Türk ve Çin şiirinin damarı ortak
Çin Halk Cumhuriyeti’nde Büyük Şiir Hareketi’ne öncülük eden Cao Shui, Türk Şiiri ile Çin Şiiri’nin benzerliklerine dikkat çekti. Shui, ‘Türk edebiyatında yer alan ‘dört kitap’, Çin klasik edebiyatındaki ‘dört başyapıt’ ile benzer bir kültürel derinliği yansıtır.’ dedi.
Şair Nurduran Duman’ın düzenlediği Şiir Suare etkinliğinin bu haftaki konuğu Çağdaş Çin Şiiri’nin önemli temsilcilerinden biri olan Cao Shui oldu. Sorularımızı yanıtlayan Shui, Türk Şiiri ile Çin Şiiri arasındaki benzerliklere dikkat çekti.
Şiirin dünyanın ruh halini anlamaya yardımcı olduğunu da belirten Shui, öncülük ettiği Büyük Şiir Hareketi’ni de anlattı. Shui, Kuşak Yol projesinin insanlığın ortak bir geleceğe yönelmesini sağlayacağını, derin işbirliklerinin önünü açacağını da söyledi.
‘ŞİİR EN DEVRİMCİ ANLATIM BİÇİMİDİR’
-Şiiri nasıl tanımlarsınız? Şiir ve bilinç arasındaki ilişki nedir? İlham gökten mi gelir yoksa yaşadıklarımızdan gördüklerimizden mi?
Şiir, dili kullanarak dünyayı simgeleyen bir anlatım biçimidir. Görünür olanı dış dünyaya açarken, özü insan kalbinden doğar. Büyük şiir perspektifinden bakıldığında ise şiir; Doğu ile Batı’yı, geçmiş ile bugünü, kutsal ile seküleri bir araya getiren büyük bir yaratım sürecidir.
Bu tanımım aracılığıyla, şiirin felsefi düzlemde içsel bilinç ile dış dünya arasındaki ilişkisini daha net biçimde ortaya koyduğuma inanıyorum. Zira insanın içsel dünyası ile dış gerçeklik özünde örtüşür; bu iki alan arasındaki köprü ise edebiyat ve sanattır. Şiir, bu bağlamda en devrimci anlatım biçimidir. Çünkü şiir aracılığıyla yalnızca bireyin değil, içinde yaşadığımız dünyanın ruh halini de anlayabiliriz.
TÜM İNSANLIĞA SESLENEN BİR ŞİİR ANLAYIŞIMIZ VAR
-Öncelikle öncüleri arasında yer aldığınız Büyük Şiir Hareketi’ni sormak istiyorum. Nedir Büyük Şiir hareketi?
Büyük Şiir Hareketi, Çin ve dünya edebiyatındaki gelişim eğilimlerini bir araya getirerek oluşturulmuş bir edebi oluşumdur. 2007 yılında, henüz 24 yaşındayken kaleme aldığım “Büyük Şiircilik Bildirgesi”, bu edebi arayışın felsefi temelini sistematik biçimde ortaya koydu. Alman şair Goethe'nin 1827 yılında öne sürdüğü “Dünya Edebiyatı” kavramı, bugüne dek daha çok ulusal edebiyatların sınırları içinde gelişti. Ancak 2011 yılında Fernando Rendon’un kurduğu “Dünya Şiir Hareketi” bu anlayışı dönüştüren devrimci bir hamleydi.
“Büyük Şiir” kavramı, köklerini Hint destanlarından alır. Çinli şair Hai Zi de bu kavramı güçlü biçimde savunmuştur. Ancak bizim yaklaşımımız bu kavrama yeni bir yorum getirmektedir: “Kutsal ile sekülerin birleşimi”, “geçmiş ile şimdinin birleşimi” ve “Doğu ile Batı'nın birleşimi” olarak özetlenebilecek bu yaklaşım, yalnızca ulusal edebiyatlara değil, tüm insanlık kültürüne hitap eden bir “Büyük Şiir” üretmeyi hedefler.
Son yıllarda Çin’de sıkça dile getirilen “Büyük Güç Diplomasisi” söylemini düşündüğümde, aklıma “Büyük Güç Edebiyatı” da geldi. Ancak hemen ardından bunun yetersiz bir tanım olduğunu fark ettim. Bizim arzuladığımız şey, tüm insanlığa seslenen bir “Büyük Şiir”dir.
Büyük Şiir Hareketi, ilk dönemlerinden itibaren (Cao Shui, Xi Yuan, Xi Di gibi isimlerin öncülüğünde) Çin genelinde yayıldı ve özellikle “Cao Shui ile Yi Sha Tartışması” üzerinden genç şairlerin ilgi gösterdiği bir edebiyat akımına dönüştü. Hareketin önde gelen üyeleri arasında Zhuang Ling, Han Bing, Lei Xun, Shen Jia, Shen Xue, Ye Mo, Shu Xian, Ying Zi, Su Ming, Yue Jian, Peng Shujin, Zhang Housheng, Xu Yanmu, Guo Liangzhong ve Zhao Kangli gibi isimler yer almaktadır.
2017 yılından itibaren ise hareketin uluslararasılaşma süreci başladı. Her yıl “Büyük Şiir Hareketi Madalyası” verilmeye başlandı.
2023 yılında bu onura layık görülen isimler arasında Türk şair Nurduran Duman, Homeros Uluslararası Şiir Festivali Başkanı Haluk Şahin ve Kazakistan Yazarlar Birliği’nin eski başkanı Ulugbek Yesdaulet yer aldı.
2024 yılı madalyaları Medellin Uluslararası Şiir Festivali Başkanı Fernando Rendon, Amerikalı şair George Wallace ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden şair Adel Khozam’a verildi.
2025 yılında ise Rusya Yazarlar Birliği Başkan Yardımcısı Vadim Terekhin, Venezuela’dan Ana Maria Oviedo Palomares ve Fransız şair Francis Combes bu ödüle layık görüldü.
Bugün artık Büyük Şiir teorisi birçok ülkede tanıtılmakta ve etkisini artırmaktadır. İnanıyorum ki bu hareket, gelecekte küresel ölçekte belirleyici bir edebi eğilim haline gelecektir. Ayrıca “Şiir Filmi Hareketi” ve “Dramatize Roman Hareketi” de bu vizyonun bir parçası olarak gelişmektedir.
İPEK YOLU’NDA İKİ BÜYÜK ŞİİR GELENEĞİ
-Türk şiiriyle Çin şiiri arasında benzerlikler, ortak imgeler var mı?
İlk çevirdiğim şiir, 2018 yılında Pekin’de tanıştığımızda Nurduran Duman’ın "Gök Yerleşmiş Göle" adlı şiiriydi. O dönemde, şiirin zarif imgelerinden ve klasik tarzın tanıdıklığından çok etkilendim. Bu ilk çeviri deneyimimle birlikte şiir çevirilerine başladım ve Nurduran Duman’ın İstanbul’un Ayak Sesleri adlı şiir kitabının çevirisini de tamamladım. Bu kitap Çin’de 2019’da yayınlandı, bu yıl ise Beiyue Edebiyat ve Sanat Yayınları tarafından Nurduran Duman’ın geniş bir külliyatı yayımlanacak.
Nurduran’ın şiirlerinde, Çin’in Tang Hanedanı dönemine özgü şiirsel imgelemi hissedebiliyorum. Türkiye'nin tarihsel kökleri Göktürk Kağanlığı’na uzanıyor; bu devletin, Çin’in Tang Hanedanlığı’yla yakın ilişkileri olmuş, hatta zaman zaman aynı coğrafi ve siyasi birlik içinde yer aldığı da biliniyor. Bu nedenle, Çin ve Türk şiirinin köklerinin ortak bir damarda buluştuğuna inanıyorum.
TÜRK EDEBİYATINDA DÖRT KİTAP
ÇİN EDEBİYATINDA DÖRT BAŞYAPIT
Nurduran Duman’ın kaleme aldığı “Şiirin Kaderi Dildir – Türk Çağdaş Şiirine Genel Bir Bakış” adlı metni de Çinceye çevirdim. Böylece Türk şiirinin tarihi ve eğilimleri hakkında genel bir anlayış kazandım. Gözlemlerime göre iki ülke arasında dikkat çekici benzerlikler var:
Türk edebiyatının kökleri olan “dört kitap” (Dede Korkut Hikâyeleri, Divan-ü Lügati't Türk (Kaşgarlı Mahmud), Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib), Divan-ı Hikmet (Ahmed Yesevi), Çin klasik edebiyatındaki “dört başyapıt” ile benzer bir kültürel derinliği yansıtır. Orhan Veli’nin öncülüğünü yaptığı ve “yeninin ilki” olarak tanımlanan Garip Hareketi, Çin’de Hu Shi’nin savunduğu “Halk Diliyle Şiir Hareketi” ile benzeşir; her ikisi de modern şiirin önünü açan girişimlerdir.
Türkiye’nin “İkinci Yeni” şiiri, diğer adıyla “imgeci şiir”, Çin’deki “Sisli Şiir Okulu”yla büyük paralellikler taşır; her ikisi de yeni şiirin özgürleştirici dalgalarıdır. Türkiye’nin “işlevsel şiir” ve “tematik şiir” anlayışı, Çin şiirindeki gerçekçi eğilimlerle örtüşür. Ayrıca Türkiye’deki “deneysel şiir”, Çin’de son dönemde gelişen çeşitli avangart şiir akımlarıyla, örneğin benim savunduğum “Büyük Şiir Hareketi”, Yi Sha’nın öne çıkardığı “Günlük Sonrası Şiir Hareketi” ve Qiao Damo’nun temsil ettiği “Avagart Şiir Hareketi” ile şaşırtıcı ölçüde benzerlik gösterir.
Günümüzde küreselleşme, şiir akımlarının birbirinden etkilenmesini kaçınılmaz kılıyor. Bu karşılıklı etkileşim çerçevesinde, Büyük Şiir Hareketi de Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülkede yankı bulmuştur.
Çünkü biz inanıyoruz: Şiir, dillerin kaderidir. Ve bu kader, artık küresel bir ortaklığa dönüşmektedir.
'BABİL KULESİ’Nİ YENİDEN İNŞA ETMEK İSTİYORUM’
-Aslında tüm dünya günümüzde Kuşak Yol’u tartışıyor. Tarihi İpek Yolu’nun bir diğer önemli özelliği de kültür elçilerinin (yazarlar, seyyahlar, bilim insanlarının) de yolculuk yapması. Dünyada İpek Yolu yeniden canlanırsa nasıl bir kültürel ortam oluşur?
Çocukluğumda, küçük kardeşim Cao Chunbo bana resimlerle bezeli bir İncil hediye etmişti. Bu kitapta beni en çok etkileyen bölüm, Babil Kulesi’ydi. Hepimizin bildiği gibi, bu hikâyede insanlar başlangıçta tek bir dili konuşuyordu. Gökleri delen bir kule inşa etmek istediler, fakat Tanrı dillerini karıştırarak bu inşayı engelledi. O an, içimde bir yemin doğdu: Babil Kulesi’ni yeniden inşa edecektim.
İlerleyen yıllarda yayımladığım ilk kitabın adı bu nedenle Babil Kulesi’nin Zirvesi oldu. Bu kule, zamanla sanatsal üretimimde temel temalardan biri haline geldi. Sonrasında geliştirdiğim destansı şiir hareketi de bu mitolojik anlatının izinden doğdu.
Bugün Çin’in ortaya koyduğu Kuşak ve Yol girişimi, bana göre küreselleşmenin tam da ihtiyaç duyduğu bir vizyon. Aynı zamanda Çin’in dünya ile kurduğu işbirliği için sunduğu büyük bir platform. Tarihsel anlamda İpek Yolu, yalnızca ticaretin değil; şairlerin, yazarların, gezginlerin serbestçe dolaşabildiği bir kültür yolu olmuştu. Marco Polo ve Tang Sanzang da bu kadim güzergâhı takip etmişti.
KUŞAK YOL MODERN ZAMANLARIN BABİL KULESİ’DİR
Ancak günümüzde Yeni İpek Yolu ya da Kuşak ve Yol girişimi, geçmişten çok daha geniş kapsamlı ve derin bir kültürel alışverişin önünü açıyor. Ekonomik ve ticari işbirliklerinin ötesinde, bu proje insanlığı kültürel olarak bir araya getirme gücüne sahip. Ortak bir geleceğe yönelen insanlık topluluğunun altyapısını kuruyor.
Benim için bu, modern zamanların yeni Babil Kulesidir. İnsanlık nasıl ki aynı kökten doğduysa, nihayetinde aynı hedefe yönelecektir. Kültürel etkileşim yoluyla, önümüzdeki beş yüz yıl içinde insanlığın bütünüyle birleşeceğine, ortak bir dili konuşacağına ve tek bir ulus haline geleceğine inanıyorum.
-Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
2023 yılında Türkiye’de kaldığım yerin şifresi 1453’tü. Bu rastlantı beni derinden etkiledi ve bu sembol üzerine birkaç şiir kaleme aldım. 1453 yılı, Türklerin İstanbul’u fethettiği, dünya tarihinin seyrini değiştiren bir dönüm noktasıdır. Türkiye’nin yükselişiyle birlikte Batı, yeni ticaret yolları aramaya başladı ve bu süreç Coğrafi Keşifler'in kapısını araladı.
Doğulu bir bakışla değerlendirildiğinde, Türkiye Doğu’nun en ön cephesidir. Bu nedenle İstanbul’u Doğu ile Batı arasında bir geçit, bir köprü olarak görüyorum. Nurduran Duman çevirisiyle İstanbul'da yayınlanan “Dünyanın Kalp Atışını Duyuyorum İstanbul’da” adlı Türkçe şiir kitabım da bu Doğu-Batı etkileşimi temasını işliyor. Son yıllarda İstanbul’a adanmış onlarca yeni şiir yazdım. Bu eserleri İstanbul’da Aşk adlı bir kitapta toplamayı ve Türkiye’de yayımlamayı planlıyorum. Umuyorum ki Türk okurlar bu şiirlerde kendi duygularını, şehrin sesini ve Doğu-Batı’nın birleştiği o eşsiz ruhu bulacaktır.
KENDİ GÖZÜNDEN: CAO SHUİ KİMDİR?
Türkiye’deki okurlara bu vesileyle edebi üretimimi daha geniş biçimde tanıtmak istiyorum.
Öncelikle kullandığım takma adın anlamından bahsetmek isterim. “Cao”, beş bin yıllık bir geçmişe sahip kadim bir Doğu soyadıdır ve Ateş Tanrısı Zhurong’un soyundan gelir. Doğu’nun geleneksel mirasını temsil eder. “Shui” ise İngilizce’deki “Who” (Kim) anlamına gelir ve Batı felsefesinin temel sorusudur. Antik Yunan tapınaklarının girişine yazılan "Kendini bil, insan" çağrısı da bunu yansıtır. “Kim” demek, “herkes olabilmek” demektir. Ben de bir yazarın her türde eser verebilmesi gerektiğine inanıyorum.
Şair olarak bugüne kadar Avrasya Destanı, İmparatorluğun Çiçeği, Babil Kulesi’nin Şarkısı gibi 10 şiir kitabı yayımladım, yayımlanmamış 40’tan fazla şiirim bulunuyor. Romancı kimliğimle Kunlun’un Gizli Tarihi, Babil Kulesi’nin Zirvesi, Kanlı Kadınlar Ordusu gibi 10 roman yayımladım. Senarist olarak Tavus Kuşu Kralı, Kunlun Efsanesi, Güneşin Şehri gibi 100’den fazla film ve dizi senaryosuna imza attım.
Çevirmenlik alanında İstanbul’un Ayak Sesleri, Düşler Ülkesi’nin Şarkısı, Güneşteki Altın Kuş gibi 7 eseri çevirdim. Ayrıca Kar Leoparı Prensi, Hoh Xil Hayvanlar Krallığı, Üç Nehir Kaynağı Milli Parkı’nın Resimli Kitabı gibi 18 masal, Kunlun Yolculuğu gibi 5 deneme kitabı, Büyük Şiir Kuramı gibi 3 kuramsal eser ve Büyük Kederin Dansı dahil olmak üzere 100’den fazla şiir filmi kaleme aldım.
Bu yüzden kendimi; şiir, roman, tiyatro, çeviri, masal, deneme, kuram ve şiir filmi alanlarında sekiz yönlü yürüyen bir edebi yolcu olarak tanımlıyorum.
Son yıllarda İstanbul’a adanmış onlarca yeni şiir yazdım. Bu eserleri İstanbul’da Aşk adlı bir kitapta toplamayı ve Türkiye’de yayımlamayı planlıyorum. Umuyorum ki Türkiye’deki okurlar bu şiirlerde kendi duygularını, şehrin sesini ve Doğu-Batı’nın birleştiği o eşsiz ruhu bulacaktır.