Telefon yasağı tek başına yetmez! Toplumsal seferberlik şart
Akıllı telefon ve sosyal medya bağımlılığı çocukları tehdit ediyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde uzmanlar telefon ve sosyal medya kullanımına yaş sınırı getirilmesini talep ediyor. Hatta bazı ülkeler okullarda telefon kullanımına yasak getirdi. Peki bu önlemler yeterli mi?
Hollanda’da yüzlerce doktor, psikolog ve bilim insanı, 14 yaş altı çocuklara akıllı telefon yasağı ve 16 yaşına kadar sosyal medya kısıtlaması getirilmesi çağrısında bulundu. Hollanda’daki Smartphonevrij Opgroeien (Akıllı Telefonsuz Büyümek) platformu, hükümeti harekete geçmeye çağırdı. Benzer talepler Avrupa’nın birçok ülkesinden görülüyor. Almanya’nın bazı eyaletlerinde okullarda akıllı telefon kullanımı 2025 itibarıyla tamamen yasaklanacak. Avusturya’da ise bazı okullar, ders saatlerinde telefonların kilitli dolaplarda tutulması uygulamasını başlattı.
Fransa, okullarda telefon yasağı getiren ilk ülkelerden biri. Şimdi, sosyal medya platformlarının çocuklara yönelik reklam ve veri toplama süreçlerini sıkılaştırmayı planlıyor.
Norveç ve İspanya da benzer politikaları tartışıyor.
Peki bu kısıtlamalar neden isteniyor? Çocuklarımızı telefonun, tabletin esiri olmaktan nasıl kurtarabiliriz? Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtlayan Klinik Psikolog Kübra Keçeci, dijital bağımlılığın yarattığı sonuçları değerlendirdi. Çocuk/yetişkin/ergen alanında çalışmalar yürüten Keçeci, yasakların tek başına yeterli olmayacağını bu konuda toplumsal olarakta bir bilinçlenmeye ihtiyaç olduğu görüşünde.
SINIRLAMA ÇAĞRILARI GİDEREK ARTIYOR
Hollanda’da yüzlerce doktor, psikolog ve akademisyen küçük yaştaki çocukların akıllı telefon ve sosyal medya kullanımının sınırlandırılması için hükümeti harekete geçmeye çağırdı. Benzer çağrıları Avrupa’nın diğer ülkelerinde de görüyoruz? Bu kısıtlamalar sizce neden isteniyor?
Evet, Avrupa'nın birçok ülkesinde çocukların akıllı telefon ve sosyal medya kullanımına yönelik sınırlama çağrıları giderek artıyor. Bu sınırlamaların talep edilmesinin temelinde eğitim kalitesinin arttırılması bulunuyor. Çünkü, sürekli bildirimler, kısa içerikler (TikTok, Reels vb.) ve hızlı geçişler, çocukların dikkat sürelerini kısaltarak, öğrenme süreçlerini, derslere odaklanmalarını ve akademik başarılarını doğrudan etkileyebiliyor ve konsantrasyon sorunlarına sebep olabiliyor. Ayrıca çocukların ve gençlerin sözümona sürekli ‘mükemmel’ hayat ve görüntülere maruz kalmaları ile psikolojik sağlıkları da olumsuz yönde etkileniyor.

SOSYAL MEDYANIN YARATTIĞI ZORBALIK
Özellikle sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, okullarda artan zorbalık ve şiddet olayları, giderek daha tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bu durum öğretmenleri, okul yönetimlerini ve aileleri de çaresiz bırakabilecek bir noktaya gelebiliyor. Zorbalığın dijital platformlar aracılığıyla görünürlük kazanması, mağduriyetleri derinleştirirken, faillerin davranışlarını neredeyse bir “gösteri” haline getirmesine neden olabiliyor. Örneğin, bazı gençler sosyal medyada daha fazla onay, beğeni ya da takipçi kazanmak amacıyla, bir kişiye yönelik şiddet içeren eylemleri kamera önünde sergilemekten çekinmeyebiliyor. Bu tür içerikler kimi zaman yayılmakta ve “trend” haline gelerek başka gençleri de benzer davranışlara özendirebiliyor. Bu durum, yalnızca bireysel etik sorunlar değil, toplumsal güvenlik ve çocuk hakları açısından da ciddi riskler barındırıyor.
Dolayısıyla tüm bu olumsuzlukları önleyebilmek ve çocukların dijital dünyada daha sağlıklı bir şekilde var olabilmelerini sağlamak amacıyla, uzmanlar tarafından çeşitli kısıtlamalar gerekli görülüyor.
DİJİTAL CİHAZLARIN KULLANIM SÜRESİ ÖNEMLİ
Akıllı telefonlar, tabletler; dijital mecrada kullandığımız bu aletler çocukları ve gençleri nasıl etkiliyor? Burada süre ve hangi amaçla kullanıldığının önem kazandığını söyleyebilir miyiz?
Elbette söyleyebiliriz. Aslında akıllı telefonlar, tabletler ve diğer dijital cihazlar çocuklar ve ergenler üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkiler yaratabiliyor. Tam da burada etkilerin niteliğini belirleyen en önemli iki unsur, cihazın ne kadar süreyle ve hangi amaçla kullanıldığıdır. Eğitim, yaratıcılık ya da üretkenlik amaçlı ve süre sınırı gözetilerek yapılan dijital kullanım çocuğun öğrenme sürecini destekleyebilir ve olumlu katkılar sağlayabilir. Ancak günümüzde çocuk ve ergenlerin çoğunun süreklilik kazanan, kontrolsüz ve amaçsız kullanımı söz konusu olduğu için, medya kitle iletişim araçlarının olumsuz etkilerinden daha fazla etkileniyorlar. Bu da onların zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimi açısından ciddi riskler barındırıyor. Özellikle sosyal medya, mobil oyunlar ve eğlence amaçlı içerikler dopamin döngüsünü ve ödül mekanizmasını negatif etkileyerek bağımlılık oluşmasına neden olabiliyor. Oluşan bu bağımlılık, gerçek hayatla bağlarının, iletişimlerinin zayıflamasına, empati duygusunun eksikliğine, duygusal zekanın ve sosyal becerilerinin yeterince gelişmemesine neden oluyor. Ayrıca maruz kalınan mavi ışık biyolojik saati bozarak melatonin salgısını engelliyor, bu da özellikle çocuklarda büyüme, öğrenme ve bağışıklık sistemi üzerinde önemli etkiye sahip uyku düzenini bozuyor.

TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI NEDİR?
‘Bağımlılık oluşabilir’ dediniz Bu bağımlılık çocuk ve gençlerde nelere yol açıyor? Bilişsel ve akademik gelişimlerini nasıl etkiliyor?
Teknoloji bağımlılığı, bireyin akıllı telefon, tablet, bilgisayar, internet ya da sosyal medya gibi teknolojik araçlara karşı kontrolsüz, sürekli ve zorlayıcı bir biçimde bağlanması olarak tanımlanır. Yani kişi, teknolojik cihazları kullanmadığında huzursuzluk, öfke, kaygı gibi duygular yaşayabilir; kullanım süresini kontrol edemez hale gelir ve bu durum günlük yaşamının işleyişini aksatır.
Çocuklar ve gençler, teknoloji bağımlılığına karşı daha savunmasızlar. Bunun temel nedenlerinden biri, beyin gelişimlerinin henüz tamamlanmamış olması. Özellikle öz denetim, planlama ve dürtü kontrolü gibi becerilerden sorumlu olan ön frontal korteks tam olarak olgunlaşmadığı için, bu yaş grubundaki bireyler kısa vadeli ödüllere (beğeni, yorum, oyun kazanma gibi) daha duyarlılar. Ayrıca teknolojik uyaranlara aşırı maruz kalmak, onların hem duygusal hem de sosyal becerilerini de zayıflatıyor. Örneğin gerçek ilişkiler yerine sanal ilişkileri tercih etmeye başlayabiliyorlar, çünkü yüz yüze iletişim sıkıcı gelebiliyor veya zorlayıcı bulabiliyorlar. Daha donuk yüz ifadesi, azalmış jest ve mimikler sergileyebiliyor ve bunları algılamada güçlükler yaşayabiliyorlar.
BAĞIMLILIK İNTİHAR GİBİ CİDDİ SONUÇLARA YOL AÇABİLİYOR
Ayrıca, uzun süreli ve kontrolsüz teknoloji kullanımı; yalnızlık, özgüven eksikliği ve sosyal kaygı gibi psikolojik sorunların gelişmesine zemin hazırlayabiliyor. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle, gençlerde benlik algısında bozulmalar görülebiliyor ve bir yönü ile, dış görünüşe yönelik aşırı kaygıların estetik müdahalelere yönelimi arttırdığını gözlemliyoruz. Bazı durumlarda da, sosyal medya nedeniyle gelişen yoğun stres, değersizlik hissi ve zorbalık gibi etkenler psikolojik krizi tetikleyerek intihar gibi ciddi sonuçlara yol açabiliyor.

AŞIRI EKRAN KULLANIMI AKADEMİK BAŞARIYI ETKİLİYOR
En önemlilerinden bir diğeri ise, bu tür bir bağımlılığın bilişsel ve akademik gelişimi doğrudan etkilemesi. Sürekli ekran maruziyeti dikkat süresini kısaltıyor, odaklanma sorunlarına ve bilgi işlem becerilerinde gerilemeye neden oluyor.
Teknoloji çağında yaşıyoruz, aslında bunun tercümesi hız ve haz çağında yaşıyor oluşumuz. Teknoloji kullanımının getirdiği hız ile birlikte birçok çocuk ve gence ders çalışmak sıkıcı gelebiliyor ve bunun yerine sosyal medyada vakit geçirebiliyor. Çünkü ders & gerçek yaşam medya ortamına göre yavaş, beynin alışmış olduğu hızı vermiyor veya sosyal medya ortamında almış olduğu ödülün yerini tutamıyor eğitim hayatı. Bir de tüm bunların yanında, hızlı para kazanma gibi yanlış algı ve örneklere maruz kalmaları onları teknolojiye çekici faktörler olarak karşımıza çıkıyor, bu ve bunun gibi birçok faktörün bir araya gelmesi ile akademik performansta düşüş yaşıyorlar, öz disiplin, erteleme davranışı ve sorumluluk alma gibi alanlarda da zayıflık gözlemleniyor.
ÇOCUKLARI KORUMAK İÇİN KISITLAMALAR GEREKLİ
Sosyal medyaya yaş sınırı getirilmesi, okullarda telefonların yasaklanması… Bütün bu kısıtlamalar çözüm olabilir mi? Daha köklü olarak bu sorunu nasıl çözebiliriz?
Bu tür kısıtlamalar, özellikle küçük yaş gruplarını dijital dünyanın olumsuz etkilerinden korumak adına önemli ve gerekli adımlar. Özellikle dikkat süresi kısa olan çocukların eğitim ortamında telefondan uzak tutulması, öğrenmeye odaklanmalarını kolaylaştırabilir. Aynı şekilde, sosyal medya platformlarına erişimin belli bir yaşın altındaki çocuklar için sınırlandırılması, onları siber zorbalık, uygunsuz içerikler ve kimlik gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerden bir ölçüde koruyabilir. Ancak bu tür yasaklar tek başına kalıcı bir çözüm sunmaz. Kısıtlamalarla birlikte, çocuklara ve gençlere dijital dünyayı bilinçli ve sorumlu şekilde kullanmayı öğreten bir eğitim süreci de gerekiyor. Teknolojinin tamamen dışlanarak değil, doğru rehberlik ve dengeyle fırsata dönüştürülmesi gerekiyor.

SADECE ÇOCUKLAR DEĞİL YETİŞKİNLER DE BAĞIMLILIĞIN PENÇESİNDE
Burada, ebeveynlerin ve öğretmenlerin rol model olması büyük önem taşıyor. Çalan tehlike çanlarına, yapılan acil çağrılara rağmen halen birçok ebeveynin küçük (bebeklik) yaşlarından itibaren telefon, tablet gibi teknolojik eşyaları çeşitli sebeplerle çocuklara verebiliyorlar. Ayrıca yetişkinlerin kendi dijital alışkanlıkları da çocuklar için bir örnek teşkil ediyor. Sadece gençler değil, birçok yetişkin de farketmediği medya/teknolojisinin bağımlılığının pençesinde. Dolayısıyla kalıcı çözüm, sadece yasaklamaktan değil; rehberlik etmekten, doğru rol-model olmaktan, alternatif sosyal ve fiziksel aktiviteler sunmaktan ve dijital yaşamla gerçek yaşam arasında sağlıklı bir denge kurmaktan geçiyor. Yani, kısıtlamalar kısa vadede etkili olabilir, ancak uzun vadeli ve köklü bir çözüm, eğitim, bilinçlendirme ve güçlü iletişim temellerine dayanıyor.