Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’

Wilhelm Koppers'ın 1937'deki çığır açan tezleri, Kaynak Yayınları tarafından güncellenerek yayımlandı. Öntürklerin atı ehlileştirip devletleşme ve Tek Tanrı inancını şekillendirdiği ortaya konuyor. Batı merkezci tarih anlayışını sarsan çalışma, Türklerin insanlık tarihindeki eşsiz rolünü vurguluyor.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’
GÖKHAN DAĞTEKİN

‘Tarih Sümerle başlar’ sözü insanlık tarihinin ilk yerleşik yüksek uygarlıklarla başlatılmasına işaret eder. Ancak o yüksek uygarlıklar da gökten zembille inmedi. Tarih bir sıfır noktası değil, tarihin de bir evveliyatı var. Hepimizin bildiği o yüksek uygarlıkların da bir oluşum, dönüşüm süreci var. Dahası hiçbir uygarlık pür değildir, her uygarlık bir etkileşimin, değişimin, birleşimin ürünüdür.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 1

Genel tarih anlatımında ilk yerleşik yüksek uygarlıklar medeniyetin kurucuları ve taşıyıcıları olarak betimlenir, akıncı göçebe topluluklarsa savaşçı, yıkıcı unsurlar olarak medeniyetin karşısında konumlandırılır. Bu mekanistik bakış insanlık tarihinin bağlantısallığını ve diyalektiğini kavrama kabiliyetinden yoksun olduğu için tarihe ancak şablonlarla bakmaya yarar. Hâl böyle olunca insanlık tarihi önyargılar için malzeme üreten bir ideoloji alanı haline indirgeniyor. Bu mekanistik yaklaşımla şablon üretilir, ancak insanlık tarihi ve tarih içerisindeki aktörlerin rolü anlaşılamaz.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 2

GÖÇEBELERİN UYGARLIK YAPICI ROLÜ

Akıncı göçebe toplulukların insanlık tarihinin asli unsurları olarak uygarlık yıkıcısı değil, uygarlık yapıcısı olduğu gerçeği Avrupa merkezci paradigmanın çözülüşüyle git gide daha güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor. Alman halk bilimci Wilhelm Koppers çalışmalarında Atlı Çoban Kültürü olarak adlandırdığı ve Öntürkleri kapsayan bu kültür formasyonlarının insanlık tarihine büyük katkılarını işlemiştir. Atatürk dönemi Koppers’in tezlerini önemsemiştir. Ancak 1945 sonrasında bu tezler unutulmuştur, itibar görmemiştir. Bu bizce bir tesadüf değildir: Devrimci Türkiye nesnel tarih içerisinde kendi yerini ve köklerini araştırmaktadır, atlantikçi Türkiye ise Tanzimat döneminin batıcı ve Avrupa merkezci tarih şablonlarına geri dönmüştür.

Koppers 1937 yılında II. Türk Tarih Kongresi’nde Öntürklük ve Önhintcermenlik konusunu işleyen bir konferans veriyor, aynı yıl Şevket Aziz Kansu’nun çevirisiyle Türk Tarih Kurumu’nca yayımlanıyor. Belleten dergisi 1941’de Koppers’in bilimsel sunuşunu Almanca aslı ile birlikte genişletilmiş olarak ve bir ön açıklamayla yeniden yayımlıyor. Kaynak Yayınları olarak bizler de yaklaşık 85 yıl sonra bu metni Almancadan yeniden çevirdik, ilk çevirideki birçok hatayı düzelttik ve günümüz Türkçesine uyarlayarak daha anlaşılır hale getirdik.

KOPPERS’IN TEZLERİ VE ÖNTÜRKLÜK KAVRAMI

Peki Viyana Halkbilimi Okulu’nun önde gelen temsilcilerinden olan Prof. Dr. Wilhelm Koppers’ın ilk olarak 1937’de "Halk Bilgisi ve Cihanşümul Tarih Tetkiki Karşısında Öz Türklük ve Öz İndo-Cermenlik" başlıklı konferansında derlediği tezlerin 2025 yılında önemi nedir? Bu yazımızda bunu işlemeye çalışacağız.

Koppers Türklüğün ve Hintcermenliğin kökeni ve gelişimini incelemektedir. “Ön” Türklük ve “Ön” Hintcermenlik bu toplulukların henüz kavimleşmeden önceki aşamalarını tarif eder. Tarihten ziyade tarih öncesini kapsar. Hintcermen halk grubunun yalnızca Cermenleri (yani günümüz Almanların yanı sıra, İngilizler, Hollandalılar ve İskandinav halklarını) değil, aynı zamanda Keltleri, Slavları, Farsları, Hindi halkları, Kürtleri de kapsadığını hatırlamakta yarar var. Eski Yunan ve Romalılar da Hintcermen kavimlerdi.

Yani iki “milletin” etkileşimi değil söz konusu olan, bütün Avrasya coğrafyasını kapsayan büyük bir etkileşimden bahsediyoruz.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 3

GÖÇEBELİĞİN EN GELİŞKİN AŞAMASI: ATLI ÇOBAN KÜLTÜRÜ

Atın ilk ehlileştirilmesi Hazar Denizinin kuzeyinde gerçekleşiyor. Bu ileri tarım bölgesi, dolayısıyla erken yüksek uygarlıkların merkezi olan Ön Asya’dan 1500-2000 yıl evveldir. Bu sebeple Atlı Çoban Kültürü Öntürklerin coğrafyasında ve öncülüğünde gelişiyor. Atın ehlileştirilmesinin ilkel aşamasında at, et ve yük hayvanı ve sütünden faydalanılan bir hayvan olarak ön planda. Bu ilkel aşamalar Atlı Çoban Kültürünü teşkil etmiyorlar henüz. Atlı Çoban Kültürü binicilikle ortaya çıkıyor. Binicilikle at uzun mesafeleri kat etme kabiliyetini, savaşta üstünlük ve geniş coğrafyalara yayılma ve hâkimiyet kurma kabiliyetini getiriyor. Gem, eyer takımı, üzengi ve pantolon gibi Atlı Çoban Türklerin keşifleri sistemli askeri biniciliğin, yani süvariliğin, oluşmasını sağlıyor. At savaşta getirdiği üstünlüğün yanı sıra toplumlar üzerinde hâkimiyet kurmanın ve böylelikle sınıflaşmanın da kritik bir aracı oldu. Sınıflaşmanın kötü bir şey olduğu düşünülebilinir. Ancak tarihsel bağlamda sınıflaşma işbölümünün gelişmesi, toplam zenginliğin artması ve ilkel toplumsal aşamalardan daha gelişkin uygarlık aşamalarını geçişi sağlar. Yani naif bir algıyla düşünübileceğimizin tam aksine, sınıflaşma tarihsel olarak ileri bir dinamiktir. Atlı Çoban Kültürü ilkel bir göçebe topluluğunun kültürü değil, madencilik ve demircilikle birlikte ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda büyük zenginlikler oluşturmuştur. Tüm bu unsurlar Atlı Çoban Kültürünün ilkel bir göçebe kültürü olmadığının maddi kanıtlarını teşkil etmektedir.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 4
Koppers

DEVLETLEŞME ATLI ÇOBAN KÜLTÜRÜ İÇERİSİNDE GELİŞİYOR

Koppers devletleşme eğilimin başlangıcında Atlı Çoban Kültürünün olduğunu ortaya koyuyor, devletleşme açısından en üstün yetenekler Atlı Çoban Kültürü içerisinde gelişiyor:

“Halkbilimcilerin ve tarihçilerin ortak kanaatine göre, Atlı Çoban Kültürü, yerleşik tarımla uğraşan halklara göre, çok daha etkin bir dinamizmi, geniş bir coğrafyayı denetleme birikimini ve üstün örgütleme yeteneğini barındırır. Atlı Çoban Kültürüne sahip olan toplumlar, büyük sürüleri yönetmekte ve geniş alanlarda dolaşmaktadırlar. Otlakların paylaşılmasında kaçınılmaz olarak çatışmalar çıkmaktadır. Bu tecrübeler, Atlı Çobanlara üstün savaş yetenekleri sağlıyor. Göçebelik ve hayvan yetiştiriciliğinin gerekli kıldığı bütün nitelikler, örgütlenme yeteneğini geliştirmektedir. At Çobanlığı, toplumun ufkunu genişletmekte, cesaret kazandırmakta, oymağa bağlılık bilincini güçlendirmekte, hükmetme gururu vermekte, özetle devlet kurmak için gerekli nitelikleri geliştirmektedir. "Bu ruhsal yetenek ve becerilerle yetişen insanlar", çiftçi kavimleri yendikten sonra sürülerini barındırma olanaklarına da kavuşuyor ve devletler kuruyorlar.” (Doğu Perinçek)

Akınlar ve fetihler yoluyla Çin'de Sarı Irmak, Hint'te İndus, Ön Asya'da Fırat ve Dicle, Akdeniz’de Nil gibi büyük ırmakların suladığı verimli toprakların zenginliği Atlı Çoban Kültürünün güçlü devlet örgütleme yeteneği ile buluştu, büyük uygarlıklar oluştu. Yerleşik Hintcermen ve Sami kavimleri de süvariliğe geçişe zorlandı, Atlı Çoban Kültürünün yaşadığı sınıflaşma sürecinin benzerini yaşadılar, dönüştüler.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 5

TEK TANRI İNANCININ KÖKLERİ

Atlı Çoban Kültürüne sahip toplumlar ticaret yolları üzerinde egemenlik kuruyor, kentlerin zenginlikleri ve ticaret üzerinde denetim sağlıyor: “Orta Asya'da zenginleşen çoban aristokrasisi, yalnızca akınlarla elde edilen zenginliklerin sahibi değil, aynı zamanda tacirdir, satıcıdır ve ticareti korur.” (Doğu Perinçek)

Atlı Çoban Kültüründen gelen kavimler kurdukları devlet ve imparatorluklarda çeşitli halkları yönettiler, kaynaştırdılar ve böylece farklı kavimleri birlikte yaşatma konusunda büyük tecrübeler kazandılar.

Atlı Çoban Kültürü devletleşme eğilimi ile birlikte devletleşme için toplumu örgütlemeyi gerektiren ideolojiyi de ortaya çıkarmıştır. Türklerin İslam öncesi dini çokça sanıldığı gibi Şamanizm değildir. Şamanizm din değildir, ilkel toplumların din öncesi büyücülük dönemlerinin kalıntısıdır. Türklerdeki “Tengri” inancı hak ettiği ilgiyi görmemektedir:

“Türklerde Tek Tanrı'nın çok erken bir çağda ortaya çıkmış olması, tarihin esrarını çözecek çok önemli bir olgudur. Schmidt ve Koppers, Asyalı atlı çoban halkların geniş otlakları düzene sokmak ve komşu tarımcılara karşı akınları örgütlemek için gerçekleştirdikleri gelişmiş örgütlenme ve devlet eğilimi ile Gök Tanrı arasındaki bağı gösterdiler.” (Doğu Perinçek)

Tek Tanrı inancı doğa inançlarına bağlı ilkel topluluklardan merkezi otoriteyle yönetilen topluma geçişin ürünüdür. “Nasıl ki gökyüzünde tek bir Tanrı varsa, yeryüzünde de tek bir hükümdarlık olmalıdır” düşüncesi merkezi otoriteyi güçlendiren, toplumu da merkezi otorite altında birleştiren bir ideolojidir. Viyana Halkbilimi Okulu’nun bir diğer temsilcisi ve Koppers’ın öğretmeni olan Wilhelm Schmidt Tek Tanrıcılığın tarihsel kökenini Orta Asya Türklerinin Tengrisi üzerinden açıklamıştır.

Unutulan ve unutturulan Öntürklük tarihi... ‘İnsanlık tarihinde eşi olmayan bir başarı’ - Resim : 6

KOPPERS ÖNTÜRKLERİN TARİHİ SERÜVENLERİNE IŞIK TUTUYOR

Eski Hintcermen ve Sami kavimlerine süvariliği, devletleşmeyi ve Tek Tanrıcılığı Öntürkler götürüyor. Sümerlerdeki Tingir sözcüğünün tüm Türk lehçelerinde bulunması Türklerde Tek Tanrıcılığın 5000 yıllık bir geçmişi olduğunu göstermekte. Arapçada siyaset sözcüğünün seyislik, yani at yetiştiriciliğinden ve atı yönetmekten gelmesi de ilginçtir, devletleşmede Atlı Çoban Kültürünün tarihsel belirleyiciliğine bir işarettir.

Koppers yayımladığımız eserinde Öntürklerin ve Önhintcermenlerin tarihi serüvenlerine ışık tutuyor. Burada çok kısa ve yetersiz bir şekilde özetlediğimiz olguların ilişkilerini Koppers büyük bir titizlik ve ustalıkla Öntürklük ve Önhintcermenlik’te tarif ediyor. Tarih öncesi araştırmaları zor bir alan, çünkü tarihte geriye gittiğiniz ölçüde veri oluşturacak kaynaklar azalmakta. Bir dedektif romanında az sayıda ipucuyla en zor vakaları çözen dahi dedektif misali Koppers sınırlı sayıda bulgulardan yola çıkarak çözümlemelerine erişiyor. “Öntürklük ve Önhintcermenlik” kitabında çağının önde gelen antropolog ve kültürel etnologlarından olan Koppers’ın çözümlemelerini bir dedektifi iş başında izler gibi okuyacaksınız. Ancak Koppers’ın tezleri dedektif romanlarından daha heyecanlı, çünkü gerçek hayatın hikâyesi her kurgu hikayeden çok daha heyecan vericidir.

BATI MERKEZCİ TARİH ALGILARINDAN KURTULMAK

Koppers’ın vardığı sonuç 2025 yılında da anlamlı:

“Yurdu İç Asya olan Öntürklüğün, atı ilk ehlileştirdiği ve bununla ilgili olarak karakteristik bir Atlı Çoban Kültürü oluşturduğu yeterli güvenle kabul edilebilir. Bunun anlamı: İnsanlık Tarihinde eşi olmayan bir başarıdır. Öyle bir başarı ki kavimlerin ve kültürlerin gelişmesinde kendine özgü sonuçlar doğurmuştur. Ancak bunun sayesindedir ki, tarihsel olguların kanıtladığı üzere, büyük devlet esası için temel şartlar, dar ve esas anlamda yaratılmıştır.”

Dr. Doğu Perinçek uzun yıllardır unutturulan Viyana Okulunun ve Koppers’in tarihi önemine dikkat çekmiştir. Kitabın takdimi için yazdığı sunuş kısmı Koppers ve Viyana Okulu’nun bilimsel bir değerlendirmesi ve eserin tarihsel önemini okuyucu için ortaya koyan bir uzman yorumudur.

“Tarihe bakış ‘geçmiş, gitmiş’, ‘olmuş, bitmiş’, dolayısıyla günümüz için fazla anlam içermeyen şeylere bakış değildir. Tarihe bakış güncel bakışı da belirler: Tarihe salt önyargılar ve şablonlarla bakan fertler kendi dünyalarını da önyargı ve şablonlar üzerinden izah ederler ve böylelikle kendilerini verimli bir gelecek inşa etme yeteneğinden mahrum bırakırlar. Kitabımızın önemi de buradadır; 150 yıldır ülkemize dayatılan Batı merkezci ön yargıları ve şablonları yıkan bir kitap. Ve bu alanda daha yapılması gereken çok işin olduğunu gösteren ve hepimizin önüne görevler koyan bir kitap.” Yine Doğu Perinçek’e söz verelim:

“Viyana Okulu'nun Atlı Çoban Kültürünün insanlık tarihindeki eşsiz rolüne, Orta Asya Tengri'sinin evrenselliğine, Türklerin devlet ve ordu kuruculuğundaki önder konumlarına ilişkin ciltler dolusu eserleri ve yazıları, bugüne kadar ne yazık ki Türkçeye kazandırılmadı ve dahası 1930'lu yıllar dışında bilim dünyamızın ilgi alanına girmedi.” Burada özellikle Avrupa’da okuyan Türk gençlerine büyük görev düşmekte. Aynı zamanda ihmal edilmiş bu alanın Türk akademisinin de artık görüş alanına girip hak ettiği yere nihayet kavuşmasının vakti geldi.

Kaynak Yayınlarının yeni basımının Batı merkezci tarih algılarından kurtulma ve bu yönde yeni bilimsel çalışmalara ilham olma yönünde fayda sağlamasını temenni ederiz.

Türkler Kaynak Yayınları