Boğaz'ın yosununa kokar kalemim
Lygos'tu adın.
Küçük bir balıkçı köyü
Bizansiyum oldun
Emeklemeye başladığında,
Konstantinopol
Ergenlik coşkundu
İstanbul olduğunda tanıdım seni
Sevgilim şehir !
Donar mı
Senin de gece yarılarında
Ayrılığa dümen kırmış bas vapurların
Martı çığlıklarından üşüyen limanları?
Sabahlar mı
Fesleğen bakışlı evlerin
Eşiklerinde örülen hırkalarda
Binyılların bilgeliğiyle işlediğin
Türkülerin?
Düşer mi
Ayla söyleştiğin sularına?
Güvercin kanatlı simit tablalarında
Ve Galata`nın balık kokusunda
Yoğurduğun gençlik düşlerinin
Yakamozları ?
Karışır mı
Grev çadırından sızan yağmur damlalarıyla
Aygaz ocağında
Demlediğin dostluğun tadı
Çiçek pasajındaki
Ud namelerinde çağlayanlaştırıp,
Kederlendirdiğin
Rakının yudumlarına?
Öğretir mi
`Zaman` diye birşeyin var olduğunu?
Daha boynuna beyaz yaka
Üstüne siyah önlük taktığın sıralarda
Önüne koyduğun
Surların, Ayasofya`n ve Sultanahmet`in
Arar mısın sen de benim gibi
Kağıdın kilometrelerce ötesine dökülmüş
Kaküllerini
Gönderdiğin mektuplara sığar mı özürlerin?
Sarar mı
Seni de bazen
Sokak lambalarının altına
Süngü gölgelerinin düştüğü,
Gecekondu damları üzerinde birden,
Ümitleniveren gökyüzünün ışıltısının,
Hep uzaklardan geçen,
Gemilerin kıvılcımlarına karıştığı
Anlarda
Ütopyanın çaresizliği?
Boğaz`ın yosununa kokar mı kalemin?
Seninle ayni Evreni paylaşmak var ya güzelim !
Ak kağıdın içinden taşıp taşıp da yanına varabilmek !
Vapurlarında yer bulabilmek !
Masamdan saat başı adalarına kalkan
Mavi gözlüm.
Kız Kulesi önlerindeki
Dalga dalga bakışlarını
Duvarlara çevirdiğinde
Farkeder misin o anda
Ayni yıldızlara bakmakta olduğumuzu.
Birgün dönecek olursam
Apoletler taktığın o kara geceden,
Çağlar sonra...
Dokunacağım sana
Öyle bir dokunacağım ki
Geri alacağım çocukluğumu
Sokaklarındaki
Ayak izlerimi
Sevgililerimi
Sandallarındaki
Düşlerimi de
Ve hele hepsinden de önemlisi
Mezarlarımı alacağım geriye
Yokluğunu gömmek için her birine.