21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD Suriye’ye saldırı bahanesini buldu

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

Bilindiği üzere 4 Nisan sabahı Suriye İdlip’de kimyasal gaz saldırısı ile çoğu çocuk 100 kişi ölmüş ve 400 yaralı.

NBC olarak adlandırılan nükleer, biyolojik ve kimyasal toplu imha silahları uluslar arası anlaşmalarla yasaklanmıştır

Fransa ile Kutsal Roma İmparatorluğu arasında 1675 de savaşlarda zehirli kurşunların kullanımı yasaklayan Strasbourg Antlaşması dünyada kimyasal silahlara karşı yapılan ilk anlaşmadır.

Boğucu, Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların Savaşta Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin ilk uluslar arası Protokol (daha genel bilinen adıyla Cenevre Protokolü) 1925'te Cenevre'de imzalanmıştır.

Daha sonra 1989 da 149 ülkenin katılımı ile toplanan Kimyasal Silahların Kullanımı Konferansında Cenevre Protokolü yeniden teyit edildi ve bütün devletlerin kimyasal silahları kullanmaması ve kullananların suç işlemiş olacağı konusunda fikir birliğine vardı.

1993 de 187 devletin katılımı ile bütün kimyasal silahların kullanımı, geliştirilmesi, üretimi, edinilmesi, saklanması, stoklanması ve transferi yasaklandı. Devletler kimyasal silahların yok edilmesi konusunda da anlaştılar

Türkiye Büyük Millet Meclisi de 4238 sayılı kanun ile 4.4.1997 de bu anlaşmayı onaylamıştır .

Suriye ‘de bu anlaşmayı geç de olsa 2013 de kabul etmiş ve elindeki kimyasal silahların imhasına başlamıştır. Buna rağmen anlaşmalar gereği elindeki kimyasal silahları bırakın kullanmayı imha etmemiş ve depolamaya devam ediyor ise bu Suriye rejimi için büyük bir suçtur.

Peki, Suriye kendi ülkesinde ki IŞİD hedeflerini yok edeceğim diye kendi insanının da yaşadığı bir bölgeye kimyasal silah kullanabilir mi?

Suriye yönetimi topraklarını teröristlerden kurtarmak için başarılı bir şekilde ilerlerken kendi vatandaşlarının da zarar göreceği, üstelik dünyanın sert tepkisini alacağını da bilerek kimyasal silah kullanması mantıkla açıklanamaz.

İdlip’e kimyasal saldırı 4 nisan saat 06:45 sularında olmuş. Aynı gün daha öğle olmadan, ne olup bittiği araştırılmadan başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist koro harekete geçiyor Suriye’yi hatta Rusya’yı suçlamaya başlıyorlar?

Suriye yetkilileri açıklama yapıyor ve diyorlar ki “ IŞİD içerisinde bizim muhbirlerimiz var bunlar silah mevzilerini mühimmat depolarını ve karargahların yerlerini bize koordinat olarak veriyorlar ve biz de ona göre hava taarruzları ile hedefleri vuruyorduk. Ancak bu kez ya muhbirimiz satın alındı ya da yakalandı tehdit altında yanlış bilgi verdi veya yanıldı. Tarif ettiği hedef IŞİD’in kimyasal silah deposu imiş.“ Suriye iç savaşının 2011 de başladığı ve anlaşmayı da 2013 de onadığı dikkate alındığında iç savaş esnasında bu ve benzeri depoların muhaliflerin elinde olması nedeniyle imha edilip edilemediği gibi konular araştırıldıktan sonra Suriye suçlanmalıdır. Öte yandan bölgede kimyasal silah anlaşmasını kabul etmemiş bir İsrail’in de olması düşündürücüdür.

Şimdi Irak haritasına bir göz atalım.

İdlip PYD/PKK kantonu Afşin yolu üzerindedir. Suriye rejimi Rusya’nın da desteği ile ülkesini terör gruplarından temizlemek için harekete geçmiş ve son bir yılda adım adım topraklarını terör gruplarından geri almaya başlamıştır. Bu gelişmeler; BOP’un Suriye ayağının tehlikeye girmesi yönü ile başat ABD olmak üzere batılıları hayli endişelendirmiştir. Suriye kuzeyinde Musul’dan Akdeniz’e uzanacak ABD piyonu terörist Kürt devleti ve oradan geçirilecek Katar gazı ile Rusya’ya alternatif yaratılmak istenilmektedir.

İdlip olayının Suriye’nin önünü keserek BOP’nin önünü açmak ve bunun için de dünya kamu oyununun da desteğini almak için hazırlanmış bir komplo olma ihtimali yüksektir. Mazlumların koruyucusu maskesiyle ülkelere saldıran ABD Suriye’ye saldırmak için istediği fırsatı bulmuştur. 7 Nisan sabahı Suriye Rejimine ait hava alanı bombalanmıştır. Hatırlanacağı üzere Irak harekatı da “Irak’da nükleer silah tesisleri var” yalanı üzerine başlatılmıştı. Şimdi aynı senaryo tekrarlanıyor. Üstelik bu kez Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına bile gerek duyulmadan

Türkiye dış politikadaki yalpalamasının son taklasını atmış ABD peşine takılmıştır. Cumhurbaşkanı meclisi acil toplantıya çağırıp durum değerlendirmesi yapmamış. Muhalefetin görüşlerini dahi almaya gerek duymadan “ Türkiye olarak ne gerekiyorsa yaparız” açıklamasını yaparak ABD nin uluslar arası hukuksuzluğuna destek vermiştir. Türkiye bu tutumu ile ve bölgesel işbirliğinden de Astana sürecinden de kopmuş, Rusya ve İran’ı karşısına almış, yalız ve karanlık bir yola girmiştir

Unutulmamalıdır ki bu destek ile Fırat Kalkanı Harekatı kazanımlarının boşa çıkma riski vardır. Bu destek ile BOP’un Suriye ayağına destek vardır. Ve bu destek “Suriye’nin toprak bütünlüğü demek Türkiye’nin toprak bütünlüğü demektir “ sözünü bir kenara atarak Suriye’nin parçalanmasına destek vardır.

Ve bu gelişme; Türk tipi başkanlığın tek adam kararıyla ülkeyi nerelere götürebileceğinin de somut göstergesi olmuştur.