19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa film festivallerinin ‘NETFLIX’ mantığı mı, yerli dizi mi?

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

Geçen gün son bulan Uluslararası Rotterdam Film Festivali’ne zaman harcamaya hiç gerek yoktu!  NETFLIX mantığı Avrupa’nın tüm film festivallerine  40 yıldır egemen ama galiba aralarından en kötüsü buydu. Dünyada yüz milyonları, yoksullaştırılmış halkları ilgilendiren yüzlerce konu dokunulmadan dururken, yapımcılarının bireysel ruhsal dünyasının zavallılığını aşamayan, aynı kalıptan çıkmış kadar birbirinin benzeri bir avuç  berbat film müsveddesi!

ABD’nin ürünü olan stratejik çatışma bölgelerinde, Washington dış politikası neleri gerektiriyorsa onlara ayarlı, onlara Amerikan çıkarları doğrultusunda odaklanan, küreselci  propaganda filmleri! Ve ne yazık ki halkın vergileri çarçur ediliyor bu festivallere… Yapımcıları otel barlarında kadeh tokuşturup birbirlerine övgüler yağdırsın diye…

Bu bakımdan Rotterdam Film Festivali’nin de bu yıl, ülkemizin de bulunduğu bölgeye, yani Avrasya’ya ilgi göstermesine şaşmamak gerek. Bu ilginin asıl nedeni sanatsal değil politik!

Sanat manat bahane bu gibi festivallerde. Hollanda, Norveç gibi Washington’a daha yakın ülkelerin film festivalleri de Washingtoncu, Fransa ve Almanya gibi daha Avrupacı ülkelerin film festivalleri de daha Avrupacı oluyor.

Bu nedenle festivale kim davetli dersiniz? Tabii ki şu anda Hindistan`da yaşayan, ABD`nin  Çin`e karşı kurdurttuğu `Sürgündeki Tibet yönetimi` liderlerinden son Dalai Lama Tenzin Gyatso!  Bol Amerikan ve Kanada ödüllü sözümona ruhani lider! 

Festivalin açılış filmi Along the Way  (Yol Boyunca) ödüllü Hollandalı yönetmene ait bir filmdi. Geçen yıl ABD 20 yıldır işgal ve eziyet altında tuttuğu Afganistan’dan çekilmek zorunda kalınca oradan Avrupa’ya yönlendirilen mülteci akını, medyanın gündemine oturmuştu. Kaçanların çoğu işgalci güçlerin adamları ya da yakınlarıydı. ‘Yol Boyunca’ filmi de mülteci iki kız kardeşi konu alıyor. Türkiye-İran sınırında yaşadıkları sorunlardan sonra Midilli adasına ulaşıyorlar. 20 yıl Afganistan’da Amerikan ordusunun yaptığı işkenceleri fark etmemiş olan yönetmen, Amerika çekilince kaçan Afgan mültecilerin ‘acısına’ anlaşılan hiç duyarsız kalmamış!

Festival,  kişisel dertleriyle uğraşan bireyci, gerilim  meraklısı bir Amerikalı yönetmenin filmleriyle doldurulmuş! Zaten bu gibi festivallerin bir görevi de bu gibi tiplerden ‘tanınmış muhteşem yönetmen’ler yaratmak.  Birkaç İspanyol ve Portekiz filmi dışında festival, sanattan yine yoksundu. Zaten yine doğru dürüst film de yoktu. Aferin İspanya ve Portekiz’e!

Türkiye’den bu defa film yoktu! Acaba FETÖ ya da PKK sempatizanları geçen yıl film çeviremediler mi, anlayamadım! Çünkü öyle ‘Türk’ filmlerini cımbızla arıyor bu gibi festivaller, getirip ödül vermek için!

Türk sinemasında ve özellikle de yerli dizi film dünyasında  son yıllarda, zengin erkek-yoksul kız geleneği hızla devam ediyor. Bizim nesillerimize Orta Çağ dönemlerinden miras kalma, ‘Pamuk Prenses ve yedi Cüceler’ veya ‘Kül Kedisi Sindirella’ masallarını ya da ‘Leyla ile Mecnun’ veya ‘Ferhat ile Şirin’ masallarını hatırlayınız. Bunların da konusu zengin prensler-yoksul kızlar ya da yoksul kızın aşık olduğu yoksul gençle evlenmesini engelleyen ‘zengin prens’ ya da ‘zengin toprak ağaları’ değil miydi! Bu masal geleneği sinemamızda modern teknolojiyle halen devam ediyor!

Yeni TV dizilerimizde zengin erkek ya merhametli bir aşık, beyaz atlı prens ya da kızın aşkını engelleyen bozguncu rolünü oynuyor. Aslında çoğu yalan bir dünyayı, toz pembe, gerçek dışı ilişkilerle insanları oyalama görevini üstlenmiş olsalar da bu dizilerin çoğunda  her olumsuzluğa rağmen yine de bir sıcaklık ve dostluk  var. İnsanlığın artan dostluk ihtiyacına hitap ediyorlar. Ben bu nedenle bu yerli dizilerimizi, sanatsal açıdan olmasa da eğer uyduruk mesajlar ağır basmıyorsa sosyal açıdan yine de seviyor ve Rotterdam Film Festivali’nin egoist, emperyal acente ürünlerine tercih ediyorum. Sanat dünyasında maalesef ne günlere kaldık!

İnanmıyorsanız NETFLIX’e bakınız: Orada bol bol Amerikan SURVIVALIZM’i denilen soğukluğu, robot davranışlarını ve insan düşmanlığını göreceksiniz. SURVIVALIZM son 20 yıldır ABD’de hızla yayılan, ‘yaşamak, var olabilmek için başkasına işkence yapmak bile mübahtır’  zihniyetidir!  İkinci Dünya savaşı öncesi NAZİ Almanya’sının etkisiyle o zamanlar pompalanmış olan ‘SOSYAL DARWINIZM’ akımını anımsatır.

NETFLIX insan düşmanlığını ve bencilliği besleme aracıdır. Filmlerinin çoğu Amerika’nın dış politikasına ayarlıdır. Pazarlama aracı olarak araya bir kaç olumlu film karıştırdıkları da oluyor.

ABD,  NETFLIX aracılığıyla yeni nesilleri, yeni bir dünya savaşına ve küresel saldırganlığa uygun bir ruh haline hazırlamayı amaçlıyor. Yani bizleri, içlerinde 60’lı, 70’li yılların kaliteli sinemasını, örneğin bir ‘Il Postino’sunu,  bulamasak bile, yerli dizilerimizdeki sıcaklık ve dostluğa razı olmak zorunda bıraktılar. Olsun, bundan da memnunum.