26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Edebiyatın kanatlandırıcı gücü

Feridun Andaç

Feridun Andaç

Eski Yazar

A+ A-

2016’DA EDEBİYAT: (II)

Umberto Eco’nun Dante’ye / yapıtına yüklediği anlam yerindedir. Dilbirliği, halk dilini edebiyata taşımanın ötesinde “yalın düzyazı”nın önünü açması önemli. O başlama noktası, öncelikle İtalyan okurunu Manzoni’den Svevo’ya, Moravia’dan Calvino’ya taşır.

“Edebiyat, dili biçimlendirmeye katkıda bulunurken kimlik ve topluluk yaratır,” diyor, Eco. Doğrudur da.

Tanzimatçılarla başlayan sürecin Cumhuriyet dönemi edebiyatına uzanan çizgisinde bunun etkin / özgün örneklerini kuşaklar bağlamında gördük.

Öyle ki; “erken Cumhuriyet” dönemi diye nitelendirdiğimiz süreçte Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar gibi yazarların “yalın düzyazı”nın kurucuları olmasını yabana atmamak gerekir.

Hatırlayalım “Genç Kalemler” dergisinin çıkışını. Oradaki dil/edebiyat yazılarını. Daha sonraları “Kadro”, “Ülkü” dergilerinde de bu özellik öne çıkmıştır.

Her ulusun “kurucu yazar”ları vardır. Dilin birliğini sağlayıp edebiyatın kuruluşuna katkıda bulunan.

Bizde de Yunus Emre’siz bir dil, edebiyat düşünülebilir mi? Ya Dede Korkut’suz, Evliya Çelebi’siz?

Onların ardından gelen süreçlerdeki şairleri, yazarları, anlatıcıları hatırlayalım.

KÖTÜ ÇOCUK’ OKUYAN GENÇLİK!

Bir kitap fuarında dikkatimi çekmişti. Çekmemesi de mümkün değildi! Zira imza için uzayıp giden sırayı oluşturan 16-17 yaşlarındaki gençler, ellerinde “Kötü Çocuk” kitabı, kaynaşıp duruyor, heyecanla birbirleriyle konuşuyorlar.

Dayanamayıp yanlarına gidiyor, Büşra Küçük’ü soruyorum önce. Ardından neden okuduklarını anlatan cümleler sıralanıyor.

Onun “Wattpad”ta yazdıklarının”genç-kurgu” denilerek kitaba dönüştürülmesi bir “vak’a”!

“Dünyanın en büyük ücretsiz kitap ve hikâye topluluğu...” denilerek sunuluyor “Wattpad”.

Bu mecranın boyutu /içeriğine bakınca, gençliğin neleri/niçin/neden okuduğunu az-çok anlayabiliyoruz.

Çıkış noktasında “okumak” var. Bunu yadsıyamayız. Ama yönlendirilemeyen bu “enerji” işte “kötü çocuk”ları doğuruyor!

Kendi hikâyelerini yazmak, anlatmak; başkalarının hikâyelerini (daha çok da özel yaşantılarını) merak etmek...

Görsel çağın kaçınılmazlarından bu da.

ÖZGÜRLEŞME MECRASI MI?

“Wattpad” için, bakın Margaret Atwood ne diyor: “Wattpad kapıları açar ve kapıların kapalı, görüşün sınırlı olduğu yerlerde bakış açısını genişletir.”

Özgürleşme mecrası denebilir. İşlenen temalara, anlatılanlara bakınca öyle...

Gene de, son birkaç yıldır sayısal olarak artış gösteren edebiyat dergileri ne kadar yeni okur / yeni yazar kazandırdı bu tartışılır düzeyde. Sanal ortamın gücü sanki bunun önünü

alıyor!

Her iki alanda da yazıdaki dilin gücü/etkisi, özeni yitirilmiş durumda. Dil bilinci olmadan yazılan “metin”leri okunur görmeyi ise edebiyat adına bir kayıt olarak almamak gerekir diye düşünüyorum.

Kurgusal hakikati gerçekleştirebilmek için yazınsal hakikati bilmek gerekir. Yani, edebî bilinç / edebî bellek... Umberto Eco’yu Dante’ye götürüp, düşündüren de budur.

Yazma bilgisini, bilincini kendinden başlatan bir ülkenin çocuklarının ortaya çıkardıkları kitapları “genç-kurgu” ya da “hiper-metin” olarak almak güçtür. Daha da üzücü olanı, dil bilinci olmadan yazılan her şey kısa bir süre sonra çöp sepetindeki yerini alır ne yazık ki!

İşte bu yüzden edebiyatın kanatlandırıcı gücünün edebiyat/sanat eğitiminden geçtiğini anlamak/anlatmak gerekir her daim. Bir çocuğun eline iPad’i verip oyalamakla, ekran başında gezinmesine göz yummak arasında bir fark yoktur...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları