‘SDG’ye müdahale masada’
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında 10 Mart 2025’te imzalanan mutabakata Ankara’nın yaklaşımı tartışılmaya devam ediyor.
Independent Arabia’da yer alan analizde, Türkiye’nin bu süreci bir ulusal güvenlik tehdidi mi yoksa sorunları çözme fırsatı mı olarak gördüğü sorusu ortaya atıldı. Haberde, SDG’nin sahada anlaşmayı hayata geçirmekte isteksiz olduğu, zaman kazanmaya çalıştığı, Ankara’nın ise süreci dikkatle izlediği vurgulandı.
‘TÜRKİYE MÜDAHALEYİ ERTELİYOR’
Kürt araştırmacı Ali Temi’ye göre, SDG Türkiye’nin olası bir harekâtını engellemek amacıyla Şam’la müzakere masasına oturdu. “Ankara’nın mutabakata destek verdiği açık. Ancak SDG’nin sahadaki tereddütü, Türkiye’nin olası müdahalesi için güçlü bir gerekçe oluşturuyor.” değerlendirmesini yapan Temi, askeri seçeneğin hâlâ masada olduğunu söyledi.
Temi, Türkiye’nin olası bir operasyonda 1998 tarihli Adana Mutabakatı’nı yeniden devreye sokabileceğini belirtti. Bu mutabakat uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri, terör tehdidine karşı Suriye topraklarına operasyon yapma hakkına sahip. Temi’ye göre mutabakatın sahada uygulanmaması hâlinde Türkiye, Şam’la işbirliği içinde 35 kilometre derinliğe kadar uzanabilecek bir askeri müdahale seçeneğini değerlendirebilir.
‘ÖZERK YAPIYA ONAY YOK’
Gazeteci Abdulcebbar Cevvaş’a göre Ankara, SDG ile Şam arasında varılan mutabakatı Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenlik sorununu çözme açısından en az maliyetli yol olarak görüyor. Ancak bu desteğin şartları var. Türkiye, mutabakatın yalnızca üniter devlet yapısını esas alması hâlinde uygulanabilir olduğunu düşünüyor. Federal yapıya ya da siyasi özerkliğe kapı açacak her formül, Ankara tarafından reddediliyor. Bu nedenle Türkiye hem diplomatik hem de askeri baskıyı birlikte yürütüyor.
‘ANKARA SAHADAKİ UYGULAMAYA BAKIYOR’
Abaad Araştırma Merkezi’nden Firas Faham da Türkiye’nin mutabakata prensipte destek verdiğini, ancak uygulamayı belirleyici gördüğünü ifade etti. Faham’a göre, SDG’nin Suriye ordusuna nasıl entegre edileceği hâlâ belirsiz. Bu da Ankara’nın temkinli yaklaşmasına yol açıyor.
“Türkiye, sahadaki askeri kapasitesiyle baskı gücünü koruyor. İHA kabiliyetleri ve Washington’la ilişkileri SDG üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturuyor.” değerlendirmesini yapan Faham, askeri seçeneğin daima masada tutulduğunu vurguladı.
‘YAPISAL DÖNÜŞÜM OLMAZSA OLMAZ’
Suriyeli araştırmacı Muhammed es-Sukeri ise Türkiye’nin temel hedefinin SDG’nin yapısal dönüşümünü sağlamak olduğunu belirtti. Sukeri’ye göre Ankara, PKK’yi tasfiye süreciyle eş zamanlı olarak SDG’yi Şam’la anlaşmaya zorluyor. Ancak SDG’nin öne sürdüğü ademimerkeziyetçilik ya da kanton benzeri modeller Ankara açısından kabul edilemez. Türkiye, SDG’nin ayrı yapısının ortadan kaldırılacağı bir çözümde ısrar ediyor. Aksi takdirde askeri seçenek yeniden gündeme gelebilir.
‘KUM SAATİ İŞLİYOR’
Haberin sonuç kısmına göre, Türkiye anlaşmaya başta mesafeli yaklaştı. Ancak ABD ve Şam’ın baskısı, Ankara’yı bu süreci kabul etmeye itti. Öte yandan mutabakatın imzalanmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen sahada herhangi bir ilerleme kaydedilmemesi, Türkiye’nin tutumunu sertleştirdi.
Ankara, mutabakatın Ağustos 2025 ortasına kadar uygulanmaması hâlinde alternatif senaryoların devreye sokulacağını SDG’ye bildirdi. SDG tarafının ise anlaşmanın 2026 sonuna kadar uzatılmasını talep ettiği, bu teklifin hem Türkiye hem de Şam tarafından reddedildiği ifade edildi.
SDG içerisinde de görüş ayrılıkları dikkat çekiyor. Mazlum Abdi, mutabakatın uygulanmasından yana tavır alırken, İlham Ahmed’in daha fazla güvence talep ettiği belirtiliyor. Abdi’nin, ağustos ayı içinde SDG’nin Deyrezor’dan tamamen, Rakka’nın ise büyük bölümünden çekilmeye hazır olduğunu Şam’a bildirdiği iddia ediliyor.
Gözlemciler, Ankara’nın mutabakatı engellemekten ziyade belirlenen çerçevede uygulanmasını istediği görüşünde birleşiyor. Ancak sürecin öngörülen takvime göre ilerlememesi durumunda Türkiye, diplomatik baskıyı artırabilir. Son aşamada ise askeri müdahale ihtimali masada kalmaya devam ediyor.