Yönetmen Taha Feyizli'yle belgeseli konuştuk: Belgesel çekmek iğneyle kuyu kazmak gibi
Uzun yıllar TRT’de çalışan yönetmen Taha Feyizli, belgeselciliğin son dönemde yaşadığı dönüşümü anlattı. Feyizli, belgesel sinemacılarının sorumluluğuna dikkat çekti.
“Eskici”, “Uzak Bakışlı Kadınlar”, “Öteki” gibi belgeselleriyle Altın Portakal ve Sedat Simavi Ödülleri’ni kazanan Taha Feyizli’yle hem sinema yolculuğunu hem de belgeselciliği konuştuk.
DOKTORADAN VAZGEÇİP YAPIMCI OLDU

-İlk olarak sizin hayat hikâyenizle başlamak isterim. Belgesel ve sinema alanındaki çalışmalarınızla biliyoruz. Nasıl başladınız, bu yolculuğa nasıl çıktınız?
Belgesel sinemacılığa başlayalı uzun bir zaman oldu. Geçmiş bakıldığında hep “çocukken başlamıştık” diye yanıt verilir. Ortaokul ve lise döneminde hem kültüre, sanata hem de televizyona yönelik ciddi bir merakım vardı. Yazmaya da meraklıydım. Hatta lisede bir ulusal gazetede yazılarım yayımlanıyordu.
Üniversiteye geçince bu süreç elbette daha bilinçli bir hale geldi. Ankara’da yaşamanın da avantajıyla Ankara'daki bütün kültür merkezlerinin her haftaki programlarını takip ediyordum. Filmleri, sergileri, tiyatroları takip ettim. Mesleğimi önceden belirlemişim aslında.
Özellikle izlediğim filmler beni çok olgunlaştırdı. Tabii bu olgunlaşma süreci beni yönetmen olarak üretme konusunda da cesaretlendirdi.
Öyle ki Almanya’da doktora programına kabul edilmiştim ancak buna rağmen TRT’nin prodüktörlük sınavına başvurdum. Hatta Almanya’da beni bekleyen babama, “Baba, ben gelmiyorum. Ya oğlum her şeyin hazır. Neden?” dediği zaman işte ben TRT sınavı açtı. Prodüktör olacağım, yönetmen olacağım demiştim.
Büyük bir hayaldi benim için. O hayalimi gerçekleştirdim. TRT’ye başladıktan sonra da tarih lisans eğitimi almamın da belgesel sinemayı seçmem de çok büyük bir katkısı oldu. Çünkü belgeselciliğin, bir şeyi bulma, keşfetme, tarihte bilinmeyenleri ortaya çıkarma, sosyal olguları, insan yaşamlarını, öykülerini, toplumsal hikayeleri ortaya çıkarma tarafı beni çok mutlu etti.
Ve bu bağlamda da TRT'deki meslek hayatımın büyük çoğunluğu birçok gerçekten sayısını bilemediğim kadar çok belgesel film üretmekle geçti. Sonrası tabii artık belgesel sinemadan sonra sinemaya doğru geçip etmek istiyorsunuz. Drama'ya geçtim. TRT içerisinde drama alanında yer aldım. Belgesel tabii hiçbir zaman için bırakmadım. Tabii ki her zaman için iyi bir belgesel konusu beni heyecanlandırmaya devam ediyor.
YAKIN TARİHE IŞIK TUTAN BELGESEL: ESKİCİ
-36. Antalya Altın Portakal Film Festivali Onur Ödülü aldınız Eskici belgeseliyle. Biraz o belgeselden o dönemden söz edebilir misiniz? Belgeselcilikte ne değişti?
Şimdi Son 10-15 yıldan beri özellikle dijitalleşmeyle birlikte belgesel anlayışı da tabii değişiyor. Yaşamın hızlanması, yüksek teknolojiye doğru gidiş süreci aslında her şeyi dönüştürdüğü gibi belgesel sinemayı da farklı bir tarafa evriltiyor. Şu an belgeselcilik daha çok hikâye anlatımına ve hızlı kurgulara kaydı. Eskici belgeseline dönecek olursak, beni ben yapan, bir belgesel sinema yönetmeni haline getiren en önemli durakların başında Eskici belgeseli geliyor.
Eskici 13 bölümlük bir belgesel diziydi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı İmparatorluğu son döneminde yani meşrutiyet vesaire sonrasında başlayan modernleşme, yenileşme, batılılaşma çeşitli adlar alır. Böyle değerlendirilir ama O sürecin Cumhuriyetle beraber hızlanışı ve bu hızlanıştaki toplumsal hayat, sosyal hayattaki karşılıklarını anlatan, bunları da eşyalar, objeler üzerinden anlatmaya çalışan bir belgesel diziydi. İlk defa Türkiye'de Türk belgesel sinema tarihinde böylesine bir proje yapıldı.
Çok emek gerektiren bir iş oldu. Çünkü eşyalar, objeler dediğiniz zaman onları bulmak, tasnif etmek, belgelemek, çekmek, çok değerliydi ve zordu. Çünkü ondan önce böylesine büyük bir çalışma yapılmadığı için koleksiyonerlerin kapıları çalınmamıştı. Dolayısıyla da kimde ne olduğu bilinmiyordu. Yazılı kaynak da yoktu.
Çok renkli bir belgeseldi aslında. Örneğin Eskici’nin bir bölümünde Türkiye'de ilk kadın güzellik kraliçesi yarışmasını anlattık. Bir bölümde kadın berberlerinin, cici berberlerin tarihini anlattık. Bir bölümde otomobili anlattık, otomobil uçar gider diye. Bir bölümde fotoğrafın, fotoğraf makinelerinin tarihini anlattık. Bir bölümde taş plak, gramofonun ve bizim sesli müzik tarihimizi çok renkli yönleriyle anlattık.
Yüzlerce belge, gazete, küpür, obje, eşya… Bunlar sinema diliyle yazıldı ve sonrasında çekildi. Drama sahneleri yoktu ama yaklaşım öyleydi.
‘BELGESEL TOPLUMSAL HAFIZAYA BİR KAYITTIR’
-Belgeselcilik bir yerde hem tarihçilik hem tanıklık. Nasıl bir sorumluluğu var?
Belgeselci, tarihe tanıklık ediyor. Hem araştırmacılık, hem keşfetme, hem sorumluluk, birçok şeyi içinde taşıyan bir disiplin.
Belgesel sinemanın yaratım imkanlarından yararlandığı için sinema türü olarak da gösterilir. Ama her şeyden önce bir belgeselci gerçekliğin peşinde olandır. Sanatçı bir eser üretirken o esere kendisinden, dünya görüşünden, duruşundan, bakış açısından bir şeyler katar.
Ama önemli olan anlatılan konunun gerçekliğinden kopmamaktır. Ustalarımız bize “Belgeselcilik bir kuyuyu kazmak gibidir,” derdi. Hatta tabiri caizse iğneyle kuyuyu kazmak gibidir. Çok emek ister, çok zahmet ister, çok dikkat ister. O açıdan söylendiği gibi Atatürk'ün de söylediği gibi tarih yazmak, tarih yapmak gibi önemlidir. Tarih yazanlar yapılana yapanlara sadık kalmazlarsa orada deformasyon olur. Belgesel çektiğinizde toplumsal belleğe, hafızaya bir kayıt bırakıyorsunuz.
-Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Kültür işleri yapmak, kültür elçisi olmak, kültür dünyasında ve Türk kültürünün tanıtımında bu tür projeler yapmak çok değerli. Gerçekten bütün kültüre gönül veren, ilgi duyan herkesin de bu tür faaliyetleri buldukları zaman, etiketleri buldukları zaman izlemeye, mutfağına katılmaya davet ederim. Şiddetle öneririm.
Gerçekten bu çok değerli bir şey. Merak etmek, okumak, izlemek, dinlemek, görmek ve insana verilmiş duyuları harekete geçirmek ve bunlardan bir ortaya bir şey çıkarmak, yol bulmak, kendine bir yol rehberi edinmek çok önemli. Dolayısıyla keşfetmeye, aramaya, bilgiyi bulmak için gayrete devam edelim.