18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Afşar illeri neden kalkar ve göç eder acaba?

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Kalktı göç eyledi Afşar illeri, demiş Dadaloğlu. Hem de sürekli göç eden bir toplumun ortasından seslenmiş. Çünkü onun zamanlarında, konup göçen sadece Afşar illeri değildi. Varsaklılar, Ceritliler, Ulaşlılar ve niceleri, şu ya da bu sebepten sürekli yollardaydılar. Hatta daha Doğudaki İran’da ve Hindistan’da da herkes yollardaydı. Kimi yönetimin baskısından kaçmaktaydı, kimi de daha iyi hayat bulmak için. Anadolu’yu zaten bilmekteyiz ama bin sene önce başlayan Hindistan’daki Türk varlığı da bu tür kaçanlar ve göçenler sayesinde başlamıştı. Gazneli Mahmud’u, İltutmuş’u, Kutbettin Aybek’i, Balban’ı, Babür’ü, Ekber’i hatırlayalım. Hepsi de bu konmak-göçmek maceralarının sonucunda, kendi illerine çok yabancı olan iklimler ve dinler içinde buldular kendilerini. Ve büyük bir uyumlulukla derin kültürel izler bıraktılar oralarda.

Bunun en ilginç örneğini, daha bugün bitirdiğim Babürlüler sarayının başbakanı Bayram Han ve oğlu Abdurrahim Han-u Hana’nın, Karakoyunlular’ın Baharlı aşiretinden Türkmenlerden olup, konup-göçerek Delhi’deki Mughal İmparatorluğu’nun iki numarası haline gelmesi hikayesinde buldum. Demek ki insanoğlu, çok uzun bir süreden beri, bir göç macerası içinde yaşamakta. Anadolu bunun hikayesini en iyi anlatan topraktır zaten.

Afşar illeri neden kalkar ve göç eder acaba? - Resim : 1

MERSİN’DEN MESSİNA’YA GÖÇMEN MANZARALARI

Sözü buradan, Yunanistan açıklarında geçtiğimiz gün batan ve yüzlerce Pakistanlı ve Suriyeli göçmenin denizde boğulması ile sonuçlanan, en yeni göç hikayelerine bağlamak isterim. Nüfusunun dörtte birinin Suriyeli göçmen olduğu Mersin şehrinden bu yazıyı yazmakta olduğumu da düşününce, göç ve göçmen hikayelerinin neden aklımızın ortasında olduğu anlaşılır herhalde. Ve buradan hareket ile insan neden anayurdunu, anasını-babasını terkedip gurbet illere göç eder sorusuna, kendisi de bir uluslararası göçmen olan biri olarak cevap vermek isterim. Çünkü bugün hemen her ülkedeki insanlar, göç olgusunun sadece pratik olarak kendilerini ilgilendiren ve hep de olumsuz olan tarafına kafa yorup, işin aslını görmemeyi tercih etmekte. Öyle olunca da, ortaya koyulan çözüm diye bir olgu da bulunmamakta. Hemen her gün aynı hikayeler, birbirlerini tekrar ederek, artık insani duyarlılığımızı sıfırlayan bir duruma gelmekte.

Gelin hiç kıvırmadan ve doğrudan, en önemli ana soruyu soralım ve cevap vermeye çalışalım. Bunu yukarıda da belirttiğimiz gibi “kendisi de göçmüş, 40 sene ABD’de yaşamış ve geri dönmüş” bir göçmen olarak sormakta ve cevap aramaktayım: Bir insan neden memleketini, doğduğu yeri, anasını-babasını bırakıp, hiç bilmediği ve büyük ihtimalle düşmanca karşılanacağını bildiği bir yabancı toprağa, ölümüne de olsa göç etmeye çalışır?”

Afşar illeri neden kalkar ve göç eder acaba? - Resim : 2

ÇOK BASİT BİR GERÇEĞİ ÇÖZÜMSÜZ BİR FELAKETE DÖNÜŞTÜRMEK

Aslında bu sorunun cevabı, bazılarına göre belki de 10 adet PhD, yani doktora tezi konusu olacak kadar kapsamlıdır. Ama biz burada kendi tecrübelerimizden çıkarak en kestirmesinden bir cevap üretmeye çalışacağız. Cevabımız sade ve kesin: “Eğer kendi toprağında, dışarıda bulacağını sandığı her şeyi bulabilirse, hiç kimse gurbete gitmez! Giderse de en kısa zamanda geri döner!” Bu kadar basit ve kolayca açıklanabilir bir durum bu. Gelin bunu katmanlara ayıralım. Ama bilelim ki, tüm bu katmanlarda, yukarda belirttiğimiz gerçek kendisini hemen gösterecektir.

Ekmek için gurbete gitmek: Eğer kendi köyünde, ilinde, ülkesinde karnını doyurabiliyorsa, aklı başında olan hiç kimse, kendisini hele de ölümcül maceralara kaptırıp başka yerlere atmak çabasına girmez. Bu yurt içi göçlerde de, yurt dışı göçlerinde de böyledir. Yani ekmek nerede, insan oradadır. Ülkemizdeki köyden şehire olan iç göçleri olduğu kadar, Alamancı dediğimiz Avrupa’ya iş için giden akrabalarımızı da hatırlayalım. Onlar için de, bu ilke yüzde yüz geçerlidir. Aklı başında hiç kimse evinde yiyebileceği ekmeği, yabancı ellerde ve binbir zorlukla yemek isteyecek kadar akılsız değildir. Yani bu konudaki çözüm de, kendisini bağırarak belirtmektedir: “Herkese iş, herkese aş, herkese üretim!” Ekmek için göç etmenin sonu böyle getirilir.

Afşar illeri neden kalkar ve göç eder acaba? - Resim : 3

BATI’NIN EĞİTİM FABRİKALARINDAKİ MÜŞTERİ ÖĞRENCİLER

Eğitim için gurbete gitmek: Aynen bizim kendimizin, 40 sene önce yaptığı gibi, binlerce insan yurtdışı eğitimini hem gelecekteki ekmek kavgasında daha iyi bir pozisyona sahip olabilmek, hem de bilgiyi-görgüyü arttırmak amacı ile, Batı üniversitelerinin geliştirdiği “eğitim kapitalizminin” birer müşterisi olarak, ülkelerinin kıymetli mali varlıklarını Avrupa ve Amerika’ya aktarmanın aracısı olmaktadırlar. Bu konuda da çözüm, Batı’nın bin sene önce yaptığını, aynen bugün tekrar etmekten geçmektedir. Nasıl ki Avrupa’nın tüm önde gelen aileleri, çocuklarını müslüman Endülüs’teki Cordoba, Granada, Sevilla, Toledo üniversitelerine göndermek yerine, onlara benzeyen kurumları zaman içinde kendi ülkelerine kurarak, bu beyin ve finans göçünü tersine çevirdiler, şimdi de bu yapılabilir. Mesela, Türkiye’deki 200 üniversitenin en azından 50 tanesi, eğitim seviyesi bakımından yükseltilip Avrupa üniversitelerinin düzeyine getirilirse, her sene yurt dışına giden binlerce öğrenci ve milyonlarca dolar finansman elimizde kalabilir. Böylece “yabancı hayranlığı ve devşirilme” tehlikesi de kalkar bu öğrenci nüfus arasından.

170 ÜLKENİN İNSANI 30 ÜLKEYE NEDEN CAN ATAR?

Gelelim bu konudaki ana probleme; nasıl oluyor da yeryüzündeki 200 devletin çoğunda, yukarda bahsettiğimiz göç sorunu bir şekilde yer bulabiliyor? Afrika’nın tamamında, Uzak Doğu’nun çoğu ülkelerinde, Asya’nın ve Güney Amerika’nın hemen tüm toplumlarında, bu göç sorunu belirli seviyelerde sosyal bir felaket olarak nasıl yer alabilmekte? Bunun cevabı da, aslında üzerinde bir doktora tezi yazılması gereken karışıklıkta değildir: Önce kolonyalizm, sonra da emperyalizm bu ülkelerin hemen hepsini ekonomik, sosyal ve kültürel olarak kendisine bağladığı ve kaynaklarını yerli işbirlikçilerinin de aracılığı ile Batı’ya aktardıkları için, bu ülkeler bir türlü ayağa kalkamamakta ve göçmenliğin dünyadaki kaynaklarını oluşturmaktadırlar. Bu uluslararası sistemden kurtulabilen ülkelerde, göç diye bir sorun kalmamaktadır. Bunun en başarılı örneği de Çin Halk Cumhuriyeti’dir günümüzde. Daha yüz sene önce akın akın ABD’ye göç eden Çinliler, sosyalizmin ekonomik mucizeleri altında herkese iş ve aş sağlanınca, şimdilerde tersine bir göç akımı bile başlatmışlardır.

Afşar illeri neden kalkar ve göç eder acaba? - Resim : 4

HOLLYWOOD KURBANI OLMAK YA DA OLMAMAK

Bu noktada, Batı’nın kültürel baskısı sonucu kafası karışan kitlelerin, bu baskılardan da kurtarılması gerektiğini ifade etmek isteriz. Bu tür kültürel saldırının, Batı ile yarışabilecek bir iş ve aş seviyesine gelinse bile, oradaki hayat tarzının reklamının sürekli baskısı altında bulunan dünya insanının, kendi evinde kalmasını güçleştiren bir rol oynadığına işaret etmek gerekir. Yani Hollywood, Sosyal Medya, Instagram tarzındaki Batı araçlarının, sahte bir Batı görüntüsü konusunda hayranlık yaratıp, ülkelerin iç huzurunu bozduğunu da belirtmek gerek. Bu da göçmenliğin bir başka boyutu olarak rol oynamaktadır.

Sonuç olarak, her ülke, insanına ve doğal kaynaklarına dayanarak kendi üretim devrimlerini yaparsa, insanına aş ve iş sağlarsa, hayat seviyesini yükseltirse, hem iç göç, hem de uluslararası göç bir büyük sorun olmaktan çıkacaktır bizce. Bu çözüm önerileri, uygulanamayacak kadar basit ve inanılmaz gelse bile, işin temeli budur ve aslında başka bir çözüm yolu da yoktur. Yoksa, göç dalgaları altında sürekli şikayet eden Batı “think tank”ları, çoktan gerçekçi bir çözüm bulup önerirlerdi. Ama bizim önerilerimizin temeli anti-emperyalist ve anti-küreselci olduğu için, Batı’nın o meşhur “think-tank”larının bu tür çözüm fomüllerini kabul etmelerini beklemek zaten mümkün değildir. Onlar şikayete devam etsinler, biz üretim devrimlerimizi yapıp, insanımıza iş, aş ve insanca yaşam sağlayalım. Böylece de Dadaloğlu’muzun türküye vurduğu Afşar illeri, yeniden kalkıp göç etmesin.