08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun

'Bana her ders bir ödev verdiler. Ben de her ders bir türkü söyler oldum. Oldum okulun solisti. Sonraları repertuar genişledi… Musiki Cemiyeti'ne gitmeye karar verdiğim zaman beni kovmasınlar diye etrafı süpürür, temizlerdim. O kadar sevdiler ki beni kabul ettiler ve aralarına aldılar'

TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun
A+ A-
Emine Sağlam AKFIRAT

Celal Güzelses'in aramızdaki tek öğrencisi, TRT’nin en güzel seslerinden değerli Recep Kaymak'la söyleşimizin ikinci bölümünde ilkokul sıralarında merak sardığı türkülerle Diyarbakır Musiki Cemiyeti'ne girişini, Celal Güzelses'le tanışmasını ve öğrenciliğini dinliyoruz. Kaymak, Atatürk'ün Celal Güzelses'e "Şark Bülbülü" unvanını nasıl verdiğinin hikayesini de anlatıyor. TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun - Resim: 1

Ses güzelliğiniz annenizden mi geliyor? Ailenizde başka sesi güzel var mı?

Tabii. Bütün ailede var ama seslerinin güzel olduğunun farkında değillerdi. Bir tek annemin sesinin güzelliği bilinirdi. Mahallede akrabaların düğünleri olurdu. Meliha’sız düğün yapılmazdı. Meliha hem söyler hem de çok güzel mahalli oyunları oynardı. Kına gecelerinde kadınlar hem söylüyor hem oynuyorlardı. Annem öyle de neşeli, şen bir kadındı. 93 yaşında vefat etti. Yaşı doksana yakın olduğu zamanlarını hatırlıyorum. Ana derdim, “Özledim ya, hele bir göbek atsana”. “Vışş oğul. Aaaaa yakışır mı, olur mu hiç?” derdi. O öyle derken ben müziği koyardım. Yavaş yavaş kıpırdanmaya başlardı. Bir yandan da “Ben oynayabilir miyim?” derdi. Oynarsın ana…Şu kadarcık oyna ana, beni sevmiyor musun, Allah aşkına dedin mi dayanamazdı. Kalkardı bir göbek atardı, inanamazsın dansöz bu kadar güzel göbek atamazdı.

Babada var mıydı ses güzelliği?

Babam anamın tam zıddı. 96 yaşında vefat etti. Babama bir türkü söyletmek için ölünceye kadar uğraştım, başaramadım. Fakat babam bir ıslık çalardı. Aman Allah'ım, bir melodiler… O kadar güzel melodi çalıyordu ki…

Neden, türkü söylemeye utanıyor muydu?

Evet, utangaç bir adamdı. Çok uğraştım, sesinin ne renk olduğunu duyamadım. Hatırım için bile söyleyemedi. Bir tane söyle baba dediğimizde çok terlerdi. Uzun yıllar uğraştım, çare bulamadım. Bazen iş yaparken dalardı. Islıkla bir türkü çalıyor, kavalla bu kadar güzel çalamaz.

HER DERSE BİR TÜRKÜ

Annenizden türküyü öğrendiniz mi?

Evet… Öğretmen bir hafta önce bir türküyü öğrenmem ve sınıfta okumamı ödev olarak vermişti. Bir hafta sonra okula geldim, sanki çocuklar kurulmuş gibi başladılar “Kaymak söylesin, Kaymak söylesin” diye. Hoca unutmuştu, hatırladı, “Peki öğrendin mi Kaymak?” dedi. "Evet" dedim.

Bir söyledim, benden öteye bir daha da geçmedi. Başladılar "Bir daha, bir daha söylesin" diye. Başka türkü yok. Aynı türküyü bir daha söyledim. Öğretmenim "Bir ödev daha verelim" dedi. Bana her ders bir ödev verdiler. Ben de her ders bir türkü söyler oldum.

Oldum okulun solisti. Sonraları repertuarda genişledi. Annemden de öğreniyordum, arkadaşlarımdan da öğrenmeye başladım. Hoşuma gitti ya alkışlar, bu defa mahalleden de türküler öğrendim. Zamanla diğer öğretmenlerim beni hocamdan izin alarak derslerine davet ediyorlardı. Okulda havuz başı vardı. Kaymak bize bir tane türkü söyler misin derlerdi. Hoşuma da gidiyordu. Çok utangaçtım ama zamanla o utanmayı yırtıyordum. Alışmaya başlamıştım. Ondan sonra iyice alıştım. Derslere girmez oldum. Matematik dersi bitirme sınavında öğretmenim Kaymak bir türkü söyle diyordu, söylüyordum. Bütün derslerim pekiyiydi. Hiç ders çalışma fırsatım olmadı. Ta ki ilkokul bitinceye kadar. TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun - Resim: 2

KALİFİYE BİR TESVİYE TORNACIYIM

İlkokul deneyiminden sonra müzik yaşantınızda fırsatlar yakalayabildiniz mi?

İlkokul bittiğinde ya Ziya Gökalp Lisesi'ne ya da sanat okuluna gidecektim. Babama yardım etme dygum olduğu için sanat okuluna kaydım yapıldı. Sanat okulunda üç branş vardı.

Marangoz, tesviyeci, tornacı. İkinci sınıfta tesviyeyi seçtim. Kalifiye bir tesviye tornacıyım. Halen biliri.

Ortaokul ikinci sınıfta sıra arkadaşım rahmetli Celal Güzelses’in oğlu Ahmet Cevdet Güzelses’ti. Celal Güzelses’in “Şark Bülbülü” unvanını aldığını daha yeni duyuyordum. Ben de burada fırsatı yakaladım ve arkadaşıma daha çok yanaştım. Bir de abisi Erdem Abi vardı. Kulakları çınlasın. O kadar meraklıyız ki şarkı söylemeye… Müzik kolu başkanı ben oldum, beraber çalışmalar yapıyorduk. Güzelses bir gün dersimize girdi.

Allah rahmet eylesin, okul müdürümüz İzzettin Yücel bir gün Ahmet’in babasını okula davet etmiş. Bizim çocuklar müzik kolu kurmuşlar, yardımcı olur musunuz diye. Memnuniyetle demiş. Bugün derse Celal Güzelses gelecek dediler. Bizde nasıl bir heyecan var anlatamam…

İnsan üstü bir şeyi görmeyi ümit ediyordum. Geldi, o kadar efendi, o kadar naif bir fizik ki. Çok düzgün bir görüntüsü vardı. Özel idarede de memur. Aynı zamanda Ulu Camii'de müezzinlik de yapıyor. Arada bir çıkıp ezan okuyor, insanın tüyleri diken diken oluyordu. Benim sesimi çok beğendi. İlk türküyü bana o öğretti. “Evladım müzikte iyi yolda ilerlemeye çalış” dedi ve bana birtakım nasihatlerde bulundu. Nurlar içinde yatsın. Ben de o şevkle türküleri çok benimsedim, onun türkülerini zaman içinde hemen hemen hepsini öğrenmeye başladım. Bize sadece o sene geldi. Birkaç derste birkaç türkü öğretti. Ondan sonra hep Ulucami’den çıkarken onu görmeye giderdim.

MUSİKİ CEMİYETİ'NİN SOLİSTLİĞİNE…

Daha sonra Celal Güzelses’in öğrencisi oldunuz mu?

Celal Güzelses’in kurduğu Diyarbakır Musiki Cemiyeti vardı. Cemiyette kendisi fiilen devam etmiyordu. En büyük oğlu o sorumluluğu almıştı. Musiki Cemiyeti'nin tiyatrosu, fasıl, meşk, her türlü müzik vardı. Ben oraya gitmeye karar verdiğim zaman beni kovmasınlar diye şirin görünmek için etrafı süpürür, temizlerdim. O kadar sevdiler ki beni kabul ettiler ve aralarına aldılar.

Musiki Cemiyeti'ne başladığım zaman Eşref Atay diye bir arkadaşım vardı. O okuduğu zaman kendisini görmediğinizde Celal Güzelses okuyor dersiniz. Hiç ayırt edemezdik. Müzikli piknikler düzenlerdik. O günlerden sonra müziğe çok bağlandım. Bir süre sonra Musiki Cemiyeti'nin solisti oldum.

Celal Güzelses’i Türkiye'ye taşıyan Recep Kaymak mı oldu?

Evet…Celal Güzelses memuriyeti bırakmadı, oradan emekli oldu. Diyarbakır'da vefat etti.

Diyarbakır'dan hiç çıkmadı. Zaten çıkmayınca yerel kalıyorsun.

Diyarbakır’da bir abidesi var mı?

Olmaz mı? Atatürk Köşkü'nde havuzun kenarında. Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Celal Güzelses birçok değerin heykelleri var.

ATATÜRK O UNVANI BÖYLE VERMİŞ

Şark Bülbülü ismini Atatürk mü koydu? Kısaca anlatabilir misiniz?

Ben onu tanıyan en eski yaşayanlardan biriyim. Atatürk'ün köşkünde çok müzik yaptık. Onun yaşadığı dönemdeki kahve fincanları ile kahve içerdik. Yatağında çok yattım Atatürk’ün. Yatağı, çarşafı, minderi, yastığı hala duruyor. Müze yapılmıştı ama orayı en çok biz kullanıyorduk. O terasta fasıllar yapıyoruz. Türkü, fasıl, uzun havalar…

Köşkün aşağısından Dicle Nehri akıyor. Manzara çok güzel. Köşkün terasının aşağısı piknik alanı. Herkes çıkınını alıyor geliyor ağacın altına. Yiyip içiyorlar sonra da alıyorlar ellerine enstrümanları başlıyorlar müziğe. Yıl 1917. Atatürk terasta otururken aşağıdan bir uzun hava sesi geliyor. Atatürk susun diyor ve bitinceye kadar dikkatle dinliyor.

Atatürk;

l “Kimdi bu okuyan” diye soruyor.

l “Paşam Celal Güzelses diye bir hemşerimiz” diyor.

l Çağırabilir misiniz?

l “Tabi efenim” diyorlar.

Çağırıyorlar, geliyor. Atatürk "Hoş geldin Celal" diyor. "Ne güzel sesin var" diye iltifat ediyor. O da teşekkür ediyor. "Bize türkü söyler misin" dediğinde Celal Güzelses bir başlıyor türkü söylemeye. Atatürk aşka geliyor. Diyor ki; “Celal'im senin soyadın Güzelses. Sana bir isim de ben takayım. Senin adın ‘Şark Bülbülü’ olsun” diyor. Doğunun bülbülü.

Bu tarihten sonra yaptığı plaklara adı “Şark Bülbülü” olarak yazılıyor.

Yazılıyor çiziliyor ama bu hikayeyi birinci ağızdan başka hiç kimseden duyamazsınız. Bu anıyı anlatırken sanki Atatürk ile beraber yaşamışım gibi hissediyorum kendimi.

Köşkün terasının altı silme aşağılara kadar güllük. Öyle bir güllük ki hala kokusu burnumda. Şıh Mehmet gülleri adı takmışlar.

TÜRKÜNÜN HİKAYESİ

Zeynep Hanım ile Alipaşa Camisi'nin müezzinliğini ve aynı zamanda imamlığını yapan Bilal'in tek çocukları olan Abdurrahman'a genellikle "Abdo" diye hitap edilir. Abdo, askerden döndükten sonra Fatma Hanım ile evlenir ve Şehmus adında erkek çocukları oldu.

Abdo'nun yanık ve güzel bir sesi vardır. Yakın arkadaşlarıyla bazen Sarıkız'a, bazen Şakulaziz'e, çoğu zaman da Benu Sen'e giderek içki içip Abdo'nun yanık sesiyle söylediği türküleri dinleyerek birlikte eğlenirler.

Abdo, sığır besiciliği yapmaktadır. O dönemde Diyarbakır'da sığırların meralara götürülüp otlatılması için bir yıllığına ihale açılırdı. Bu ihaleler Diyarbakır'dan şehir dışına çıkışı sağlayan Mardin Kapı, Urfa Kapı, Dağ Kapı, Yeni Kapı semtlerinde ayrı ayrı yapılırdı. Abdo, Urfa Kapı ihalesine katılır ve alır. İki çoban tutar. Sığır sahipleri sığır başına 50 kuruş aylık öderler.

Abdo’nun 25 adet ineği vardır. Bu hayvanlardan elde ettiği sütü Devlet Hastanesi'ne ve Askeri Hastane'ye satar. Sütlerin hastanelere götürülme görevini oğlu Şehmus yapar.

TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun - Resim: 3

Bir cuma sabahı, Abdo arkadaşları ve oğlu Şehmus hayvanların toplandığı yerde, sığırlarını getirmesini beklerken, iki ineğini sürüye veren karakol bekçisi Rüstem gelir. Abdo'ya ineklerinin sütünün azaldığını ve önceden sağıldığını iddia eder.

Abdo; "Ben hayvanlarla beraber gitmiyorum. Çobanlarım var. Onlar götürüp getirirler. Senin iki ineğin var. Sağmış olsalar benim 25 ineğim var onları da sağarlardı. Çobanlarım dürüst ve namuslu insanlardır. Böyle bir şey yapacaklarını sanmıyorum. Sen rahat et hiç kimsenin ineği sağılmaz. Eğer güvenmiyorsan al ineklerini götür. Çobanlara olan 5-6 aylık birikmiş borcunu da ben veririm" der.

Abdo bu konuşmadan sonra sırtını dönünce bekçi Resul belinden silahını çekerek iki el ateş eder. Abdo aldığı kurşunlarla yaralanır ve yere düşer. Yanındaki arkadaşlarından Badikili ve oğlu Şehmus müdahale etmek ister ve bir kurşunda ona isabet eder. Kurşunu biten bekçi Resul kaçar. Abdo'nun 11 yaşındaki oğlu Şehmus babasının üzerine eğilerek ağlamaya başlar.

Kaçan bekçiyi takip eden Şehmus, bekçi Resul’un karakola girdiğini görür. Babasının arkadaşı asker Hüseyin'e söyler. Hüseyin, şiddetle karakoldan içeri girer Rüstem'in silahını alarak Rüstem'in şakağına dayar, tetiği çeker ama tabancada mermi yoktur. Tabancanın kabzasıyla Rüstem'e vurmaya başlar ve ağzı burnu kan içinde kalır. Bekçi Rüstem tutuklanır ve 17 yıl 1 ay ceza alarak hapishaneye gönderilir.

Abdo kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeder. Rüstem, hapishanede bir gün hastalanır ve revire kaldırılır. Sıhhiyeci olan Abdo’nun arkadaşı Arif bunu fırsat bilerek bir iğne yaparak Rüstem’i öldürür.

Hacı Cemil Şallı, bu olay üzerine sözü ve müziği kendisine ait olan bu ağıtı yakar ve Celal Güzelses de plağa okur. Bu hikaye araştırmacı yazar Vedat Güldoğan, 1997 yılında, Abdo'nun oğlu Şehmus Nas, Sofi Şuko (Şükrü) ve Ali Haydar Çalı'dan derlemiştir.

Not: Türkünün ilk dörtlüğünün üçüncü satırında "Abdo'nun yerine Müslüm'ü koyun" şeklinde okunan satırın doğrusu; "Abdo'nun yerine Rüstem'i koyun" şeklindedir. Çünkü Müslüm diye bir şahsın olayla ilgisi olmadığı gibi Diyarbakır'da Müslüm ismi hiç kullanılmaz.

https://www.repertukul.com adresinden alınmıştır.

TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun - Resim: 4

Abdo'nun Mezarını Kayadan Oyun

Mezarın Üstüne (Aney Aney)

Mermer Taş Koyun

Abdo'nun Yerine Müslüm'ü Koyun

Bağlantı:

Vurma Dedim Zalım (Vurma Vurma) Yaram Derindir

Yaram Sağalırsa (Aney Aney) Mevlam Kerimdir

Gelin Kızlar Gelin Abdo'ma Gelin

Kiminiz Ağlayın (Aney Aney) Kiminiz Gülün

Abdo'yu Kaldırın Boyunu Görün

Bağlantı

TRT Sanatçısı Recep Kaymak anlattı: Abdo'nun mezarını kayadan oyun - Resim: 5

Son Dakika Haberleri recep kaymak trt sanatçısı