10 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

1913, Batı Trakya Türk Hükümeti

Tuğrul Kihtir

Tuğrul Kihtir

Eski Yazar

A+ A-
1912-1913 Balkan Savaşları sona ermiş, bir milyon Türk hayatını kaybetmiş, 400 bini de her şeylerini geride bırakarak Anadolu’ya göç etmişti. Osmanlı devleti Balkanlardaki 176 bin kilometrekare toprağının 167 bin kilometrekaresini, 7.8 milyon nüfusunun da 6.6 milyonunu kaybetmişti. Ordunun asker kaybı da ayrıca 100 bindi. Sonunda Bükreş’te on gün süren görüşmeler sonrasında 10 Ağustos 1913 günü Balkan Savaşlarını sona erdiren Bükreş Barış Antlaşması imzalandı.
1913 yılındaki İkinci Balkan Savaşı sırasında Edirne 22 Temmuz 1913 günü Bulgarlardan geri alındıktan sonra öncü birlikler Meriç Nehri’ni geçerek Batı Trakya’ya da girmişler ve Edirne’nin otuz kilometre kadar batısındaki Dimetoka’yı da aynı gün geri almışlardı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın gönüllü çeteleri de Batı Trakya’yı Bulgarlardan geri alma işine koyulmuşlardı. Dış güçlerin dur demesine rağmen ilerleyerek Edirne’yi alan Yarbay Enver Bey, Batı Trakya’ya da çete savaşı yapacak subaylar gönderiyordu.
1913, Batı Trakya Türk Hükümeti - Resim : 1
Birinci Balkan Savaşı dört Balkan ülkesi tarafından Osmanlı’ya karşı yapılmış, ancak kazanımlarını yeterli bulmayan Bulgarlar, İkinci Balkan Savaşı’nı çıkarmışlardı. Bilakis işler umdukları gibi gitmemiş, “Büyük Bulgaristan” hayali gerçekleşemediği gibi, ciddi kayıplara uğramışlardı. Bulgaristan’a artık Makedonya’dan sadece bölgenin güneydoğu kısmında küçük bir alan ile Kuzey Ege kıyılarında İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç kalmıştı. Bulgarlar üç cephede Sırp, Yunan ve Romen orduları ile savaştıklarından, Trakya’yı ancak çete savaşlarıyla savunabiliyorlardı. İttihat ve Terakki’nin Teşkilat-ı Mahsusa güçleri ile Bulgar çeteleri arasındaki çarpışmalar kıran kırana geçiyor ve Bulgarlar adım adım geri çekiliyordu.
Bükreş’te Balkan Savaşlarını sona erdiren görüşmelere Osmanlılar, dahil bile edilmemiş, kendilerine konularını daha sonra Bulgarlarla görüşmeleri tavsiye edilmişti. Gelinen bu noktada Türklerin de boş duracak hali yoktu. Zaten ordu içinde Batı Trakya Türklerini korumak ve kaybedilen toprakları geri almak için epeydir planlar yapılmaktaydı.
BATI TRAKYA TÜRK HÜKÜMETİ KURULUYOR
15 Ağustos’ta Yarbay Enver Bey tarafından gönderilen Teşkilat-ı Mahsusa gönüllüler müfrezesi, Kuşçubaşı Eşref komutasında onbeş gün içinde Koşukavak (Krumovgrad), Mestanlı (Momçilgrad), Kırcali (Kardzhali), Gümülcine (Komotini), İskeçe’yi (Xanthi) Bulgarlardan geri aldı. Türkler yaklaşık altı yüzyıllık vatanları Batı Trakya’ya on aylık bir ayrılıktan sonra yeniden sahip olmuşlardı. Yunanlarla tekrar komşu olmuşlar ve Bulgarların da Ege Denizi ile bağlantısını kesmişlerdi.
Aslında her şey yolunda gidiyordu. Çünkü Yunanlar da zaten Bulgarlar yerine kendilerine Türkleri komşu olarak tercih ediyorlardı. Burada yeni bir Türk devleti kurulmasını memnuniyetle karşılamışlar, hatta askeri yardım sözü vermişlerdi. Bununla da yetinmeyip Bulgarlardan yeni almış oldukları Dedeağaç’ı da 29 Eylül’de Batı Trakya’daki yeni Türk hükümetine devredeceklerdi. Bölge halkının çoğunluğu hâlâ Türk’tü ve önemli sayıda Yunanlı da vardı. Yunanlar, eğer bölgeye Bulgarlar hakim olursa, onları yok edeceğinden veya büyük baskı altında tutacağından çekiniyorlardı. Türk Osmanlı sisteminde ise böyle bir baskı yoktu.
Batı Trakya topraklarında 1 Eylül 1913 tarihinde “Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi” (Batı Trakya Geçici Türk Hükümeti) adlı yeni bir Türk Hükümeti kuruldu. Merkezi Gümülcine olan bu yeni hükümetin coğrafyası doğuda Dedeağaç ile batıda Kavala arasında kalan toprakları, içinde İskeçe ve Gümülcine de dahil olacak şekilde kapsıyordu. Batı Trakya Geçici Hükümeti’nin Başkanı ve aynı zamanda Genelkurmay Başkanı Kıdemli Yüzbaşı Süleyman Askeri Bey, Kuvvayi Milliye Genel Müfettişi de Eşref Kuşçubaşı Bey oldu.
İSTANBUL HÜKÜMETİ DURUMU KABUL ETMİYOR
Ancak Batı Trakya’da bir hükümet kurulması İstanbul Hükümeti’nde büyük bir tedirginliğe neden oldu. Mücadeleyi verenlere yurda dönmeleri için çağrı yapıldı. Batı Trakya Geçici Hükümeti’nin yöneticileri bu çağrıya 25 Eylül tarihinde bağımsızlık ilan ederek karşılık verdiler ve hükümetin adını da “Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi” (Batı Trakya Bağımsız Hükümeti) olarak değiştirdiler. Geri dönmek demek, bu toprakları tekrar Bulgarlara bırakmak olacaktı.
Birkaç gün sonra ise 29 Eylül’de Osmanlılar ile Bulgarlar arasında İstanbul Antlaşması imzalandı. Buna göre Edirne ve Dimetoka Osmanlılarda kalırken, Batı Trakya ve Rodop bölgeleri Bulgaristan’a bırakıldı. Zaten 10 Ağustos Bükreş Antlaşması ile de Batı Trakya’daki Dedeağaç, Gümülcine ve İskeçe şehirleri ile hemen kuzeyindeki Rodop bölgesi Bulgaristan’ın olmuştu. Dolayısıyla Batı Trakya’daki yeni bağımsız hükümetin varlığı hem Bükreş Antlaşması’na hem de İstanbul Anlaşmasına ters bir durum teşkil ediyordu.
Batı Trakya Bağımsız Türk Hükümeti, Bulgarlarla 29 Eylül 1913’de yapılan İstanbul Anlaşması’nı tanımadığını bildirdi. Batı Trakya’da sınırları ve hatta bayrağı bile belli olan bu yeni Türk hükümeti, bölgede teşkilatını kurmuş ve ayrıca 30 bin kişilik bir savunma gücü de oluşturmuştu. Gelinen bu noktada Bulgarlar Ekim ayı başlarından itibaren Batı Trakya’da sınıra asker yığmaya başladılar. Durum giderek gerginleşiyordu ve yeni bir savaş her an patlak verebilirdi.
Yunanistan, İstanbul’daki Osmanlı hükümetinden Batı Trakya’yı Bulgaristan’a bırakmamasını istiyordu. Harbiye Nazırı Ahmed İzzet Paşa da böyle düşünüyordu. Ona göre de Batı Trakya’nın boşaltılıp Bulgaristan’a verilmesi için zorlayıcı bir sebep yoktu. Batı Trakya zaten hâlâ Türk askerlerinin kontrolü altındaydı ve halkın büyük kısmı da Türk’tü. Sınırın Meriç Nehri ve Dimetoka’dan değil de İskeçe’deki Karasu-Mesta Nehri’nden çizilmesi için Ahmed İzzet Paşa çok direndi. Fakat Sadrazam Said Halim Paşa ve kabinesinin sivil bakanları böyle düşünmüyordu. Kendileri de İttihatçi olmalarına rağmen ve Batı Trakya’daki hükümeti Yarbay Enver Bey’in gönderdiği Teşkilat-ı Mahsusacılar kurmuş olmasına rağmen. İstanbul hükümetine göre Osmanlı ordusunun başka büyük bir savaşı çıkaracak hali kalmamıştı. Ayrıca ordu, Balkan Savaşlarını ve dolayısıyla Adriyatik’ten İstanbul önlerine kadar bütün Balkanları iki aydan kısa bir sürede kaybetmişti ve güçsüzdü. Hâlâ çok sayıda askeri olan Bulgaristan ile yeni bir savaş göze alınamazdı.
Sonunda Bahriye Nazırı Cemal Bey, 29 Eylül İstanbul Anlaşması’nın şartlarının uygulanabilmesi için Ekim ayında acilen Batı Trakya’ya geldi ve hükümetin yöneticileriyle görüşmelere başladı. Ancak Eşref Kuşçuoğlu Bey, Batı Trakya’daki yeni devleti Bulgarlara teslim etmeyi kabul edemiyordu. Sonunda Dahiliye Nazırı Talat Paşa da İskeçe’ye geldi. Konum olarak Cemal ve Enver Beylerin de üstündeydi.
Eşref Kuşçuoğlu Bey, Talat Paşa’ya devletini Bulgarlara kendi elleriyle teslim edemeyeceğini söyledi. Eğer istiyorsa teslimi Cemal Bey’in yapmasını teklif etti. Cemal Bey de Batı Trakya kuvvet komutanlarıyla son bir kez görüştükten sonra bölgenin teslim koşullarını Bulgar generaline iletti. Sonunda Batı Trakya Bağımsız Hükümeti 25 Ekim 1913 günü kendisini feshetti. Batı Trakya toprakları da Bahriye Nazırı Cemal Bey tarafından Bulgarlara teslim edildi.
Bütün bunlar olurken, daha üç ay önce Edirne’yi geri almış olan Yarbay Enver Bey İstanbul’da bir hastanedeydi, apandisit ameliyatı geçirmişti. Bu acil ameliyat durumu, gelişen komplikasyon nedeniyle sonrasında oldukça uzun sürdü. Yarbay Enver Bey, öncülüğünü yaptığı hareketin sonunu getiremedi. Ama sonuçta Doğu Trakya ve Edirne onun şahsi gayretleri ve “ilerlemeyi durdurun” diyen Batılı güçleri dinlemeyen öncülüğü ile kurtulmuştu. Belki de Yarbay Enver Bey’in geçirdiği acil ameliyat ve uzayan iyileşme dönemi Batı Trakya’nın kaybedilmesiyle sonuçlanmıştı, bilinmez.