Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Yozlaşma ile mücadele vatan mücadelesidir’

‘Çocuklarımızı biz yetiştirmezsek, onları değerlerinden koparan önlemleri almazsak, üretimden koparırsak emperyalizmin neoliberal kültürünün pençesine düştüklerini görüyoruz. O nedenle yozlaşma ile mücadele vatan mücadelesidir! Bu bir milli davadır. Köklü bir çözüm şart’.

‘Yozlaşma ile mücadele vatan mücadelesidir’
ZERRİN ÖZTÜRK

Manifest grubu, K-Popmüzik türü olarak piyasaya sürüldü. K-Pop müzik türünün Kore müzik türü olduğu söylense de aslında gerçek bu değildir. Bütün K-Pop grupları Kore’de Amerika tarafından kurulan SM Entertainment Şirketi’nin tekelinde. Şirket, K-Pop’un yaygınlaşması için kurduğu her gruba yaklaşık 3 milyon dolar harcama yapıyor.

Amerika, Kore’de ‘geleneksel müzik türünün modası geçti’ propagandası ile bu ticarete başladı. Amerika’nın endüstriyel olarak uydurduğu, kökeni olmayan, teknoloji ile meydana getirilmiş fabrika ürünü olarak ve yine Amerika tarafından satışa sunulmuş, yaygınlaştırılmış kültürel bir pazar malzemesi olarak hazırlanan, giyimiyle, moda denen aracı ile bir paket olarak düzenlenmiş ticari bir üründür. Söyleyenlerin isimlerine ve ürünlerin sözlerine baktığınızda İngilizce olduğunu da göreceksiniz…

Bu konuda araştırmaları bulunan müzik öğretmeni ve Cumhuriyet Kadınları Derneği GYK Üyesi Işıl Çetin Gürsoy ile konuyu masaya yatırdık.

ÖZEL OLARAK HAZIRLANMIŞ

- Manifest grubu nasıl ortaya çıktı?

K-Pop bir müzik türü değildir. İki notanın yan yana çalınması duyduğunuzun müzik olduğunu göstermez. Gürültü de notalardan meydana gelir, patlama sesi de kalabalıklar içinde duyduğunuz bütün sesler de notalardan oluşur. Müzik eseri ise bu seslerin, notaların kurallarla yan yana gelmesinden oluşur. K-pop, yeni türetilen rap gibi müziklerde böyle bir sanat kuralı yok. Sanat eseri değil, bir ticari ürün. Manifest grubu da böyle ortaya çıktı. Grup üyeleri bu şirketler eliyle arandı bulundu, bir araya getirildi. Cinselliklerini ön plana çıkaran kostümler özel olarak tasarlandı, özel tanıtım konserleri düzenlendi ve yine Batı’nın internet üzerinden yayın yapan kanalları tarafından öne çıkarıldı. Sonuçta da üzerlerinden para kazanılacak bir ürün ortaya çıkarıldı.

- Batı buna niçin para harcıyor? Niçin özellikle ülkemizde böyle bir çaba içine giriyor?

1950’lerde başlayan “Küçük Amerika” olma süreciyle Batı’ya bağımlılığımız sadece ekonomik ve siyasi alanda değil kültürel alanda da gerçekleşti. Kültürel alanda birçok değerimiz tahrip edildi. 50’lerde başlayan karşı devrim süreci, 1980 Darbesi’yle birlikte Kemalist Devrim’in cumhuriyetçi, aydınlanmacı, üreten, yaratıcı, sorgulayan gençliğini tasfiye ederek Batı’ya bağımlılığı devam ettirecek yeni bir gençlik yaratmayı hedeflemiştir. Bu yeni insan, Kemalist Devrimin tasfiyesiyle emekçiyi, çiftçiyi kambur ilan etmiş, lümpen bir gençlik hedeflemiştir. Bu programlı bir saldırı ve dönemin iktidarları tarafından gönüllü bir kabul edişti.

Müzik de bu kültürel alanlarımızdan biri. Kapitalist sistemin devamı için 1980’lerde sınıfını unutması gereken bir emekçi kesimine ihtiyaç vardı. Egemen sınıf, sistemin ezdiği emekçi halkın yaşadığı ekonomik zorlukları, toplumsal dışlanmışlığı ve umutsuzluğu, kaderci bakış açısını yansıtan bir kültürel ifade biçimi olarak arabeski bir ürün olarak pazarlamıştı.

Gençliğimiz 1990’lardan itibaren de hedef tahtasının merkezine konuldu ve popüler kültür yaygınlaştırıldı. Gençliğe, adına moda dedikleri giyim tarzı, dil ve davranış biçimleri dayatıldı. Müzik ve öne çıkarılan şarkıcılar sistemin pekiştiricisi olarak kullanıldı.

2000’ler emperyalizmin çöküş sürecinin hızlandığı ve saldırganlığını arttırdığı yıllardır. Gençliğimizi tamamen dönüştürmek için neoliberal kültürün zehrinin en yoğun olduğu ve sistemin en saldırgan olduğu dönemdir. Neoliberal sistemin yaşaması için gençliğin dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Çünkü sistemin, milli değerlerine sahip çıkan, kültürüne sahip çıkan gençlikle aynı ortamda varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Karen Fogg “Türk tarihi ile baş edemiyoruz.” diyerek Kemalist Devrim’in tasfiye sürecine yeni bir yol haritası çizdi. “Türk Gençliğini milli kimliğinden koparın!” talimatını vermişti. Bu talimat aynı zamanda bir itiraftır.

KÜLTÜR DAYATILIYOR

- Manifest grubunun müzik türü gençliğimiz arasında nasıl tercih ediliyor?

Buna bir tercih diyemeyiz. Bu, Batı’ya bağlılığın getirdiği bir dayatma. Çocuklarımıza, gençlerimize sistem tarafından dayatılan bir yaşama biçimi var. O yaşama biçimi, sistemin insanını yaratmak üzerine kurulu. Neoliberal kültürün insanı yalnız, bireyci, hazza odaklı yaşayan, metalaşan ve metalaştıran, üretimden kopuk, paylaşımdan uzak, gelenek ve görenekleri reddeden yeni bir insan. Buna uygun bir pazar oluşturuldu.

Frankfurt Okulu teorisyenlerinden müzikbilimci Adorno ve toplumbilimci Horkheimer “Aydınlanmanın Diyalektiği” adlı eserlerinde popüler kültürün pazarını, kültür endüstrisi olarak açıklamışlardır. Kültür endüstrisinde de müzik, tiyatro, film, dizi gibi sanat ürünleri metalaştırılır ve ticari bir ürün haline getirilir.

Kültür endüstrisi, insanları gerçek dünyadaki sorunlardan uzaklaştırarak, bir tür yanılsama yaratır ve kitleleri uyuşturarak hem ticaretini artırır hem de kitleleri dönüştürür. Günümüzde de medya; özel olarak müzik ve genel olarak kültür alanında ticarileştirme ve dönüştürme sürecini devam ettirmektedir.

Kültür endüstrisi, toplumun tüketim alışkanlıklarını şekillendirir. Kültür tekelci bir yapı içinde insanlara sunulmaktadır. İşte Manifest Grubu da kültür endüstrisinin bir metasıdır. Kültür endüstrisinde talep arzı belirlememekte, ürünler insanların taleplerine göre üretilmemektedir. Sınıflı toplumlarda hâkim güçlerin belirleyip dayattığı kültür, alıcılar tarafından talep olduğuna inandırılarak pazarlanır. Ürünlerin tüketiminde tüketici söz sahibi değildir, edilgendir.

Pazarlanan ürünün, insanlık için anlamlı olması önemli değildir. Önemli olan hâkim sınıfın çıkarlarıyla uyumlu olup olmamasıdır. Bu endüstri sadece ürünü üretmekle değil üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerini de belirler ve kolay erişimini sağlar. Reklamlar, markalar, pazarlama stratejileri kültür endüstrisinin bir parçasıdır. Tüketiciyi pasif hale dönüştürür ve gerçek toplumsal sorunların üzerini örter. Tüketiciyi, sınıfsal eşitsizliklerden uzaklaştırarak, bireysel tatmin ve tüketim üzerine odaklar. Bunu yaparken devrimci potansiyeli zayıflatır; bireyci, bencil bir kimliğe büründürür ve yalnızlaştırır.

Böylece alıcının dönüşümünü de sağlamış olur. Egemen sınıf, pazarlama ürünlerini pazarlayacağı kitlede çabuk kabul görecek şekilde düzenler. Egemen sınıf Batı’dır, emperyalizmdir. Emperyalizm endüstriyel bir aracı müzik diyerek, gençliğimizin üzerine akıtmaktadır. Oysa bir eserin sanat olması için derin bir kültürel geçmiş, dayandığı bir tarihi kültür olması gerekir. Manifest grubunun ve benzerlerinin böyle bir derinliği ve kültürel geçmişi olmadığı gibi günlük yaşamımızda yeri yoktur. Manifest grubunun sahnede onlardan yapmaları istenen davranışların hangisi günlük yaşamlarında var.

Bugün en büyük yanılgı burada. “Gençlik bunu istiyor.” Hayır çocuklarımız ve gençliğimiz bunu istemiyor. Başka türlüsünü görmüyorlar, sunulan bu ürünleri müzik zannediyorlar. Devletin bir kültür politikası yok. Çocuklar ve gençlik ne verirseniz onu ister, onu alır. Gençlik bunu istiyor yalanı kültür emperyalizminin satış yalanıdır.

KUŞAKLAR ARASI BAĞ KOPARILIYOR

- Gençler açısından baktığımızda sakıncaları nelerdir?

Emperyalizm neoliberal kültürünü çocuklarımıza ve gençlerimize saldırarak toplumu dönüştürmeyi planladı ve bugün bunu uyguluyor. LGBT gibi harflerle kodlanarak cinsiyetsiz bir nesil hedefleniyor. Kuşaklar X, Y, Z gibi harflerle kodlanarak kuşaklar arası bağ koparılıyor, gençlik köklerinden koparılıyor. Her bir harfe neoliberal anlamlar yüklenerek, gençlik kendi sınıfından koparılarak, emperyalizmin parçası haline getiriliyor.

Manifest grubu da Z kuşağının müziği olarak çıktı. Batı’nın yozlaşmış, çürümüş kültüründe Z kuşağı, milli değerlerinden, kimliğinden kopuk, hazza dayalı, ürerimden kopuk, cinsel bir meta. Kızlarımız çıplaklığın, estetiğin özgürlük olduğuna inandırılıyor. Oğullarımıza, kızlarımız cinsel meta olarak sunuluyor.

Z Kuşağı sınıfının içinde fuhuşun, kumarın, bahisin, uyuşturucunun, çıplaklığın, eşcinselliğin, şiddetin hatta çocuk istismarının normalleşmesi, dahası özgürlük olarak savunulması var. Çocuklarımız Batı dayatması neoliberal kültürün çürümüş, kokuşmuş saldırıları karşısında dönüştürülmeye çalışılıyor. Gençlik, insanın hazdan ibaret bir canlı olduğuna inandırılıyor.

Dün Manifest, sonra Kızılcık Şerbeti, şimdi Mabel Matiz şarkısı... Yarın yine bir başka çürümüşlük örneği. Bütün bunlar bugün gençliğimizin hayatına “özgürlük” yalanıyla sokulmaya çalışılıyor. Kızılcık Şerbeti dizisinin senaristine göre yurt dışında gezmek için, gece kulüplerinde eğlenmek için kızlarımızın bedenlerini para karşılığında satması “özgürlük”müş!

Kadının para karşılığında erkeğin cinsel haz aracı olması, cinsel kölesi olması nasıl özgürlük olabilir? 3 yaşından itibaren çocuklar cinsiyetlerine kendileri karar verir demenin nesi özgürlük olabilir? Ailelerinden koparılan çocuklarımıza, sistemin çürümüşlüğü nasıl bir özgürlük alanı sağlar? Görüyoruz özgürlük dedikleri yaşam biçimlerini: Gençliğime uyuşturucuyu, kumarı, cinsiyetsizleşmeyi dayatıyor.

Bulunan çözüm kız ortaokulları... Saldırı da tam buradan. Küçücük çocuklarımızı kadınlaştıran saldırıya aynı pencereden bakarak sözde çözümler aranıyor. Onlar çocuk. Birlikte oyun oynarken, aynı sıraları paylaşırken, birlikte ödev yaparken bunları düşünmüyorlar. Örneğin, Mabel Matiz’in şarkısı erkeğin erkeğe cinsel arzusundan bahsediyor. Kız ortaokulları çözümünüz bunu nasıl engelleyecek?

Yeni bir insan yaratılmaya çalışılıyor. Çocuklarımız, Batı dayatması neoliberal kültürün, çürümüş, kokuşmuş saldırılarıyla dönüştürülmeye çalışılıyor. Gençlik, insanın hazdan ibaret bir canlı olduğuna inandırılıyor. Manifest grubu üyeleri kızlarımız da sistemin pençesine düşürülmüş, hapsedilmiş, kolay yoldan para kazanmak için onlardan isteneni yapan, aslında hayatlarında, kültürlerinde olmayan bir dayatmanın kurbanıdırlar.

-Çözüm nedir?

Emperyalizmin, topuyla, tüfeğiyle ezemediği ulus devletleri ideolojik bombardıman altında tutuyor. Biz bugün bunu yaşıyoruz. Biz, emperyalizmin kültürel saldırılarına karşı gelecek nesilleri korumak zorundayız. Atlantik sistemine bağlı kalanlar, kendine yabancılaşır ve ABD küreselcilerinin emperyalist çıkarlarına teslim olur. Örneğin, Nato’ya bağlılık sadece askeri alanda değil, kültürel alan için de bağlılık getiriyor. Nato’nun stratejik eylem planının içinde LGBT ideolojisini yaymak da var. Hatırlanırsa, Onur haftalarında birçok Nato üssüne gökkuşağı bayrakları asılıyor. Nato’ya üyelik LGBT ideolojisinin yaygınlaşmasını da beraberinde getiriyor. Yüzbinlerce çocuğun katili Nato, katledemediği gençliği de neoliberal bombalarıyla zehirliyor.

Son 20 yılda Batı’nın yoz ve çürümüş kültür saldırganlığı zirveye çıktı. Hükümet bunu sadece dini hassasiyetlerimizi öne çıkararak çözemez. İktidarın öncelikle bunu görmesi gerekiyor. Bulunan çözüm kız ortaokullarının açılması olamaz. Bizim ihtiyacımız kız çocuklarımızı, erkek çocuklarımızı ayrıştırarak, onlara cinsiyetleri temelinde bakarak yine Batı’nın önümüze koyduğu ayrıştırmaları değil, milli bir seferberlik başlatarak çocuklarımıza milli değerlerimizi, kültürel köklerini öğretmektir. Çocukları korumak öncelikle devletin görevidir. Anayasamızın 41. Maddesi, “Aile, Türk toplumunun temelidir.” der ve devam eder: “ Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” der. Yine Anayasamızın 58. Maddesinde, Devlet, İstiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin, müsbet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı, yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” der.

Devletin bu görevini yerine getirip, sorumluluğu ailelerin üzerine yıkmaması gerekir. Etkin yasaların yanında, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın bu yoz kültüre karşı harekete geçirmesi gerekir. Buna uygun yasalar geliştirmesi gerekir. Çocuklarımızı emperyalizmin saldırganlığından korumak için her türlü tedbiri alması gerekir ve acilen kültür seferberliği başlatmalıdır. Yozlaşmayı yaygınlaştıran belediyeler ve kurumlara gerekli yasaklar getirilmelidir. Bugün okullarımızda sanat dersleri neredeyse yok. Sanata, spora hatta kitap okumaya boş vakit değerlendirme araçları gözüyle bakılıyor. Sistem ailelere de bunu öğretiyor. Oysa bu eğitimler gençliğin şekillenmesinde en önemli rolü oynuyor. Gençliğimizin ellerine tutuşturulan kitaplar Batı’dan çeviri veya kopya edilmiş kitaplar, o kitaplarda tamamen Batı kültürüne hayranlık pekiştiriliyor, aile bağları koparılıyor. Kitaplar mutlaka denetlenmeli ve bu kitapların yerine kendi edebiyatları konulmalı. Diplomalı işsizler ordusu yarattık. Gençlerimiz plansız ve Batı’ya bağımlı ekonomi programı nedeniyle üretimden koparıldı. Adeta kolay yoldan para kazanmaya, uyuşturucuya zorla itiliyorlar. Çocuklarımızı biz yetiştirmez isek, onları değerlerinden koparan önlemleri almazsak, üretimden koparırsak emperyalizmin neoliberal kültürünün pençesine düştüklerini görüyoruz. O nedenle yozlaşma ile mücadele vatan mücadelesidir! Bu bir milli davadır. Köklü bir çözüm şart.

Manifest