12 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Akdeniz’den çıkarılan bir hazine: Uluburun batığı

Güzel bir sonbahar sabahıydı. Güneş doğudaki kızıllığın arasından nazlanır gibi yavaş yavaş yükseliyordu. Gökyüzü açık, hava hafif rüzgârlı ve deniz sütlimandı. Halatları taş ağırlıklardan çözdüler, yelkeni indirdiler, teknenin burnunu kuzeye çevirdiler

Uluburun batığı nedir? Uluburun batığının rotası neydi? Uluburun batığı nerede? Uluburun batığı nerede sergileniyor?
A+ A-
ÜNAL KOCATEPE

Milattan Önce (MÖ) 14. yüzyılda, Geç Tunç Çağı’ndayız. Silah ve aletlerin çoğunun kalay ve bakır karışımından elde edilen sert ve dayanıklı bir metal olan “tunçdan (bronzdan)” yapılmaya başlandığı ve bu nedenle adını bu metalden alan Tunç (Bronz) Çağı’nın (MÖ 3000-1200) son dönemi (MÖ 1700-1200) içindeyiz. Anadolu Hititler’in, Mezopotamya ise Mitanni, Asur ve Babil krallıklarının hâkimiyeti altındadır.

Daha güneydeki Mısır, bölgedeki hâkim güçlerden bir diğeridir. Bu krallıklar yoğun bir diplomasi içerisinde Doğu Akdeniz bölgesini kontrol altında tutmaktadırlar. Bugünkü Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün kıyılarını içine alan Levant bölgesi ve Hitit kaynaklarında adı “Alasia” olarak geçen Kıbrıs, bölgenin en önemli ticaret merkezleridir.

Akdeniz’den çıkarılan bir hazine: Uluburun batığı - Resim : 1

ARMAĞAN SEFERİ

Tarih MÖ. 1300 yılları, kraliyet yükü taşıyan bir tekne Levant kıyılarındaki Doğu Akdeniz’in en önemli limanlarından birinden ayrılmak üzeredir. Çıkacağı sefer ticaret amacıyla yapılan bir sefer değil, saraylar arasında karşılıklı armağan göndermek amacıyla yapılan bir seferdir. Teknede her iki krallık adına görevli tüccarlar bulunmaktadır. Tekneye yüklenen malların kalitesinden, istiflenmesine kadar her şeyin denetiminden onlar sorumludur.

Liman yakınlarındaki pazar yeri oldukça kalabalıktır. Bölge ülkelerinden gelen tüccarların, denizcilerin, yerel alıcı ve satıcıların çıkardıkları sesler ile telaş içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturan hamallar ve düzeni sağlamak için uğraşan görevlilerinin birbirine karışan sesleri arasında tekneye Asya’nın içinden ve Anadolu’dan tedarik edilen kalay külçeleri yükleniyordu.

Kalay külçelerini taşıyan kervan Mezopotamya’dan Doğu Akdeniz kıyılarına uzanan bir kervan yolundan geliyordu. Bir sonraki liman olan Kıbrıs’tan alınacak bakır ile birlikte gittiği yerde eritilerek tunç üretiminde kullanılacaktı.

Kraliyet tüccarlarının denetimi altında mallar teslim alınmış; bedellerini ödendikten ve kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra hamallar tarafından gemiye yüklenmişti. Mallar özenle ambara yerleştiriliyordu. Kaptan ve tüccarlar tayfaların başından ayrılmıyor, malların istiflenmesini dikkatle takip ediyorlardı.

Gemide kalay külçeleri yanında Mısır işi altın ve gümüşten yapılmış değerli süs eşyaları, cam külçeler, abanoz, fildişi ve günlük kullanım için çanak çömlek ve benzeri başka mallar da bulunuyordu. Levant bölgesi şaraplarıyla dolu olan amforalar ambarın tabanına düzgün bir şekilde yayılmış kum yığınına sivri diplerinden gömülmek suretiyle dikkatlice yerleştirilmişti.

Kaptan, tekne yola çıkmadan önce tayfalara taşıdığı yükün önemini ve görevin getirdiği sorumluluğu bir kez daha hatırlatarak, onlardan son bir kez yükleri kontrol etmelerini, malların planlandığı gibi dengeli bir şekilde istiflenmiş olduğundan emin olmalarını istedi.

Teknenin seyir güvenliği açısından bu oldukça önemliydi. Daha sonra her zaman olduğu gibi onlara rotaları üzerindeki hâkim rüzgârlar, akıntılar, kıyı ve limanların durumu, güneşin ve gök cisimlerinin bulundukları pozisyonlar hakkında bilgiler verdi.

Akdeniz’den çıkarılan bir hazine: Uluburun batığı - Resim : 2
Dünyanın en büyük keşiflerinden biri olan “Uluburun Batığı” Bodrum Sualtı Müzesinde özenle sergilenmektedir.

GİRİT ÜZERİNDEN MISIR

Akdeniz’in en büyük bakır üreticisi Kıbrıs limanları şimdi onları bekliyordu. Tonlarca bakır külçesi yanında keramik kaplar, tunç aletler, kandiller ve çeşitli baharatlar Kıbrıs’tan alacakları diğer ürünler arasındaydı. Her şey yolunda gitmiş ve tekne hiçbir zorlukla karşılaşmadan Kıbrıs’a ulaşmıştı.

“Fenike”li kaptan ve mürettebat, mallar gemiye yüklendikten sonra limana en yakın tavernalardan birinde yemekleri yediler ve denizci şarkıları söyleyip eğlendikten sonra teknelerine döndüler. Ertesi günkü sefer için artık dinlenmeleri gerekiyordu. (Fenike, Akdeniz’in en iyi denizcilerine sahip, Levant bölgesinde yer alan bir kent devletçikleri topluluğuydu.)

Güzel bir sonbahar sabahıydı. Güneş doğudaki kızıllığın arasından nazlanır gibi yavaş yavaş yükseliyordu.

Gökyüzü açık, hava hafif rüzgârlı ve deniz sütlimandı. Halatları taş ağırlıklardan çözdüler, yelkeni indirdiler, teknenin burnunu kuzeye çevirdiler.

Şimdiki rotaları Anadolu’nun güney kıyıları, daha sonra batıya doğru ilerleyerek Rodos ve Girit üzerinden Miken Krallığı’ydı (Antik Yunanistan-MÖ 1600-1100 yılları) Dönüş rotası ise Girit üzerinden Mısır olacaktı.

BODRUM MÜZESİNDE SERGİLENİYOR

MÖ 1300’lerde Doğu Akdeniz’de yapmış olduğu yolculuğu hayali olarak canlandırmaya çalıştığımız söz konusu Tunç Çağı teknesi, Anadolu kıyılarında batıya doğru ilerlerken ne yazık ki rotasını tamamlayamadan bugünkü Kaş (Antiphellos) ilçemize yakın Uluburun’da bilinmeyen bir nedenden dolayı batar.

Üç bin yıl sonra 1982 yılında süngerci Mehmet Çakır tarafından bulunur. Kazısı 1984-1994 yılları arasında Prof. Dr. George F. Bass ve Dr. Cemal Pulak başkanlığında Texas A&M Üniversitesi’ndeki Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (INA) tarafından yapılır.

Suriye-Filistin bölgesindeki bir limandan Ege Denizi’ndeki bilinmeyen bir limana gittiği tahmin edilen tekne yaklaşık 15 metre uzunluğunda ve sedir ağacından yapılmıştı ve yaklaşık 20 ton yük taşımaktaydı. Yükün çoğunluğunu bakır, kalay ve cam külçeler, abanoz ağacı kütükleri, fil ve su aygırı dişleri gibi hammaddeler oluşturuyordu.

“Uluburun Batığı” adı verilen tekne bugüne kadar kazısı yapılan en eski batıktır. Daha önce bu kadar çeşitli ve büyük miktarda buluntu ele geçirilen başka bir batık yoktur. Tunç Çağı’nda Akdeniz’deki ticaretin boyutlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren Uluburun Batığı hemen hemen tüm Doğu Akdeniz uygarlıklarının ürünlerini taşıyan bir teknedir.

Rotasını tamamlayabilseydi eğer bugün “Uluburun Batığı” diye bir şey olmayacaktı ve bilim dünyası böylesine önemli tarihsel verilerden yoksun kalacaktı. Suyun derinliklerindeki kayalık bir yamaca öylece oturmuş bu günleri bekliyormuş gibi duran tekneye, krallar değil de kader özel bir görev vermişti sanki.

Ne diyelim, tabii ki bir deniz kazası ve kayıplar her zaman üzücü verici bir durum, ancak tarihe olan eşsiz katkılarını düşününce “Tunç Çağı’na ait bu tekne iyi ki seferini tamamlayamamış” demek geliyor insanın içinden.

Dünyanın en büyük keşiflerinden biri olan “Uluburun Batığı” Bodrum Sualtı Müzesinde özenle sergilenmektedir. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.

Anadolu Doğu Akdeniz Gemi Bodrum Mısır