Usta Yönetmen Engin Ayça’yla sinemayı konuştuk! Türk sineması yeni yollar aramalı
Türk sinemasının usta isimlerinden Engin Ayça ile sinemanın ortaya çıkışını ve bugüne uzanan serüvenini konuştuk. Ayça, ‘Biz Türk sineması olarak dünyaya kendi özgün sinema anlayışımızla, tasarım ve bilgimizle çıkabiliriz. Tasarımımızı oluşturmak, yeni yapım ve ulaşım yolları bulmak zorundayız' dedi
Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Engin Ayça ile sinemanın ortaya çıkışını, Türk sinemasının ve özellikle Yeşilçam’ın özgün konumunu konuştuk. Ayça, aynı zamanda Ulusal Kanal’da bugün saat 16.00’da canlı yayınlanacak olan Sanat Hayatı programının da konuğu olacak.
SİNEMA KAPİTALİST TOPLUMDA ORTAYA ÇIKTI
- Sinemanın doğuşundan konuşmak isterim öncelikle. 19. yüzyılda ortaya çıkıyor tabiî ama ortaya çıktığı bir ortam var ve bu sinema üzerinde belirleyici oldu. Bu süreç nasıl gelişti?
Sinemanın doğduğu ve gelişmeye başladığı ülkeler Avrupa ve ABD idi. Buralar kapitalist sanayi toplumlarıdır. Sinema buradaki kapitalist sistemin kucağında doğdu. Ve sistem, doğası gereği sinemayı bir yatırım ve ticaret alanı olarak düşünmeye, tasarlamaya başladı, sinemayı tanımladı, yönlendirdi. Bu, sistemin sinema düşüncesiydi, buna göre sinema bilgisi üretildi.
Seyirci, sistem için film pazarlanan bir kitleydi. Satılacak ürünler için nasıl bir pazar araştırması yapılıyor, pazar hazırlanıyorsa, filmler için de durum farklı değildi. Her ürün için uygulanan pazarlama teknikleri filmler için de uygulanıyordu. Seyirci sistem içinde söz sahibi değildi, yalnızca müşteri olarak görülüyordu, seyirci pazardı.
YEŞİLÇAM DEĞİŞEN SEYİRCİ YAPISIYLA ORTAYA ÇIKTI
- Süreç içerisinde ulusal sinemalar oluşuyor. Özellikle Batı’da sinemayı sanat olarak ele almaya çalışıyorlar. Peki Türkiye’de ulusal sinema nasıl oluştu?
1950’ler Türkiye için birçok konuda kırılma dönemidir. Sinema için ise yeni seyircilerin kapsam alanına girmesidir. Bu seyirciler ilk kez film seyredeceklerdir. Bunlar çokluk kırsal kesim insanlarıdır. Elektriğin ülke içinde yaygınlaşması sonucu sinema salon sayısı artmaya başlar, tarıma traktörün girmesiyle boşta kalan insanlar sanayi bölgelerine göçer. Seyirci yapısı değişir. Film pazarı genişlemiştir, film istenmektedir. Var olan kadrolar bu gereksinmeyi karşılayamaz.
‘TÜRK SİNEMASI YOKLAR İÇİNDE VAR OLMAYA ÇALIŞTI’
Film üretim alanına yeni insanlar girmek zorundadır. Ama yetişmiş, hazır insanlar yoktur. Ayrıca para da yoktur. Tefecilerden faizle alınan sınırlı borç paralarla işe koyulunur. Bu nedenle filmler kısa zamanda, sınırlı az negatifle çekilmek zorunda kalınır. Kısaca para yoktur, zaman yoktur, yetişmiş hazır insan yoktur, ayrıca sinemaya yön verecek, tartışacak düşünen insanlar yoktur. Oysa Batı’da bütün bunlar vardır. Batı sineması böyle bir yapının ürünüdür. Türk sineması ise yoklar içinde var olmaya çalışır. Ve ortaya Yeşilçam diye bir sinema çıkar. Yeşilçam’ın düşünce yapısını,bilgisini çözmek gerekir.
YEŞİLÇAM’IN ÖZGÜN BİR YERİ VAR
- Yeşilçam ve Batı sineması arasında nasıl bir fark var? Yeşilçam’ın özgün bir yönü var mı?
Yeşilçam ulusal bir sinemadır ve kendine özgüdür, dünyada bir benzeri yoktur, tektir. Yeşilçam sineması derken anladığımız, az sayıda yönetmenin gene az sayıda filmlerinin (ki çokluk Türk sineması tarihi yazanlar hep az sayıda olan bu filmler çerçevesinde kalmışlardır) dışında kalan altı binin üzerinde filmi içeren kümedir. Üretenlerin niyetlerine göre ticareti yapılan filmlerden oluşan bir sinemadır. Bu açıdan görünüşle Batı’daki sistem sinemasını sürdürmüş gibi görülebilir. Ama Türkiye’de, Batı’da olan o kapitalist sistem yoktur, oluşmamıştır.
YEŞİLÇAM’I SİSTEM DEĞİL SEYİRCİ YÖNLENDİRDİ
- Peki Yeşilçam’da seyircinin özgün bir konumu var mı?
Batı’da para kapitalist sistemdedir. Bizde ise para seyircidedir. Batı’da kapitalist sistemin sinemaya yatıracak sermaye birikimi vardır. Bizde böyle bir durum söz konusu değildir, parasal sermaye yoktur, bizde para seyircilerdedir. Batı’da kapitalist sistemin sermayesinin seyirciye yön verdiği bir sinema gelişirken, bizde seyircinin parası karşılığı kültürünün yön verdiği bir sinema gelişmiştir. Her iki durumda da parayı veren düdüğünü çaldırmıştır. Bu nedenle Yeşilçam’ın özelliklerini seyircinin bu kültürünün içinde aramak gerekir. Ama biz seyircinin (halkın) kültürel derinliğinin yeterince ayırdında değiliz. Bu konuda da bilgilerimiz yeterli sayılmaz. Batı’dan öğrendiğimiz bilgilerle Yeşilçam sinemasını anlamaya, değerlendirmeye çalışıyoruz.
Batı sineması bir Batı markasıdır. Kapitalist sistemin gereği olarak Batı’da kendi markaları oluşmuştur. Marka ürünlerin standart özellikleri olur, öyle pazarlanırlar. Filmlerin anlatım dili herkesin kolayca anlayacağı, çözebileceği şekilde (formatlarda) olmalıdır, standardize edilmelidir. Hollywood bant üretim sistemiyle bu işi çözmüştür ve bütün dünyaya örnek oluşturmuştur, herkes de hala bunun peşinden gitmektedir. Bu bir çeşit konfeksiyon üretimdir, anonimdir. Oyuncular da sistem için birer markadırlar, kariyerleri içinde markalaşırlar. Filmlerin pazarlaması ve satışı bu marka oyuncularla yapılır.
Yeşilçam da görünüşte böyle bir sinema izlenimi vermektedir. Dili herkesin anlayabileceği yalın bir dildir ve markalaşmış oyuncuları vardır. Ama bu, sinema piyasasının tasarladığı bir durum değildir. Tasarım seyirciden gelmektedir.
Oyuncuları,seyirciler piyasanın önerdikleri içinden kendisi seçmektedir ve konumunu belirlemektedir. Oyuncular seyircinin bu konumlandırmalarının dışına çıkamazlar ve hep aynı kişileri oynarlar. Kapitalist sistemin mantığıyla bakıldığında markadırlar. Ama seyirci açısından bakıldığında durum farklıdır. Olay kültüreldir, halkın (seyircinin) kültürüne, onun isteğine, yönlendirmesine göredir. Kapitalist sistem kültürüne göre değildir.
SİNEMA YENİDEN TASARLANMAYI BEKLİYOR
- Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Sinema, kapitalist sistemin boyunduruğundan kurtarılarak yeniden tasarlanmayı, yaratılmayı beklemektedir. Bu yolda, önümüzde tarih içinde kendi yaratıcı kimlikleriyle, kendi kişisel sinema bilgisini üretmiş, buna uyan filmler yapmış birçok yönetmen örnekleri vardır. Kapitalist sistemin sinemasına mahkûm değiliz. Kapitalizme de mahkûm değiliz.
Biz Türk sineması olarak dünyaya kendi özgün sinema anlayışımızla, tasarım ve bilgimizle çıkabiliriz. Yeşilçam bunu kendi koşullarında bir ölçüde yapabildi. Yeşilçam toplu bir hareketti, oluşumdu, anonimdi, bozulmamış kendi öz seyircisiyle bunu yaptı. Şimdi böyle bir seyirci yapısı yok. Seyircisiz ya da çok sınırlı bir seyirciyle yola çıkmayı göze almak gerekiyor. Bunun için sinema bilgimizi, tasarımımızı oluşturmak, yeni yapım ve ulaşım yolları bulmak zorundayız.