26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hasan Bülent Kahraman’ın gecesi ve gündüzü

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman 19 Temmuz’da gazetenin pazar ekindeki köşesinde Attila İlhan’a dair bir yazı kaleme aldı. Başlık, “Hangi Attila İlhan?”. Kahraman, 1980’lerin başından itibaren yakından tanıdığı Attila İlhan’ın düşün dünyası hakkında değerlendirmeler yapıyor, “Keşke hep edebiyatçı kalsaydı” dediği yazarın geçirdiğini iddia ettiği dönüşümleri, alafrangalık-alaturkalık evrelerini, görüşmelerini, birlikte yedik içtiklerini vb. anlatıyor. “Gelmiş geçmiş en büyük romancı muhayyilesiydi, Türk şiirini birkaç kere değiştirdi, çağının bütün artistik oluşumunu yakalamıştı” cümlesi, bu faslın özeti sayılabilir. Ama bir de diğer fasıl var... Sonra ilişki kopmuş, daha doğrusu Hasan Bülent Kahraman’ın gerçeğe sadakatle vurguladığı üzere, 1996 sonrasında Attila İlhan “görüşmek istememiş”. Bu döneme ve devamına ilişkin olarak da Attila İlhan’ın küreselleşme karşıtlığının, “Parola vatan, işareti namus” deyişinin ve milliciliğinin üzerinde durarak cenazesini ulusalcı kesimin sırtlamasına kadar uzanıyor Kahraman. “Beni de eleştiren şeyler söyledi” diyor ve kendisi hakkında şu cümleyi kuruyor: “Ben de ne diyorsam onu söylüyordum.” Açıkçası, epeyce sorunlu, Attila İlhan’ı ve Hasan Bülent Kahraman’ı tanımayanlar ya da yeterince tanımayanlar için yanlış anlamalara yol açabilecek bir cümle bu. Sanki Kahraman tüm o yıllar boyunca savunduğu görüşlerinde ısrar etmiş, İlhan ise birden “katılaşarak”, küreselleşme karşıtı olmaya karar vererek apayrı şeyler söylemeye başlamış... Oysa durumun tam tersi olduğu, Hasan Bülent Kahraman’ın abartılı bir Attila İlhan hayranlığından ve ulusalcı sayılabilecek görüşlerinden vazgeçip, her anlamda küreselleşmeci-neoliberal zemine kaydığı biliniyor. Yani, “Ne diyorsam onu söylüyordum”, en hafif deyimle yanlış bir ifade. Keşke, “Şimdi ne söylüyorsam, onları söylemeye başlamıştım” falan deseydi.
ŞİZOFRENİK BİR YAŞANTI Hasan Bülent Kahraman’ın yazısını okuyunca, ister istemez “Attila İlhan’a Edebiyat Dünyasından Mektuplar” adlı, zamanında çok gürültü koparmış kitabın sayfalarını karıştırdım. Belgin Sarmaşık’ın derlediği, Şubat 2001’de Otopsi Yayınları’nca sunulan 384 sayfalık kitap, Sevgi Soysal’dan Doğan Hızlan’a, Çetin Altan’dan Selim İleri’ye, Özdemir İnce’den Hilmi Yavuz’a, Cemal Süreya’dan Buket Uzuner’e, toplam 43 edebiyatçının çeşitli tarihlerde Attila İlhan’a yazdığı mektupları içeriyor. Hasan Bülent Kahraman’ın da 1981-1995 yılları arasında yazdığı mektuplardan 14’üne yer verilmiş. Birkaçından bazı satırları aynen aktarayım: “Sizi tanıdıktan sonra herkesin yaşamında gözünün önündeki perdeyi yırtan, her şeyine karşın, önüne yeni ufuklar açan bir ‘yol göstericinin’ olduğunu anladım. Büyüklüğüne, hakkına, emeğine olan borcu ödemenin de olanağı yok, bu kişinin ne yazık ki. Şimdi aylar sonra bir başka kentten, bunca zamandır sizi görememenin özlemi ve acısıyla yazarken... Sanırım o gün kurtulduğunuz gevezeliğimin rahatsızlığını, bu satırlarda yaşadınız. Affetmenizi ve lütfedip iki satır yazmanızı büyüklüğünüzden ve himmetinizden istirham ediyorum, iyilikler, sağlıklar dileyerek ellerinizden öpüyorum, aziz ağabeyim.” “Siz Ankara’dayken en büyük mutluluğum ziyaretinize gelmekti. Anlaşılıyor ki lütfedip mahrum bırakmazsanız kulunuz aynı mutluluğu şimdi mektuplarınızda yaşayacak.” “Ben diyorum ki bir yanda Türk edebiyatı ve düşünce dünyası var, bir yanda yalnızca Attila İlhan. Daha önce de belirttiğim gibi, sizi tanımış olmayı ve size oturup bu mektubu yazabiliyor olmayı yaşantımın en büyük hazlarından birisi diye değerlendiriyorum.” “Sevgili Attila Ağabey, bunların dışında... Benim gitgide şizofrenik bir yaşantım oldu. Gündüz başka, gece başka. Nerdeyse Dr. Jeckyl, Mr. Hyde’ı bünyemde topladım. Şikayetçi değilim, hatta yorgunluk dışında hoşuma gittiğini bile söyleyebilirim.” Şimdi “Hangi Hasan Bülent Kahraman?” diye sormazsak olmaz... Evet, “şizofrenik” demeyeyim ama gerçekten de gündüz başka gece başkadır kimi aydınlarımız, üstelik bu hoşlarına da gider.