20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrasya’da özgürleşmek ya da Batı’da köleleşmek

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

Ataol Behramoğlu, ülkemizin değerli bir şairi ve Rus edebiyatının başyapıtlarını dilimize kazandırmış, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir çevirmenidir. Ne yazık ki son günlerde kendisini, Meral Akşener’e açık destek veren sözlerinden dolayı tartışmaktayız. Eleştirilere karşı Behramoğlu 7 Ekim tarihli Cumhuriyet’teki yazısında yer alan Ben herhangi bir ülkeyi, devleti değil, bütünüyle Batı’yı, aydınlanma düşüncesini savunuyorum. Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorum. Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler oluşturur” sözleriyle bu duruşunu savundu.

Bu noktada Sayın Behramoğlu’na itiraz edilmesi gereken birçok nokta vardır. Bunları, Behramoğlu’nun iyi bildiği, Rusya tarihine ve Rus edebiyatına bakarak tartışmak, iki taraf içinde de verimli olabilir.

Rus edebiyatının karakteri: Batı Karşıtlığı

Rus edebiyatının en özgün yanı, Batı karşıtı bir dünya görüşüdür. Rus edebiyatının insanı sarsan, karşı konulamaz güçlü etkisi bu Batı karşıtı estetik değerlerinden gelir. Puşkin’den Gorki’ye bir yüzyıl boyunca kaleme alınan başyapıtların tartışmasız ortak noktası, Batı’nın “evrensel değerlerinin” reddedilmesidir.

Rus edebiyatının kurucusu Puşkin, 1836 tarihinde kaleme aldığı “Pindemonte” şiiriyle Batı’nın demokratik haklarından farklı, yeni bir özgürlük anlayışını dile getirir:

Şu günlerde onca kişinin başını döndüren

O meşhur haklara pek değer vermiyorum.

.....

Bambaşka, daha iyi haklar var gönlümde yatan;

Bir başka, daha iyi bir özgürlük isteğim.”

Puşkin’in şair önsezileriyle ifade ettiği duygulara, Herzen fikirsel biçim vermiştir. Herzen, Batı karşıtı estetik eğilimleri, erken bir tarihte, siyasal temelle oturtan ilk düşünürdür. Rusya’nın hem tarihsel hem de toplumsal olarak Batı’dan farkı olduğunun altını çizip, ‘Rus Sosyalizmi’ kavramı ilk kez ortaya atar. Bu kavram, Rus düşünce tarihi açısından çok önemli kavşaktır. Devrimciler, Halkçılar, Slavcılar aralarındaki tüm siyasi farklılıklara rağmen bu temel üzerinde birleşir. Çernişevski gibi radikal devrimci ile Dostoyevski gibi muhafazakar düşünürü bir araya getiren bu temeldir.

Rus yazarların Batı karşıtlığı soyut bir fikir değildi, bu karşıtlık kişiliklerinin ayrılmaz parçasıydı. Rusya’nın en “Batılı” kültürüyle yetişmiş bu insanlar Avrupa’ya gittiklerinde hissettikleri duygular aynıdır. Herzen, Avrupa’ya ilk gittiğinden Batı’nın toplumsal yozlaşmasından yakınır. Tolstoy, Paris’te Opera binasına ayak bastığında derin bir tiksinme duyar. Cezaevinden çıktıktan sonra Avrupa’ya seyahate eden Dostoyevski bile küfürler savurarak Rusya’ya döner. 3 kuşak boyunca, farklı siyasi eğilimleri olan yazarların tümünün, Avrupa’ya karşı aynı tiksinmeyi ruhlarının derinliklerinde hissetmeleri çarpıcıdır.

Behramoğlu’nun emperyalizm çağında Batı’da aradığı demokrasiye ve özgürlüğe, Rus düşünürleri iki yüzyıl önce arkasını dönmüştü. Yakasında Rousseau’nun resmini taşıyan Tolstoy’un Batı karşıtlığı çok şey anlatır. Tolstoy, Aydınlanma’yı Paris’te değil Asya’nın steplerinde aramıştı.

Avrasya’nın ‘Diriliş’i

Diğer önemli konu Avrasya tartışmasıdır. Rus yazarlar, Batı’nın değerlerini yadsırken yerine Avrasya’nın değerlerini koymuştu. Avrasya’yı belirsiz olarak tanımlayan Behramoğlu’na kendisinin çevirdiği ‘Yüzbaşının Kızı’ eserini hatırlatmak gerekmektedir. Avrasya’nın “belirsiz” coğrafyasında yaşayan Kazaklar, Tatarlar gibi ‘vahşi soylular’, Rus edebiyatında özgürlüğün gerçek temsilcileri olarak işlenmiştir. Rus yazarlar Batı’nın estetik kalıplarını bu halkların değerlerine dayanarak aşmışlardı. Puşkin’in ‘Kafkas Tutsağı’ şiirinden Tolstoy’un ‘Kazaklar’ romanına, Ilya Repin’in Volga kıyında resmettiği insanlara kadar Asya insanı yüceltilmiştir. Modern Avrupa sanatını derinden etkileyen Kandisky bile “Cengizhan’ın torunlarıyız” demişti.

Dostoyevski, ‘Bir Yazarın Günlüğü’nde, “Rusya sadece Avrupa’da değil, aynı zamanda Asya’da da...Avrupa’nın bize Asyalı barbarlar diyeceğine dair aşağılık korkumuzu bir tarafa bırakmalı ve Avrupalıdan daha çok Asyalıyız demeliyiz...Bizim için Asya hala keşfetmediğimiz Amerikamız. Asya’ya doğru giderek, yenilenmiş bir ruh ve güç artışına sahip olacağız...Avrupa’da asalak ve köleydik ama Asya’da efendi olacağız” sözleriyle bu gelenekte yerini almıştı.

Slavcı eğilimlerinden dolayı Behramoğlu, Dostoyevski’yi pek sevmez, bu sözleri belki görmezden gelebilir. Ancak radikal demokrat Herzen de aynı düşünceyi dile getirmişti. Kendisini, Roma’yı yıkan barbarlar olarak tanımlayan Herzen’e göre Rus Sosyalizmi, sadece yeni bir dünya kurmayacak, var olan Avrupa’yı da yıkarak ona yeni ve devrimci bir ruh üfleyecekti. Proudhon’a yazdığı mektupta: “Gerçek bir İskitli, bu eski dünya kendi kendisini yok ederken keyifle izliyorum ve sizin için içimde en ufak acıma duygusu bile yok” diyerek Asyalı kimliğine vurgulamıştı. Asıl kışkırtıcı olan İskitli imgesiyle Avrupa’nın yıkımı arasında kurulan bağdır.

1918’de şair Aleksandr Blok, ‘İskitler’ şiirinde, Avrupa, Rus Devrimi’ne katılmayı kabul etmezse, ona meydan okuyacağını bildirir: “Gelin savaşın! Evet, biz İskitleriz,/ Asyalı, çekik gözlü, hırslı kavim”. Rus düşüncesine karakterini veren işte bu Batı karşıtlığı ve Avrasyacı kimliğidir. Aşılması imkânsız başyapıtların arkasında bu güçlü gelenek vardır.

Savaş ve Barış

Napolyon, Moskova önlerine geldiğinde, Tolstoy ‘Savaş ve Barış’ romanında, liberal görüşlü, Batı’nın değerlerini benimseyen insanların yaşadığı trajik açmazı çarpıcı biçimde betimlemişti. Roman boyunca iki kutup karşılaştırılır: Bir tarafta vatan savaşı veren İskitli General Kutuzov diğer tarafta Napolyon’un ordularına rağmen Batı’dan şefkat bekleyen aydınlar. İki yüzyıl sonra Türk aydını, aynı çelişkinin içinde bulunmaktadır.

Bugün Amerika ile savaşırken ‘normalleşmeyi’ beklemek büyük bir hatadır. Türkiye Batı’dan kopacak endişesiyle Akşener’e kefil olmak, en muhafazakâr çizgide konumlanmak, iki yüzyıl sonra Slavcı Dostoyevski’nin bile gerisine düşmektir. Neo liberalizm Avrupa’nın başkentlerinde çökerken, emperyalizm bölgemizde yenilirken bu ılımlılık, barış çağrısı ne için, kimin için? Herzen gibi Avrupa’nın yıkılışından neden keyif alamıyorsunuz! Biz sizi savaşmaya çağırıyoruz Sayın Behramoğlu, Avrasya’da barış içinde yaşayacağımız, yeni bir uygarlık kurmak için, tıpkı Puşkin gibi: “Ilımlılık artık uygun değil/Vahşi bir İskitli gibi içmek istiyorum.”

Rus düşünürleri, Avrasya’nın uçsuz bucaksız coğrafyasında bilinmezlik, belirsizlik görmediler. Rusya’nın geleceğini Avrasya’da gördüler. Bundan dolayı Batı ile bağlarını korkusuzca koparıp attılar. Kararınızı vermelisiniz! Avrasya’nın özgürlük rüzgârı tüm coşkusuyla eserken, kendinizi bu özgürlük duygusundan mahrum bırakmayın. Özgürlük; Olenin’in başına geldiği gibi, ellerinizin arasından kaçıp gitmesin.