük tehdit, Batı’nın vekili konumundaki İsrail’in yürüttüğü Büyük İsrail projesidir.” dedi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs’taki mevcudiyetinin stratejik önemine dikkat çeken Dugin, Batı Asya halklarının ancak birleşerek İsrail’e ve Batı hegemonyasına karşı durabileceğini, bağımsız ve egemen bir Batı Asya’nın başarılı olabileceğini belirtti ve şunları kaydetti:
“Eski ve kıymetli dostum Doğu Perinçek’in düşüncelerine katıldığımı ifade etmek isterim. Özellikle Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olduğunun kabul edilmesi gerektiği yönündeki görüşünü destekliyorum. Aynı şekilde, KKTC’nin bağımsızlığının tanınması gerektiğini dile getirdi. Bu, son derece dostane ve değerli bir tutum olarak öne çıkıyor.
“Değişimleri sadece takip etmekle yetinmemeliyiz. Bunun ötesine geçerek daha geniş ve kapsayıcı bir vizyon ortaya koymalıyız. Bence bu bölgedeki halkların karşı karşıya olduğu en büyük sorun, Batı'nın tahakkümünden kurtulma meselesidir.”
‘BÜYÜK İSRAİL PROJESİ HALA GÜNDEMDE’
“Türkiye kilit ülke, Rusya da nükleer bir güç olarak bu coğrafyada evindedir. Bu bölge Rusya için uzak değil, doğal bir komşuluk alanı.” diyen Dugin, “Filistin, Lübnan, Zengezur gibi başlıklarda çözüm dış müdahalesiz olmalı.” ifadelerini kullandı.
“Büyük İsrail Projesi”nin hala gündemde olduğunun altını çizen Dugin, İsrail’in bu yüzden saldırılarını artırdığına dikkat çekti ve şunları ekledi:
“Elbette İsrail bu projede yalnız değil. ‘Büyük İsrail’, küresel Batı’nın projelerinden biridir ve İsrail bu projede tam destek almaktadır. Dolayısıyla Batı Asya’da barış istiyorsak, bu çatışma ortamını sona erdirmek istiyorsak, yaklaşımımızı köklü biçimde değiştirmeliyiz. Mevcut koşullarda savaşların ve çatışmaların büyümesi kaçınılmaz görünmektedir. İsrail’in Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurma çabası da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kuzey ve Doğu Suriye’de bir Kürt devleti inşa etme girişimi, Suriye’yi parçalamayı hedeflemektedir. Bu da Batı’nın hegemonik projelerinden biridir. Benzer bir akıbetin Irak için de planlandığını düşünüyorum. Kürt terör örgütüne karşı önemli zaferler elde edildi. Türkiye içindeki kalkışma girişimleri büyük ölçüde sona erdirildi. Ancak küreselcilerin, Türkiye’ye bölgede kendi egemenliğini güçlendirme konusunda izin vereceğini düşünmüyorum. Hâlâ bölgede çok etkili örgütlenmeler mevcut. Eğer Suriye’de veya Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürdistan kurulacak olursa, bunun doğrudan Türkiye’yi etkileyeceği açıktır. Bu nedenle bence küreselciler, ‘Büyük Orta Doğu Projesi’ni henüz rafa kaldırmış değil. Bu proje, doğrudan Türkiye’nin parçalanması üzerine kuruluydu. Ve hâlâ gündemde, hâlâ çok ciddi bir tehdit.
“Bana kalırsa Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığı, Kuzey Kıbrıs’taki mevcudiyetiyle birlikte, stratejik açıdan son derece kritik öneme sahip. Bu, bölgenin en hassas kırılganlık noktalarından biridir ve bu meseleye özellikle odaklanmak gerekiyor. Bu bağlamda Türkiye’nin bölgesel varlığı güçlendirilmeli ve desteklenmelidir. Aynı şekilde, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki entegrasyon çabaları da artırılmalı ve derinleştirilmelidir. Ancak bütün bu başlıkların ötesinde, bölgemizde esas olarak çözülmesi gereken tek bir temel sorun var: Batı’nın bölgedeki hegemonyası ve onun vekili konumundaki İsrail’in yürüttüğü Büyük İsrail projesi. Tüm bu sorunlara rağmen bölgede hâlâ çok güçlü bir Atlantikçi, Batı yanlısı ve hegemonyacı bir ağ varlığını sürdürüyor. Bu ağ, bölgedeki ülkelerin hemen tamamında etkili durumda. Hem dışarıdan hem içeriden ülkeleri manipüle etmeye çalışan bu yapı, Batı Asya’nın doğal gelişimini sabote ediyor.
‘BİRLEŞİRSEK BAMBAŞKA TABLO ÇIKAR’
“Bu noktada son bir örnek vermek istiyorum: İsrail Gazze’yi bombalamaya, yıkmaya başladığında ilk etapta kimse müdahale etmedi. HAMAS’a dönük yıkımın ardından sırada Hizbullah vardı. İsrail, Hizbullah’a saldırırken de yine güçlü bir tepki verilmedi. Ardından İsrail bu kez namlusunu İran’a çevirdi. Yine Batı Asya ülkeleri sessiz kaldı. Nihayet İsrail’in Suriye’ye saldırdığını gördük. Hâlâ Batı Asya ülkeleri bu konuda ortak bir tutum geliştirmiş değil. Eğer İsrail tek tek tüm ülkeleri hedef alırsa, her birinde zafer kazanma şansı elde eder. Bütün bölgesel güçleri sırasıyla zayıflatabilir. Ama varsayalım ki Batı Asya ülkeleri birleşti ve ortak bir karşı hamle geliştirdi. O zaman ortaya bambaşka bir tablo çıkar, değil mi?
“Elbette Rusya, Batı Asya’da Müslüman halklar adına doğrudan bir savaş yürütemez. Zaten halihazırda Ukrayna’da meşru ve anti-emperyalist bir mücadele veriyor. Ama bizim düşmanımız da sonuçta aynı: Küresel Batı. Bu nedenle, Batı Asya’da zafer kazanmak istiyorsak, bölgedeki Müslüman ülkelerin inisiyatif alması, adım atması şarttır. Ne yazık ki bugün bölgedeki İslamî dayanışmanın oldukça zayıf kaldığını görüyoruz. Bu nedenle, ülkelerimizin yaklaşımını köklü biçimde değiştirmesi gerekiyor. Bölge ülkeleri kararlı adımlar atmalı ve daha geniş jeopolitik anlatıyı anlamalı. Gerçekten ‘Büyük Batı Asya’ fikrine odaklanmalı. Bu Büyük Batı Asya, elbette her ülkenin kendi ulusal egemenliği üzerine kurulmalıdır.”
‘ÇÖKMÜŞ YAPILARDAN MEDET UMULMAZ’
Oturuman ikinci konuşmacısı Doç. Dr. Erdem İlker Mutlu’ydu. BM’nin çatışmalar konusundaki fonksiyonsuz haline ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mutlu, kurulması gereken dünya düzenini şöyle anlattı:
“Biz buraya dünya daha iyi bir yer olsun diye değil, ülkemizin, çocuklarımızın ileriye dönük kaygıları var diye geldik. Son on yılda yaşananlar, Gazze merkezli başlayan süreçler, İran’a yapılanlar, Suriye... 1945’te kurulan düzen artık yürümüyor. İnsana saygı adı altında kurulan düzen güvenlik ve barış üzerine değil, atom bombası ile bitirilen bir savaşın üzerine kuruldu. Atom bombası artık kullanılan değil ama tehdit aracı olarak kullanılıyor. İfade özgürlüğü dahi bugün bitti, Batı’da İsrail’i eleştiremiyoruz.
“Yapılar çöktü. Çökmüş yapılardan medet umulmaz. BM Güvenlik Konseyi’ne geldi bir ABD’li general. Deterjan tozu döktü, ‘Bakın Irak’ın kimyasal silahı!’ dedi. Akabinde Irak işgal edildi. İnsan haklarının yaygın ihlali olan yerlere müdahale edilebilir diye ilan edildi ve Libya’da Kaddafi devrildi, örnek çok.. İran’a uygulanan tarifeyi görüyoruz.
“Batı Asya’nın, Doğu Asya’nın derin devrimcilik kökleri var. Bunlar geniş coğrafya ile birleşmeli. Bir araya getirilen, kolektif, kamucu, insana, aileye saygılı, kamu hizmetleri ile yönetilen, bilimin liberalizmin hizmetinden arındırıldığı bir dünya düzeni kurulmalıdır.”
‘MEDYANIN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ’
İkinci oturumun son konuşmacısı Eski Mısır Al Ahram Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mohammed Sabreen’di. Konferansa çevrimiçi yöntemle katılan Mısırlı gazeteci, bölgede emperyalizm ile mücadele için medya ayağının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Savaşlar yayılıyor. Bölgemiz çok sayıda savaşlardan muzdarip. İsrail saldırganlığına karşı aksiyon alma zamanı geldi. Batı’daki savaş kampı agresif ve giderek büyüyor. Ukrayna’daki savaşı bitirmiyorlar. Barışçıl çözümden yana değiller.
“Medyanın önemli rolünü bu süreçte kavramalıyız. Bölgedeki çatışmalar bağlamında medyanın çok önemli bir rolü var ve şu an medya tehlikeli bir rol oynuyor. BRICS’in, ŞİÖ’nün güçlenmesi bu süreçte çok önemli. Bu türden organizasyon ve kuruluşlara daha fazla ihtiyacımız var. Artık işbirliklerini artırma dönemindeyiz. Medya ve akademik anlamda da işbirlikleri geliştirmemiz gerekiyor. Dünya’da olumlu emareler var, Afrika’da başkaldırış var. En son Senegal de buna örnek oldu. Bu davaya daha çok isim katmalıyız.”
‘BATI’NIN EYLEMLERİNE EYLEMLİ YANIT VERİLMELİ’
Ayhan Bilgen başkanlığındaki üçüncü oturumda Emekli Tuğgeneral, İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahri Erenel, Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Taceddin Kutay, İtalya Avrasya ve Akdeniz Araştırma Merkezi (CESEM) Uzmanı Alessandro Fanetti ve KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Gezici Büyükelçisi Hüseyin Macit Yusuf konuşma yaptı.
“Doğu Akdeniz Havzası Özgürleşebilir mi?” başlıklı sunum yapan Erenel, bölgede emperyalizmin yürüttüğü stratejik planları hatırlatarak şu noktalara değindi:
“Zengezur Koridoru ABD’li bir şirket tarafından kontrol edilmek isteniyor. Ermenistan ve ABD ile bu yönde görüşmeler yapılıyor. Şu anda hem Azerbaycan hem Ermenistan ikna olmuş gözüküyor. ABD ve Fransa’nın bu bölgede hegemonya kurmak istediğini dikkate almalıyız. Batı Asya’nın birliğini konuşurken bu tür zafiyetler vermemeliyiz.
“Türkiye’de, Katar’da gücü var. Birkaç İslam ülkesi tatbikat maksatlı dahi oraya gelseydi, İsrail’e gözdağı verilirdi. Batı’nın eylemlerine eylemli yanıt verilmeli. BOP, ABD’nin İsrail’i de kullanarak gerçekleştirmeye çalıştığı bir proje.
“Akdeniz ve Karadeniz’in konumu jeopolitik alanlardır ve buradaki havzalar sürekli savaşların bitirilmediği bir bölge. Batı Asya hedef bir konumdadır. Dünya ticareti için kritik bir noktadadır. Birçok teori için Batı Asya ve Doğu Akdeniz emperyalist hegemonyanın stratejik bir bölgesidir. Bu cephe tek bir cepheden savunulmadıkça sonuç vermeyecektir.
“Bu bölge verimli topraklardır. Yarın küresel ısınma yaşandığında da bu bölge su kaynakları için vazgeçilmez bir bölgedir. Dünya’nın havacılık açısından da merkezidir burası. Enerji politik açıdan stratejik hilaldir. İpek Yolu ve Kuşak-Yol’un güzergahındadır. İsrail’in ele geçirmeyi hedeflediği Gazze’ye ait hidrokarbon yataklarını İsrail buradan dünya ticaretine sokmak istemektedir. Ben Gurion Kanalı İsrail’in 130 yıllık kökene sahip bir projesidir. Olası kanal 210 km’lik bir koridor niteliğindedir. Asya-Avrupa’ya alternatif ticaret rotaları oluşturulmak isteniyor. Batı Asya’nın kalbine hançer saplanmak isteniyor. Emperyalizmin planlarına dikkat etmeliyiz.”
‘KİLİSELER ÜZERİNDEN VEKALET SAVAŞI YÜRÜYOR’
Üçüncü oturumun ikinci konuşmacısı Dr. Taceddin Kutay, emperyalizmin bölgedeki planlarına dini nasıl alet ettiğini anlattı. Hristiyanlar açısından Levant bölgesinin önemli bir nokta olduğuna dikkat çeken Kutay, ABD eliyle Ukrayna Kilisesi ile Rusya Kilisesi arasında gerilim yaratıldığını belirtti.
ABD’nin Batı Asya’daki Ortodokslar üzerinden Rus etkisini uzaklaştırmaya çalıştını ifade eden Kutay, şunları kaydetti:
“İnancın yüksek olduğu bir bölgedeyiz. Din ile kolay oyunlar kurulabiliyor. Bakın Lübnan’da Velid Canbolat gibi bir kişilik var iken Süveyda’da çıkıyor bir Dürzi İsrail’i arkasına alıyor. Emperyalistler kendi tanıdıkları kiliseler üzerinden değişik vekalet savaşlarına giriyorlar, girecekler. Laikliğin daha otantik bir tarifini yaparak dini kurumların devlet kurumları tarafından denetlenebildiği bir seküler sistem Ortadoğu’da yaygınlaştırılmalıdır.”
‘GÜÇLERİ BİRLEŞTİRMELİYİZ’
Oturum İtalyan konuşmacı ile devam etti. Fanetti, çok kutupluluğa geçiş sürecinde Batı Asya’nın stratejik rolüne dikkat çekti ve şunları anlattı:
“Statükoyu korumaya çalışan tek kutupluluğu savunanlar var. Batı Asya tarih boyunca direnç bölgesidir. Ronald Regan Sovyetleri şeytan olarak tanımlıyordu. NATO da Asya’yı böyle tanımlıyor. Batı Asya tek kutupluluğa karşı önemli bir merkez. Bu baskının iki önemli kırılma noktası var. NATO’nun en sağdık müttefiği ve demir ortağı İsrail’dir. İsrail ve NATO varlığı dünya için büyük tehlikedir. Eski dünya ölüyor, yenisi yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Barbarlığa karşı akılcı bir duruş sergilenmelidir.
“Bölgenin ezilen halklarını bir araya getirmeyi başaran bir kutup oluşturulmalı. Sadece diyalog yeterli değil. Egemen ve birleşmiş bir kutup. Batı hegemonyası ile mücadele edecek bir kutup oluşturulmalı. ABD’nin İsrail eliyle yarattığı hegemonya var. Dünya jeopolitik kutuplara bölünmeli. ABD veya Kuzey ABD, pasifik, Afrika, Çin medeniyeti ve Hint medeniyeti, Rus medeniyeti ve tüm bunlarda Türkiye kilittir. Dış bağ olmadan tüm kartlarını oynayabilen Türkiye. Ankara lider devlet olabilecek bir ülkedir. Tek kutuplu eksenin kesinlikle yenilmesi gerekiyor. Bağımsızlığına kavuşmuş ülkeler henüz bağımsızlığını kuramamış Batı tahakkümde kalmış ülkeleri desteklemeli. ”

‘Ankara Kıbrıs’a sessiz kalmamalı’
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Gezici Büyükelçisi Hüseyin Macit Yusuf, Kıbrıs Türkünün varoluş mücadelesini şu sözlerle anlattı:
“Kıbrıs Türkü büyük soykırım teşebbüslerine karşı ayakta durdu. Anavatan sayesinde başarılı olduk. New York’ta emperyalizm bir tiyatro sergiledi. Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs arasında bir geçiş kapısı açılması konuşuldu. Biz bağımsızlığımız için mücadele ediyorken BM bu girişimleri uyguluyor. Güven yaratıcı önemler adı altında Kıbrıs Türkünün gasp edilmiş hakları gizleniyor. Türkiye varsa biz varız. Kıbrıs meselesi milli meseledir, pazarlık yapılamaz. Ankara hata yapmaktadır. Ankara bizim tanınma mücadelemize destek olmalıdır. Hak ettiğimiz değeri çoktan almalıydık. KKTC’yi yarın sabah tanıyacak çok ülke var.
“Çevremizi saran ABD üsleri bölgemiz için çok büyük tehlikedir. Başımıza çorap örmektedirler. ABD üslerini gösteren bu harita çok önemlidir, tehdidi gösteriyor. ABD ve AB, Güney Kıbrıs’tadır. Fransa oradadır. Üsleri vardır. Tatbikatlar yapıyorlar. Hedef Türkiye ve KKTC. Silahlanıyorlar, kime karşı? Türkiye’ye karşı. KKTC eritilmek isteniyor. Kıbrıs Türkü bayrağı yere düşürmeyecek.
“Önümüzdeki KKTC seçimleri iki devletli çözüm ile ABD/AB’nin planları çözümü arasındadır. Sayın Tatar’ın 19 Ekim’deki seçimde yeniden seçilmesi gerekmektedir. Bağımsız kanal Ulusal Kanal’da, defalarca dikkat çektim. Eğer olur da federasyoncu başkan seçilirse, 1960’ın da gerisine gideceğiz. Ankara’nın burada renk vermesi çok önemlidir.”
‘ABD altın çağını yaşamıyor’
Konferansın konuşmacılarından Amerikan Komünist Partisi Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Jackson Hinkle, 2024’te kurulan partilerinin Vatan Partisi ile ortaklaşmasından mutluluk duyduklarını dile getirdi. Hinkle şu vurguları yaptı:
“Vatan Partisi ile ortaklaşmaktan çok mutluyuz; emperyalist gücü susturabilir, durdurabilir güce sahipsiniz. İslam dünyası İsrail’e karşı bir araya gelecektir, Batı da İsrail’e karşı duracaktır.
“Türkiye’nin tarihinde yatan devrim geleneği bölge için örnektir. Yine Humeyni gibi emperyalizm ile mücadele eden tüm güçler bir araya gelirse Rusya, Çin, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti emperyalizmi yenecek.
“ABD’nin altın çağı yaşanmıyor, Trump hayal görüyor. ABD’nin nesillerdir gördüğü şeyler bir bir yok oluyor. Altın çağ İran’ın bombalanması mı demek? Çok büyük ulusal borçlar var deniyor. Ülkemizi esir tutanlar var deniyor. Bir ülkede ABD üssü varsa bu gelecekte büyük tehlike olacak. ABD iyiye gitmiyor. IMF’nın dünya bankasının on yıllarca empoze ettiği yapı... Şimdi Çin, Rusya bunu değiştiriyor.
“ABD savaşmadan gitmeyecek. Gelecekte bizi kanlı bir süreç bekliyor. Güzel olan, ABD halkı biraz daha uyanmaya başladı. ABD’li vatanseverlerin İsrail’e de bakışı değişmekte. Zaten gençlerin gözü açık. Ama şimdi yaşlı kesimin de İsrail’e karşı olduğunu duyuyor ve görüyoruz.”
‘Medeniyetleri bir arada yaşatmak değerli’
Çin Halk Cumhuriyeti Küresel Yönetim Enstitüsü Kurucu Başkanı Tian Shichen, bölgede refahın artmasının önemine dikkat çekti. Ekonomik bağımsızlığın Batı ile mücadelede önemli bir unsur olduğunun altını çizen Çinli konuşmacı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kalkınma ve güvenlik dengelendikçe girişimler sonuç veriyor. Coğrafyamızda bu eksik. Ülkelerin refahlarını artırmak için ne yapmalıyız? Bu sorunun yanıtını düşünmemiz gerekiyor. Mesela Çin-Japonya ilişkileri kötü olsa da ticaret olarak iki ülke birlikte iyi bir örnek oluyor. Süreçlerin merkezine medeniyet çöküşü koymamak gerekiyor. Tüm medeniyetlerin aynı anda var olabilmesi için Çin’de çok önemli başarılar var. Sömürgeci olmayan bir örnek var Çin tarihinde. Farklı medeniyetleri bir arada yaşatmak çok değerli.
“Çok kutuplu bir dünya için eşit ve adil bir dünya yaratmamız lazım. Gelişmeleri kendi lehimize çevirmeliyiz. Eğilimler de bu yönde fakat tuzaklara dikkat etmeliyiz. Bazı ülkeler her şeyi ulusal güvenliğe bağlamaya çalışıyor. Daha fazla silah satın alıyorlar fakat kendi gelişimlerinin önlerini kesiyorlar. Tuzağa düşülmemeli.”
