ABD felsefesi: Konuşma, soyun yoksa ...!

Patriot (Vatansever) filminde arz edilen aile dayanışması, aile şerefi, bireysel özgürlük, cesaret, onur, hürriyet aşkı, ibadet hürriyeti, zulme başkaldırı, hangi kökten ve renkten gelirse gelsin yaratandan dolayı insanı hayatın merkezine koyma, kanla, gözyaşı ile emek ile örülen ve baştacı edilen Amerikan bayrağına akan sevgi ve saygının yurdu. Karanlık Avrupa’dan aydınlık Amerikan çağını müjdeleyen yeni dünya.

Bu değerlerin her sene sahnelendiği Kuzey-Doğu ABD vilayetleri, Atlantik Okyanusu boyunca ABD’yi kuran ilk 13 vilayetin en önemli coğrafyası. ABD’nin ilk First Lady’si ve devleti kuran en dinamik liderlerin mekânı. Hürriyete susamış, bu uğurda can vermiş insanların yurdu. Felsefe, tıp, ilim, sanayi, tarım ve ticaret erbabının katkılarıyla şahlanan ABD’nin motor vilayetleri. Köleliğe karşı özgür ticareti ve hukukun üstünlüğünü savunan, bağımsız, hür ve dirayetli olmak için tek millet tek devlet ve tek bayrak şiarını kanla yazmış bir coğrafya.

‘POTANSİYEL TEHLİKE’

Şüphesiz ABD’yi kuran tüm 13 vilayette büyük devrimci isimler vardı. Amma ve lakin Boston kenti onlarca devrimcisi ile Amerika devrimine ilham olmuş en önemli mekândı. Kızım bu toprakta doğdu. Eczacı kızım okulunu geçen ay tamamlayınca damadım ona güzel bir sürpriz hazırlamış. 6 sene görmediği dedesi ve Amerika’da 1 yıldır uzak olduğu annesi ile tatil yapması için Amerika’ya bilet rezervasyonu yapmış. Şam, Lübnan, Katar ve en nihayet 13 saat uçak yolculuğu ardından Boston havalimanına ulaşır. Girişte hiçbir sorun yaşamaz.

Dönüşte özel olarak kenara alınır. Daha önceden, özellikle “terörist yatağı” Ortadoğu’ya gidecek yolcuların, kimlik bilgileri güvenlik birimleri tarafından havalimanı görevlilerine ulaştırılır. Kızımın bileti Beyrut’adır. Ancak pasaportunda onlarca Suriye ve Türkiye’ye giriş-çıkış damgaları vardır. Mal bulmuş mağribi misali bu şahsın “potansiyel tehlike” olabileceği ihtimali bildirilir.

AMERİKA’NIN NAZİ MEMURLARI

ABD kutsal değerlerine düşman Suriye ve potansiyel düşman Türkiye arasında mekik dokuyan bir ABD vatandaşı tehdit ve tehlike kaynağı olabilir. Etrafı aç sırtlan misali yüzlerinde meymenet olmayan güvenlik görevlisi kadınlar tarafından kuşatılır. Götürüldüğü odada uçağa teslim ettiği bavullarını görmüş. “Hiçbir şey söyleme hakkına sahip değilsin. İtiraz hakkın yok. Ülkemiz ciddi bir güvenlik tehdidi altında. İtaat etmezsen seni gözaltına alırız. Mukavemet eder ve her söyleneni yapmazsan buradan Beyrut’a değil mahkemeye gidersin. Ben güvenliğim istediğim gibi konuşma hakkına sahibim. Soyun ve duvarın dibine git” demiş Amerika’nın Nazi güvenlik memurları.

Suriye’de, Lübnan’da, Türkiye’de ne yaptığı, neden o ülkeleri ABD’ye tercih ettiğini ve daha nice güvenlik sorularına muhatap kalmış. Uzun saçları arasına silah veya patlayıcı saklama ihtimaline karşı saçı taranmış. Bavullar yere dökülmüş. İçindeki her parça didik didik aranmış. Bavullar elle ve cihazla tetkik dilmiş. Fotoğraf makinesi, telefon, kompüter gibi elektronik eşyaları önce çöpe atıyorlar. Beraber götürmesine izin vermiyorlar Annesine teslim ediyorlar.

DEVRİMCİ KENTTE FAŞİST YÜZ

Kızımın öfkeli gözlerinden yaşlar dökülüyor. Dünya’yı ama özellikle bölgemizi yalanlarla yakan Amerika’nın faşist yüzüne “devrimci kent” Boston’da şahit oluyor. Sabırlı ve latif sözlü kızım “artık yeter” diye haykırmış. Oda buz kesmiş. “Ben güvenliğim istediğim gibi konuşma ve davranma hakkına sahibim sus yoksa...!” demişler ama işlerini de daha hızlı yapmışlar.

ARTIK YETER!

ABD Ankara Büyükelçisi John Baas Efendi uygun görüp seçtiği bazı Türk milletvekillerini, “ABD’de yapılacak demokratik seçimi yerinde görmek” için Amerika’ya davete etmişti. Clinton sevici John Baas, Trump seçilince hayal kırıklığı yaşamış olmalı. Yerine atanacak büyükelçi Türk gazeteci ve siyasilerini artık “devrim ve hürriyet abidesi” Boston ve New York havalimanlarını yerinde görmek için davet eder.

Terör estirdikleri Ortadoğu’ya giden yolculara yapılan gayri ahlaki ve insan onurunu ayaklar altına alan muameleyi yerinde ziyaret ederler. Amerika halkı bu mafya sistemini ve onun bataklığında terbiye edilen şizofren memurlarını ıslah etmeden “artık yeter...!” deyip hadlerini bildirmeden, ABD’yi bu çöküntüden kimse kurtaramaz.