Terörsüz, bütünleşen Türkiye saflaşması ve görevler
En büyük görev ve sorumluluk hükûmet ve Sayın Cumhurbaşkanı’ndadır. Bu süreci doğru analiz eden, her aşamasında doğru siyasetler üreten, terörsüz, bütünleşen Türkiye hedefiyle çalışan partilerin sürece aktif olarak katılmaları hükûmet tarafından sağlanmalıdır, kimse dışlanmamalıdır.
11 Temmuz 2025 günü PKK, "Barış ve Demokratik Toplum Grubu" adıyla silahları bıraktığını kamuoyuna ilan etti. Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat günü açıkladığı mektup ve sonrası ilerleyen süreç, yeni bir aşamaya geçmiştir. Dolayısıyla 11 Temmuz'da yeni bir dönem başlamıştır.
Somut durum ve olgular açık ve nettir.
1- PKK kendini feshetmiştir.
2- Silahlar kamuoyu önünde yakılmıştır.
Her şey bu düzlemde ele alınmalıdır, siyaset ve strateji buna göre belirlenmelidir.
Ayrıca PKK, ABD ve İsrail'den koparak Türkiye safına geçtiğini de ilan etmiştir. Bunun için tereddüt ve “acaba karşılığında ne verildi” gibi yaklaşımlar Türkiye'nin geleceğine hizmet etmez. Halk içindeki bazı soru işaretleri dikkate alınabilir, anlayışla karşılanabilir. Bunun için devletin, hükûmetin, siyasi partilerin, basının, demokratik kitle örgütlerinin bu süreci ilerletmek gibi bir görev ve sorumlulukları var. Siyasi partilerin bugün bundan daha önemli ne gibi görevleri olabilir?
Bu açıdan, hükûmet ve Cumhur İttifakı adına Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 Temmuz günü Kızılcahamam’da yaptığı açıklama, 11 Temmuz günü silahların yakılmasından hemen sonra Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek'in açıklamaları, bu sürecin başarılı ilerlemesi ve önümüzdeki görevlerimiz ve alınacak tavır açısından oldukça önemlidir ve sürecin doğru okunduğunu söyleyebiliriz.
Bunun için, sürecin olgularına odaklanmak gerekir. Süreci oraya buraya çekmek, tereddütler yaratmak, durumdan rahatsız olanların işine yarar.
SAFLAŞMA
1- Bu konuda da olgulara göre hareket etmek gerekir. Hiç kimseyi geçmişiyle yargılamamak gerekir. Geçmişte olumsuz olan bugün olumlu olabilir.
2- Bu sürecin baş karşıtları ABD ve İsrail'dir.
3- Doğru bir siyasetle Avrupa ülkeleri bu süreçte tarafsız veya olumlu bir çizgiye gelebilir. Şimdiden bazı tereddütlerin olduğu gözüküyor.
4- İçeride; kendine Solcu, Sosyalist, Milliyetçi, Atatürkçü diyen bazı partiler ve kesimler ABD ve İsrail safına düşmektedir. Bu partiler, tereddüt ve kafa karışıklığı yaratarak süreci baltalamaktadır.
Bir noktaya dikkat çekmekte yarar var. Bu partiler ve kesimler, AK Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden yaklaşıyorlar. “Tayyip Erdoğan ne yaparsa kötüdür” anlayışı maalesef zehirlemeye devam ediyor. CHP’deki kararsızlık da karşı tarafın işine yarıyor.
Milliyetçi geçinen İYİ Parti, Zafer Partisi gibi partiler cepheden karşı çıkararak ABD ve İsrail'in psikolojik propagandasını yapıyor.
Kendine sol, sosyalist diyen TİP - TKP - EMEP - SOL PARTİ gibi partiler ve gruplar, silah bırakmayı olumlu karşılasa da, bunun AK Parti ve MHP ile olamayacağını ileri sürüyorlar. Her biri değişik ifadeler kullansalar da özünde süreci baltalamaya hizmet ediyor. İşi yokuşa sürerek, olmazları ileri sürüyor. Dolayısıyla gerçek devrimciler ve sosyalistler tarihi dönemlerde devrimci tavır alır, yapıcı ve birleştirici olur. AK Parti ve MHP düşmanlığı, özellikle bu süreçte yanlıştır. Sol, Sosyalist olmak lafla olmaz, gerçeklere ve olgulara dayanarak olur. Bu parti ve akımların önyargılardan kurtulması, hatalarını düzeltmelerini bekliyoruz. Çünkü toplum huzur istiyor, terörsüz ve bütünleşen Türkiye istiyor.
CHP’nin tavrını biraz açmakta yarar var.
CHP, destekliyor gibi görünüyor. Ama elinden gelse süreci baltalayacaktır, samimi değil.
Çok ilginç değil mi?
PKK ve DEM Parti'yle terör döneminde birlikte değiller miydi?
İttifak halinde değiller miydi?
Seçimlere birlikte girmediler mi?
“Bir oy CHP’ye, bir oy HDP’ye!” demediler mi?
“Kent uzlaşısı” kurmadılar mı?
Daha da uzatılabilir.
Peki şimdi ne oldu?
PKK ve DEM Parti CHP’yi yalnız bıraktı, Cumhur İttifakı'yla birlikte bir süreç yürütüyor. Cumhurbaşkanı da Kızılcahamam konuşmasında bunu açıkladı, doğru da oldu. PKK ve DEM Parti, gerçeği gördü ama CHP hâlâ Tayyip Erdoğan düşmanlığı havuzunda çırpınıyor. “Terörsüz Türkiye” anlaşılan pek önemli görülmüyor. Acaba PKK ve DEM Parti’nin tekrar eski çizgiye dönmesini mi hayal ediyor?
Atatürk'ün partisi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemindeki Atatürk gibi tutum alır.
Anamuhalefet partisi CHP böyle mi olmalı? CHP Türkiye safında olacaksa, bu sürecin ilerlemesi için öne atılmalıdır, yoksa o “düşmanlık” havuzunda çırpınacaktır, sorunları içinde, iç hesaplaşmalarıyla zor durumlar yaşayacak.
Çünkü bu süreç, iktidarı ve muhalefetiyle herkese muhasebe yapma hakkı da veriyor.
Dileriz CHP olumlu ve aktif bir çizgiye gelir, Türkiye için hayırlı olur. Umudumuz da bu yönde.
Dikkat edilirse, bu partilerin çoğu davetli oldukları halde 11 Temmuz silah bırakma ‘töreni’ne hiçbiri katılmadı, oldukça düşündürücü.
Daha da önemlisi, silah bırakma ‘töreni’ne bir tek Vatan Partisi heyeti katılmıştır.
Tarih ileride bunları yazacaktır.
GÖREVLERİMİZ
1- En büyük görev ve sorumluluk hükûmet ve Sayın Cumhurbaşkanı’ndadır. Bu süreci doğru analiz eden, her aşamasında doğru siyasetler üreten, terörsüz, bütünleşen Türkiye hedefiyle çalışan partilerin sürece aktif olarak katılmaları hükûmet tarafından sağlanmalıdır, kimse dışlanmamalıdır.
2- Geçmişin üzerini kurcalayarak geleceği inşa edemeyiz. Yeni döneme uygun dil, üslup, yaklaşım, hareket, tavır ve hatta bakışlarımız değişmelidir. Sayın Doğu Perinçek'in aylardır bu konudaki uyarıları ve Cumhurbaşkanı’nın Kızılcahamam’daki konuşması bu açıdan önemlidir. Açık söylemek gerekirse, "terör, terörist, cani, katil, bölücü…" gibi ifadeler geride kalmıştır, yeni döneme bir katkısı yoktur ve eskimiştir. Yeni dönemde terörist olursa o zaman bakarız. Durup dururken faydası olmayan şeyler üretmeyelim.
Rahmetli Süleyman Demirel'in “Dün dündü, bugün bugündür.” sözü bugün için siyasi ve felsefi açıdan büyük anlam ifade etmektedir, pratiğin ve hayatın içinden çıkmış bir sözdür.
3- Toplumun ve silah bırakacakların kafasındaki soru işaretleri giderilmelidir. Bundan sonra ne olacak? Yani silah bırakanlar ne olacak? Silah bırakma "töreni"nde konuşan Bese Hozat da bunu dile getirdi. Bu, ciddi bir iş olarak devlet ve halk olarak hepimizin önünde durmaktadır. Her şey devletten beklenmez. Siyasi partiler olarak, vatandaş olarak da görev ve sorumluluklarımız var. Devlet ve millet olarak, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, topyekun bir seferberlik içinde olmalıyız.
4- Bu süreçte samimi ve çözüm odaklı olan partiler pratik çalışmaya dâhil edilmelidir. Meclis’te olsun veya olmasın. Vatan Partisi, bu açıdan önemli bir siyasi ve örgütsel güçtür. Parti ve medyasıyla başından beri bu sürece her aşamasında büyük katkılar sunmuştur. Bu tavrı herkesi şaşırtmıştır, risk almıştır. Törene tek başına katılması bunun kanıtıdır.
TBMM’de oluşacak komisyon olumlu bir girişimdir. Sürece olumlu katkı yapan parlamento dışındaki partilerin de katılması sağlanmalıdır.
5- DEM Parti'nin, “Barış ve Demokratik Toplum” yöneticilerinin de büyük sorumlulukları var. Türkiye partisi olma yolunda büyük şans ve olanak var. Bugüne kadar izlenen yol olumludur, ümitkârdır. Bu yolun sonunda herkes sınanacak.
Güçlü, Bağımsız, Demokratik Türkiye hedefiyle herkese başarılar diliyoruz.
