19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Brexit Kime Yarayacak (3)

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

İkinci bölümde Brexit`i doğuran jeopolitik koşulları ve ABD etkisini ele almıştık. Brexit devasa mülteci akınından ve bomba teröründen beslenmişti. 70 yıllık Avrupa Birliği projesini Brüksel`e kaptırmakta olduğunu farkeden ABD, AB politikasını artık adım adım `istikrarsızlaştırmaya` odaklaştırırken bu akın ve terörden yararlandı.

2015-2016 döneminde, Türkiye`nin Rusya`ya, İngiltere`nin de AB`ye karşı kışkırtılması, Washington`un tepesinde iç çatışmaya başlamış güçler açısından yeni bir anlam ve önem kazandı. ABD ve Avrupa ilişkileri, bazı karı koca boşanmalarındaki gibi zigzaglı, bazan dost bazan düşmanca, ama düşmanca yanı giderek ağır basan bir geçiş dönemine girdi.

Çok sayıda İngiliz-Amerikan tekel ve şirketi hem ABD hem İngiltere`de ortak çalışma yürüttü, birinde Trump`çı diğerinde Brexit`çi güçler finanse edildi, Brexit`i ABD tezgahladı. Sonunda Brexit referandumda kazandı ama hala uygulanamadı, İngiliz parlamentosu üç yıldır Amerikancı ve Avrupacı güçler arasında kitlendi.

Küresel stratejik sonuçlarına girmeden önce Brexit`in olası ekonomik etkilerine bir göz atalım.

BREXIT SONRASI: ZAM, İFLASLAR, İŞSİZLİK, DARALAN TİCARET...

İngiliz hükümet raporlarına göre sert Brexit halinde gıda ve temel tüketim maddeleri fiyatları yüzde 10 zamlanacak, AB ile ticarete dayalı bazı şirketler iflasa sürüklenecek ve bir çok şirket konkordato ilan edecek, Kuzey İrlanda`nın özerkliği bile kaldırılabilir ve ülke eski Belfast terörü günlerine dönebilir. Ekonomi daralacak, kriz kaçınılmaz.

İngiliz finans sektöründe sert Brexit felaketine hazırlık şimdiden başladı, AB ile ortak iş yapan kurum ve bankalar binalarını AB ülkelerine taşıyor. Örnekler: dünyanın en büyük hisse senedi alım satım şirketi MarketAxess Londra üssünü Amsterdam`a, Bank of America Avrupa bankacılığı bölümlerini Dublin`e kaydırdı, Citigroup, Morgan Stanley ve Deutsche Bank Franfurt`a, gemi sigortası devi UK P&I Club Rotterdam`a taşındılar. Finans merkezi Londra`dan AB`ye kaydırılan toplam para şimdiden 1 trilyon doları aşmış durumda! Yani Londra o geleneksel, dünya finans merkezi olma niteliğini kaybediyor.

Bu ayni zamanda Londra`da finans sektöründe çalışan 2,2 milyon insanın azalacağı anlamına geliyor. İşsizlik artacak. Şu ana kadar Londra`dan 300`e yakın finans şirketi AB ülkelerine taşınmış durumda.

Sert Brexit halinde İngiltere`nin milli gelirinin yüzde 9,3 oranında başaşağı gitmesi, konut fiyatlarının yüzde 30 ucuzlaması ve dolar karşısında sterlinin 1,30`dan 1.10`a düşmesi bekleniyor. Bu ise 2008`de ABD`de başlayan Mortage krizi günlerini anımsatıyor.

Washington`un, Brexit sonrası AB`nin boşluğunu doldurarak İngiltere`yi kalkındıracağı iddiası kuyruklu yalan! Aksine ABD kendisi kalkınacak. Sert Brexit ( No-Deal) halinde AB gümrük birliği kuralları kalkacağından ABD - İngiltere ticareti Dünya Ticaret Örgütü`nün yüksek tarifelerine göre yürüyecek, Amerikan malları kontrolsüz olarak ülke pazarına girebilecek! .

Öte yandan AB`nin kalan 27 ülkesi de Brexit`ten olumsuz etkilenecek; özellikle batı Avrupa ülkeleri! Alman sanayisinde hafif durgunluk, araba sanayisinde daralma şimdiden başladı.

Gümrük tarifelerinde yüzde 15`e varan artış fiyatlara yansıyacak. İngiltere`yle ticaret daralırken İngiliz ve AB halklarının alım gücü düşecek. AB`nin İngiliz pazarına ihracaatı şu an yılda 350 milyar avro, bu rakam yılda 45 milyar avro azalacak.

Türkiye`nin İngiltere`ye olan ihracatı da dolaylı nedenlerle 2,5 milyar euro zarar görecek ve AB`ye üyelik başvurusunun onaylanması olasılığı tamamen sıfırlanmış olacak!

İngiltere`de çalışan milyonlarca AB pasaportlu işçi para gönderemez durumda ya da dönmek zorunda bırakılırsa özellikle Doğu Avrupa ülkeleri zarar görecek. Ayrıca AB iş dünyasının Londra bankalarına borçlanması pahalılaşacak.

Brexit sonrası İngiliz katkısı kalmayınca, 2020-2024 AB bütçesinde yaklaşık 50 milyar avro açık doğuyor ve bu açığın başta Almanya diğer ülkelerce kapatılması gerekiyor. İddialı yeni yatırım ve AB ordusu planları nedeniyle zaten 300 milyar avro bütçe artışı düşleyen Brüksel için bu büyük tehdid! Üye ülkelerden homurdanmalar şimdiden yükseliyor.

İngiltere ve AB ekonomilerinde görülecek bu yavaşlama, yalnızca ABD`yi memnun etmekle kalmayacak, küresel ekonomiye de yansıyacaktır.

Ama Brexit`in ( özellikle sert Brexit`in) AB üzerindeki asıl olumsuz etkisi, onun küresel dengelerdeki stratejik rolünü sarsabilecek kadar siyasal ve askeridir!

WASHINTON`A AB STRATEJİSİNİ GÖZDEN GEÇİRTEN NEDENLER

Şubat 2014`te ABD, Avrupa`yı da yanına alarak Ukrayna`da turuncu bir devrim ve askeri darbe gerçekleştirdi! ABD`nin uzun aradan sonra yeniden küresel askeri darbeler siyasetine soyunması Ukrayna ile başlamıştır. Bu olay bir milattır ve Washington burada Suriye`nin rövanşına oynayarak Rus sınırına dayanmış, Rusya`yı Karadeniz`den atmak istemiştir. Ama Kırım Ukrayna`dan ayrılıp hemen Rusya`ya katılacaktı.

Ukrayna hamlesinin asıl amacı Avrasya ilişkilerine nifak sokmak, Rusya ve AB`yi birbirine düşürmekti. I. ve II. Dünya savasları sonralarında Wilson ve Roosevelt tarzı klasikleşmiş ABD politikasıydı. Ukrayna`yı AB`ye sokmak isteyen Brüksel önce washington`u desteklediyse de, Rusya`ya kavgalı olmaktan hoşnut değildi, Rus sınırına devasa silah yığılmasından ve Obama`nın şiddetli ambargo panından rahatsız oldu. Başta Almanya ve İtalya tepki göstererek Ukrayna ambargosunun kapsamını daralttılar.

O sırada Avrupa`da gizli telefon dinleme skandalı patlak verdi: ABD Dışişlerinde Avrasya ve Avrupa sorumlusu bakan yardımcısı Victoria Noland ile ABD Kiev büyükelçisi Pyatt arasındaki konuşmada, Noland, Ukrayna`da ABD emrindeki güçlerin hangi plana göre hareket edeceklerini açıklıyordu. Bu arada Avrupa tavrı hakkında “S….. et Avrupa`yı” diyordu!

İşte Ukrayna olayıyla birlikte ABD-AB arasındaki çelişki su yüzüne çıkmaya başladı. `Washington Rusya`yla ticaretimizi ve güvenliğimizi baltalayıcı tek yanlı kararlar alıyor` diyenler AB`de hızla çoğaldı. Avrasya`nın hızla güçlenmesi de Brüksel`in manevra alanını genişlettiğinden, ABD-AB ilişkileri yol ayrımına geldi.

Almanya ve özellikle Fransa AB`nin mevcut gevşek yapısını terkederek entegrasyonu hızlandırmasına yönelik vurguyu sıklaştırdılar. Juncker başkanlığındaki Avrupa Komisyonu, merkezi güçlendirme politikasını (entegrasyon) şu şekilde belirledi: Savunma birliği, Güvenlik birliği, Enerji birliği, Dijital birlik, Para ve Hazine birliği, Sermaye pazarı birliği.

Bu gelişme 2008 krizinden zaten yaralı çıkan ABD`yi endişelendirdi. Devlet ve burjuvazisinin önemli bir bölümü, ABD liderliğindeki 70 yıllık Atlantik Paktı`nı zayıflabilecek bir Avrupacı entegrasyon planını baltalamayı kararlaştırdı.

Evet, 70 yıldır Washington Atlantik Paktı uğruna `dost` Avrupa`yı korumuş, besleyip büyütmüştü ama yeni Avrupa öyle pek `dost` değildi ve dost olmayan, ya da dostluğu terketmeye yönelmiş tüm güçler gibi AB`nin de artık `böl ve yönet` sopasıyla konrtol altında tutulması gerekiyordu!

Bölmek, geçmişte Avrupa`yı Sovyet tehdidine karşı Trumancı birleştirme stratejisinde arabuluculuk rolü oynamış ülke hangisiyse şimdi de yine oradan başlayacaktı: İngiltere!

Trump çevresi önderliğindeki bu güçler, 2015`ten itibaren Brexit yöntemiyle AB içinde başından beri zaten Truva atı olan İngiltere`yi AB`den koparma stratejisini belirlediler. Yılanın başı daha küçükken ezilecek, karşıt ya da ara güç konumunda yeni bir küresel gücün doğması engellenecekti. Bu strateji şimdiye kadar bir dereceye kadar başarılı oldu, AB`nin dikkati üç yıldır iç sorunlara ve iç istikrarsızlığa yönlendirilerek, karar mekanizması kısmen felç edildi!

Brexit gerçekleşirse, AB`den çok büyük bir lokma kopacak, AB küçülecektir! AB ekonomisi ve küresel siyasal etkisi küçülecektir.

İngiltere`nin ayrılması Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda ve Orta Avrupa`da da yaratılan AB karşıtı Brexit benzeri ırkçı güçlere örnek oluşturacak, onları güçlendirecektir. Bu ise zaten küçülecek AB`nin kendi içinde birbirine düşmesi ve istikrarsızlaşması demektir. Böyle bir AB`nin entegrasyonu gerçekleştirmesi ve kendi ordusunu kurması hayal olur. Aksine AB parçalanıp ufalanabilir. Bu da ABD`nin bu ufak parçaları yönetme şansını arttırır, ABD yandaşı ve ABD karşıtı olmak üzere Avrupa ikiye ayrılır.

Tabii böyle bir olasılık mevcut küresel dengeler ve cepheleşmelerde çok farklı bir tablo ortaya çıkaracaktır. AB`nin gelecekte bir bütün olarak ABD`nin karşısına dikilmesi önlenir, yalnızca bazı kalan parçaları Avrasya`nın payına düşer! Stratejik hesap budur. Bu strateji Trump iktidarının `ekonomik korumacılık` anlayışıyla da örtüşmektedir. Ekonomik korumacılık zaten, geçtiğimiz yüzyılın deneyimine baktığımızda görürüz ki, kriz ve savaş öncelerine özgün bir olgudur, Kapitalizm liberal ekonomiyi sadece pastanın bollaştığı anlarda savunur.

NEOCONLAR İSE BREXIT`İ BAŞLANGIÇTA FARKLI ALGILADI!

Diğer yandan ABD`de, Trump`ın temsil ettiği tekeller ve devlet bürokrasisinin aksine, onlarca yıldır bu ülkeyi yöneten savaş zengini neoconlar Brexit`i başlangıçta farklı algıladılar ve farklı tavır aldılar. Olayı Atlantik Paktı`ndaki zayıflama ve iç çatışmanın SONUCU değil, SEBEBİ olarak gördüler ve önce karşı çıktılar.

Onlara göre Brexit AB`den daha çok, Atlantik Paktını ve lideri ABD`yi zayıflatacaktı. Olaya AB yönetimlerinde uzun yıllardır ördükleri güçlü neocon ağın içinden baktıklarından bütünü hemen farketmemişlerdi. İyimserdiler, bu ağın sayesinde yeniden NATO saflarını sıklaştırabileceklerini, batı cephesini yeniden birleştirebileceklerini sanıyorlardı. Ayrıca ABD ve AB arasındaki bu gelişmeler daha yeniydi, süreç henüz tamamlanmamış bir geçiş süreci olduğundan kafalarda net ve berrak degildi.

Kaldı ki Brexit; Suriye`de, Rusya ilişkilerinde, Suudi Arabistan yönetimi konusunda, Çin konusunda, kısaca her konuda olduğu gibi, Trump hükümetine muhalefet aracı olarak kullanılmalıydi!

Neocon strateji, ABD imparatorluk gücünün restorasyonu için Trump`ın devrilmesini şart olarak algılamaktadır. Üç yıl önce Amerikan seçim kampanyası sırasında, Trumpçı İngilizler Brexit için can havliyle uğraştıkları günlerde (26 Nisan 2016), İngiliz hükümetini ziyaret eden Obama, Downstreet`te Brexit`çileri hedef alarak şöyle diyordu:

" Leave Kampnyası ( Brexit`çiler) şimdiden ABD ile yeni bir ticaret sözleşmesinden söz ediyor! Kısa vadede böyle bir şey gerçekten yok. İngiltere olsa olsa çok arka sıralarda bekleyebilir, ABD bu konuda AB ile pazarlık içinde."

Bir diğer neocon, Hillary Clinton, ayni günlerde Trump ve Brexit`çi Farage dostluğunu hedef alan kampanya konuşmaları yapıyordu. Clinton`un baş danışmanı Jake Sullivan: " Hillary Clinton transatlantik ortaklığın tayin edici olduğuna ve ancak Avrupa`nın birliği ile bu artaklığın en güçlü olacağına inanıyor. AB içinde güçlü bir İngiltere olmasını, güçlü bir İngiliz sesi olmasını her zaman destekliyor." Clinton sonraları, Trump`ın seçilmesi ve Brexit`in kazanmasında ` Cambridege Analytica` şirketinin rolünün araştırılmasını talep edecekti.

18 Mart 2016`da neoconların Cumhuriyetçi-Bush`çu lideri senatör John McCain şöyle diyordu: "Güçlü birleşik bir Avrupa`ya ihtiyaç bugün her zamankinden fazladır. ABD, NATO ve AB içindeki İngiliz liderliğinden uzun süre yararlanmıştır... Brexit Putin`in gözünde Avrupa`yı zayıflatacaktır."

McCain stratejisi (istikrarlı, bölünmemiş Avrupa), Brüksel`in Washington`a sessizce uyduğu neocon günlere rastgelseydi, kuşkusuz ABD açısından doğru olurdu. Ama Brexit, Brüksel`in artık başka denizlere yelken açmaya yönlendiği ve McCain gibi çoğu Amerikalının bile `AB dost mu, düşman mı` sorusunu dillendirmeye başladığı 2016 yılına rastgeldi. SEBEP degil SONUÇTUR!

Anglo-Sakson dünyasının büyük bölümü `Ortaklık inceldiği yerden kopsun` diyordu! Ayrılmaya yönlenen yeni AB cezalandırılıyordu. McCain`ciler olayı önceleri algılayamadılar. ortaklığın restorasyonu hayaliyle oyalandılar! Ve Trump`a muhalefetin cazibesiyle!

AB BÜTÜNÜNE DEĞİL, `TEK TEK ÜLKEDEN ÜLKEYE` YAKLAŞIMI

Ancak neocon temsilciler şimdilerde artık İngiltere`nin AB`de kalması stratejisini savunmuyor. Kalması yönünde hiçbir girişimde bulunmuyor! Her ne kadar Brexit karşıtlığını Trump`a muhalefetin çekiciliği bakımından kullanmayı sürdürüyorlarsa da, kapsamı değişti. Yeni politikaları genelde şu yönde: İngiltere ayrılsın ama Trumpçı sert Brexit`çilerin istediği gibi değil. Brexit, ABD`nin çıkarları zedelenmeden ve AB`yi ürkütmeden yapılmalı. Sonrasında ise, AB`de kalanlar arasından hangileri ABD yanlısı ise onlar yönlendirilmelidir.

Uzun yıllar McCain Enstitüsü`nü yönetmiş ve şimdi Washington`da neocon hakimiyetindeki Carnegie Endowment for International Peace adlı düşünce kuruluşunun Avrupa Programı müdürü Erik Brattberg bu yeni politikayı şöyle dile getiriyor:

"ABD, AB`nin ne yönde evrimleşeceğini değerlendirmek ve Brexit sonrası AB içindeki ortaklarını belirlemek zorundadır. Washington`un en yakın müttefiki birliği terkederken, ABD`nin, diğer AB ülkeleri veya üye devlet grupları ile ikili anlaşmalara daha fazla yatırım yapması dönemi gelmiştir. Başka hiçbir AB ülkesi İngiltere`nin boşluğunu dolduramayacak olsa da, , kalan diğer ülkelerin ABD çıkarlarıyla buluştukları noktaları saptamak, AB`nin gelecekte seçeceği yönü etkilemeyi sürdürmek için `tek tek ülkeden ülkeye` yaklaşımını belirlemede bize yardımcı olacaktır."

'AYRIL AMA SAVUNMASINI LEHİMİZE YÖNLENDİRMEYİ SÜRDÜR!'

İngiltere şimdiye kadar AB içerisinde ABD çıkarlarını da temsil ediyordu. Ayrıca gümrük birliğinden ABD`nin de yararlanmasını sağlıyordu, yüzlerce ABD şirketi Londra`da şube açarak İngiliz mühürüyle AB`nin ticaret kolaylıklarından yararlanıyordu. Brattberg Brexit`ten ABD`nin zarar görmemesi için, Beyaz Saray`ın, Boris Johnson hükümetiyle Brüksel arasındaki pazarlıkları etkilemesini istiyor.

"Brexit sonrası, özellikle dış politika ve güvenlik konularında, AB-İngiltere arasında yakın ve ileriye yönelik `özel ilişki`yi garantilemek, Washington`un en büyük önceliği olmalıdır. ABD açısından yakın AB-İngilere işbirliğini korumak şu kritik konularda kilit önemdedir: İstihbarat, uzay, anti terörizim, güvenlik ve Rusya`ya karşı yaptırımlar. Dığer bir öncelik ise, savunma sanayisi ABD şirketleriyle son derece içiçe olan İngiltere`nin, AB ortak güvenlik ve savunma operasyonularından ve `Daimi Yapılandırılmış Ortaklık` ve `Avrupa Gelişme Fonu` gibi yeni AB girişimlerine katılımdan dışlanmamasını garantilemektir..... Trump yönetimi, güçlü AB-İngiltere ilişkisine dayalı Brexit ile meselenin sonuçlanmasının stratejik önemini kavramak için, ABD çıkarlarına yararlı sonuç alınmasını engelleyebilecek her türlü adımdan kaçınmalı, kendi tutumu konusunda çelişkili açıklamalar yapmamalı, ufkunu mevcut ticari acendasının ötesine genişletmelidir."

Yani AB bölünsün ve zayıflasın ama, aman savunması Atlantik`e bağımlılıktan çıkmasın!

Ve Brüksel artık onları doğru anlıyor:

`Savunma ve entegrasyonumuzda ABD`nin Truva atı rolüne Brexit sonrası bile devam diyorunuz! Bu ne küstahlık! Avrupa`yı bölenin Avrupa savunmasında ne işi var!`

(Devam edecek. Bir daha ki yazımızda Brexit`in olası makro stratejik ve küresel sonuçlarına değineceğiz)