Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Usta Yönetmen Yüksel Aksu Aydınlık'a konuştu: ‘Kamerayı hayata çeviriyorsunuz’

Sorularımızı yanıtlayan usta Yönetmen Yüksel Aksu, sinemanın hayatın içerisinde olması gerektiğini söyledi. ‘Karnından konuşmuyor sinemam’ diyen Aksu, yaşadığı coğrafyaya sahip çıkmaya çalışan bir yönetmen olduğunu kaydetti

Usta Yönetmen Yüksel Aksu Aydınlık'a konuştu: ‘Kamerayı hayata çeviriyorsunuz’

Yönetmen Yüksel Aksu, I.Düzce Konuralp Uluslararası Film Festivali’ne konuk oldu. “Dondurmam Gaymak”, “Entelköy Efeköy’e Karşı” ve “Avlu” gibi yapımlara imza atan Aksu’yla sinemanın geçirdiği dönüşümü, dijitalleşmeyi, yapay zekâyı konuştuk.

‘1990’LI YILLARDA SİNEMA DİPTEYDİ’

Hem biçim hem de öz açısından sinema nasıl bir dönüşüme uğradı? Yani sizin sinemaya başladığınız dönemle bugün arasında neler değişti?

Benim asistan olarak başladığım yıllarda ve sinema eğitimi yaptığım yıllarda zaten üretim hacmi yıllık ortalama 10 falandı. Sinema neredeyse dipteydi.

Ancak Yusuf Kurçenli, Ömer Kavur, Yavuz Özkan, İrfan Tözüm gibi isimlerin böyle özel çabalarla koşulları zorlamasıyla sinema yapılıyordu.

Daha sonra Türk sineması biçim içerik açısından o yıllarda çok özneldi. böyle herhâlde 12 Eylül'ün bakiyesi, ardılı, 90'lı yıllar, 80'li yılların sonları bir içe kapanıklık, bir melankoli, bir daha birey teması adı altında daha kamu insanı dışında, kamusal hayatın dışında bir sinemaya kamerasını doğrultan bir sinema vardı. Bu 90'lı yıllarla beraber değişmeye başladı.

Usta Yönetmen Yüksel Aksu Aydınlık'a konuştu: ‘Kamerayı hayata çeviriyorsunuz’ - Resim : 1

SON YILLARDA TRİBÜNE OYNAYAN BİR SİNEMA GELİŞTİ

İstanbul Kanatlarımın Altında, Şerif Gören'in Amerikalı’sı ve Eşkıya da onun mutasyonu oldu. 2000'li yıllara geldiğimizde, ben 1999'da Güle Güle filminde Zeki Ökten'in asistanıydım. Orada kolektiviteye, toplumsallığa yeniden bir vurgu vardı ve iyi gişe yaptı. Sonraki yıllar aşağı yukarı hâkim olduğumuz şeylerdir.

Son yıllarda yine bir tür ucuz, tribüne oynayan, halk sineması ve popüler sinema adı altında “düzeyi olmayan, çok katmanlı okumalara uygun olmayan” metinlerle tamamıyla kendine kapalı, yönetmen ve senaristin kendi bireysel evrenine hapsolduğu bir şey yaygınlaştı.

Ben bunun ortasında olmaya çalışan birisiyim. Yani kendisini de anlatan ama kendisini toplum karşısındaki pozisyonunu koordinatlarını da çizmeye çalışan bir sinema yapıyorum. Biçim ve içerik konusunda öteden beri hep söylediğim ve hâlâ üzerinde ısrar ettiğim şey şudur: Sinemada biçim ve içerik dengesi olmak zorunda.

Yani ne kendine kapalı, sadece festival sineması ya da festivaller için film yapmak ne de sadece gişe ve tribün için film yapmak. Çok okumalı, çok katmanlı ve tema olması gerektiğine inanıyorum.

‘BASTIĞIM TOPRAĞA SAHİP ÇIKMAYA ÇALIŞAN BİRİSİYİM’

Pek çok film ve diziye imza attınız. Ama en çok Dondurmam Gaymak, Entelköy Efeköy’e karşı gibi filmlerle tanınıyorsunuz. Ustalara sırrı sorulmaz ama ben sormak istiyorum. Nedir sırrı? Halkla kurulan bağ mı? Hayatın içinden bir şeyler üretmek mi?

Yani sanatçılık bir öteki bilincidir aynı zamanda. Yani sanatçı sadece kendini anlatıyorsa o zaman herkes kendini anlatır.

Ben bastığım toprağa, yaşadığım coğrafyaya, mahallemden, kasabamdan başlayarak bütün Türkiye'ye ve genel olarak dünyaya ve tarihsel birikimine sahip çıkmaya çalışan, bu konuda çaba gösteren, öğrenmeye çalışan birisiyim.

Dolayısıyla kendi duygularımı, duyarlılıklarımı, saptamalarımı yenilir yutulur şekilde nasıl aktarabilirim ve bunu nasıl estetize edebilirim derdinde olduğum için bir şekilde ulaşıyor diye düşünüyorum. Yani karnından konuşmuyor sinemam.

SİNEMAYLA HAYAT TURŞUSU KURUYORSUNUZ

Sinema ve bilinç. En çok merak edilen konulardan birisi. Sinema sadece hayatın yansıması mı yoksa insanın duygu, düşünce ve davranışlarını biçimlendirebilir mi?

Yansıyan şey aynı zamanda yansılanan da şey olduğuna göre araç ve amaç diyalektiği gibi bir şey var orada. Yani bugün gökyüzüne çevirmiyorsunuz kamerayı. Kamerayı otların arasına, yerin altına gömmüyorsunuz. Hayata çeviriyorsunuz ve hayattan kesitleri alıyorsunuz. Aslında bir hayat turşusu kuruyorsunuz.

Yani sinema toplumu yarattığı ve belirlediği gibi toplumdan da belirlenir. Bu bir diyalektik ilişki. Amma velakin günün sonunda sanatçı ve sanat ve sinema tarihsel kayıttır.

Dolayısıyla toplumu biçimlendirip hayatta yansılar inşa eder, kültürü inşa eder. Bugün Amerikan sineması kendi tarihini sinema üzerinden kurdu.

NAKLEN YAYIN ÇIKTI AMA FUTBOL MAÇLARINA İLGİ AZALMADI

Günümüzün en çok konuşulan konusu dijitalleşme. Siz nasıl bakıyorsunuz? Bir yandan da şöyle bir şey deniyor: İnsanların eve kapanması, dijital platformları tercih etmesi gerçek anlamda sinemayı da öldürüyor. Katılır mısınız buna?

Ben dijitallerin sinemayı öldüreceğine inanmıyorum. Naklen yayın çıktı futbol maçlarına ilgi azaldı mı? İnsanın alter egosunda yalnızlık ve savunma amaçlı toplumsallık vardır. Topluca ağlama ile topluca kahkahanın tadı evdeki portala benzemez. Ama portalda ne yaparsın? Portal bir bir öğe. Tıpkı kütüphane gibi. Yani portal sana bir tür literatür sağlar.

‘KEŞKE YAPAY ZEKÂ DONDURMAM GAYMAK ÇEKSE’

Yapay zekâ ile yapılan filmler var. Yapay Zekâ bir Dondurmam Gaymak çekebilir mi?

İnşallah çeker de bize de iş kalmaz yani. Bak şimdi sinema çekmenin kendisi bir zanaat ve amelelik. Yani sinema çok ağır bir iş. Sinema denilen sanat fikrin kendisi. Fikrin kendisini ister yapay zekâ yapar ister Mehmet Usta yapar, ister Türkan Şoray yapar. Bu konuyla çok oturup hani kafa yormuşluğum yok ama yapay zekanın avantajlarının olduğunu söyleyebilirim.

Yapay zekâ sinemayı ve yaratıcılığı özgürleştirecek bir şey. Teknoloji bizim hayatımızın nereden baktığına ve kolaylaştırıcılığına bağlı. Yani şöyle düşün. Bıçakla, adam bıçaklamak mı, salata yapmak mı?

Bir fast food sinema kültürünün varlığından ve etkili olduğundan söz edebilir miyiz? Özellikle kısa yapımların hatta kısa videoların tercih edildiği günümüzde.

Sinemaya nasıl yansıtılır bilemem ama bahsettiğim YouTuber'lar, kısa filmler, podcast'ler, kısa belgeseller, her neyse o bunlar birer form.

Edebiyat gibi düşün. Yani edebiyat bir tane değil. Şiir var, roman var, öykü var, uzun öykü var, novelas, hepsi bir edebiyat çatısı altında. Dolayısıyla bütün bunlar birer form.

Sinema Kültür Sanat