Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Cemaati bu işe bulaştırma!'

Çetin Susan

Çetin Susan

Eski Yazar

A+ A-

3 Temmuz meselesi Aziz Yıldırım'ın basın toplantısıyla yine alevlendi. Belli ki yıllar yılı bitmeyecek de. Mevzuu derin, çetrefilli, netameli... Neyse ki, bazı aşamalar geride kaldı; artık "Cemaatin Fenerbahçe ile ne işi olur ki?" gibi "aptala yatan", cevabı belli sorular soran kalmadı. Edebiyattan turizme, yaşamın her alanına hava gibi sızan, kendisini "sivil-sosyal organizasyon" olarak niteleyenler, sporu niye pas geçsin ki fikri, akla yattı. Cemaatin, ısrarla işin takipçisi ve tarafı olmayı seçmesi de kanaatleri pekiştirdi. Belki kimileri de, geçmişte Beşiktaş'ın benzeri bir niyetle burun buruna geldiğini anımsadı. Meraklısı, İhsan Kalkavan'ın, Nişantaşı Kulübü üzerinden Cemaat'i adına yaptığı net açıklamaları, Aydınlık arşivinde bulabilir; geçen yıl yazmıştım.

Ama kimin arabasına binerse onun düdüğünü çalan omurgasız televizyoncu, telefonda görüşünü açıklayan konuğunu, "Hizmet hareketini bu işe bulaştırmakla, en büyük yanlışı yapıyorsun!" diye tehdit edebiliyor hâlâ. Ahmet Şık'ın "Dokunan yanar" repliğinin teyidi sanki... Görev icabı söylüyor tabii, korku dağları bekliyor, sıkıysa başka türlü konuşsun!.. Yanı başındaki, proje olarak üretilip ortalığa salınan zıpçıktının, "Tetikçilik bu ülkede yapıldı; ama artık bitti" derken bile elinin tetikte olduğunun farkında elbet.

Bu mahkemeler niye kalktı?

Geçelim bunları... Aziz Yıldırım ısrarla ve ısrarla "Biz şike yapmadık!" diyor. Ustabaşı, son "demokratikleşme" hazırlıklarından bahsederken, "28 Şubat mağdurlarına", "iade-i itibar" ve "iade-i muhakeme" yolunu açmaktan söz etti geçenlerde. Madem niyet bu; İBDA-C mahkûmlarına tanınacak haktan, "Fenerbahçe mahkûmları" da yararlansın. "Bu dava 'siyasi', bu 'mahkeme' adil değil" diyen Yıldırım ve diğerleri de, başka bir mahkemede tekrar yargılansın mesela.

Futbol kamuoyunda belirgin eğilim; birbiriyle çelişen kararlar veren taraflardan, mahkemeye itibar edip, federasyona "Bunlara zaten güvenilmez" önyargısıyla yaklaşmak. İyi de, bu "Özel Yetkili" Ağır Ceza Mahkemeleri AKP eliyle kaldırılmadı mı? Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki yargılama usulleri, kararları ağır eleştirilere uğramadı mı? Yani, Fenerbahçe, Beşiktaş yöneticileri ve diğerleri hakkındaki kararlar, mutlak âdildir denebilir mi bu durumda? Yargıtay ne diyecek, bekleyip görelim önce.

Yukarı tükürse lacivert...

UEFA ve CAS'ın yargılamalarına esas olan dosyadaki birinci delilin, polis fezlekesi olduğunu söylüyor Fenerbahçe Başkanı. İddianameyle birlikte hükmü kalmamış olan maddi hatalarla dolu fezlekeyi -üstelik sadece Fenerbahçe'yle ilgili olanını- UEFA'ya gönderen, dönemin Federasyon Genel Sekreteri, bugünün Galatasaray Yönetim Kurulu üyesi Ebru Köksal!.. Beri yanda Yıldırım'a; üzerindeki, kaynağını açıklamadığı baskılardan söz eden, Hollandalı De Telegraaf'a "Fenerbahçe bizi çok yordu" diyen bir UEFA Başkanı... Ucundaki olası milyonlarca dolarlık tazminatın yarattığı hassas dengeleri gözeten yargılamalar... Bu da işin uluslararası boyutu...

Artçı dalgalar bitmek bilmiyor, kaos kapıda, evdeki hesap çarşıya uymadı. Ustabaşı yukarı tükürse "lacivert", aşağı tükürse "bordo"... İş, 2 başkan, 20 yöneticiyle bitmiyor, arkada milyonlar var ve diğer kimliği "seçmen" olan o insanlar, kimin gerçek sorumlu olduğunu gayet iyi biliyor. Yılmaz Vural televizyonda söyledi: "Madem delil sağlam, ilk dinlemede çekecektin kenara, 'İşte dosyan burada, akıllı ol, şartlar değişti, yakarım canını!' diyecektin. İngilizler öyle yapmış, demek ki oluyor. 50 kirli yılın faturasını bir takıma çıkarırsan devamı gelir, iş kapanmaz."

Ustabaşı sus pus

Bunu beceremediler. Sorunları "sulh" yoluyla halletmek zaten tarzları değilken, bir de mazeretleri vardı kendi açılarından. İstihbarat Müsteşarı'nı ifadeye çağıranlar kadar "riskli" idi, bu soruşturmayı yürütenler de. "Örtbas" olarak değerlendirilebilecek ve ilerde karşısına dikilebilecek böyle bir kozu vermek istemedi onlara Ustabaşı. Sadece "düğmeye basma" zamanını belirleyebildi. Duygusal gelgitlerine karşın, kendini rahatlatacak sanal avantajlar yarattı. Ne kadar "egemen-tarafsız-âdil" olduğunu kanıtlayabilirdi bu süreç. Ancak mümkün mertebe, küçük, gürültüsüz ve hasarsız olmalı, geri tepme olasılığına karşı da adı ön plana çıkmamalıydı. Küçük bir ayrıntı olan, "lacivertli" tetikçiyi bulmaktaysa hiç zorlanmadı.

Bütün detaylar hesaplandı, genel seçim atlatıldı, düğmeye basıldı. Hiç yapılmamış, bıçak sırtı bir işti denenen. Ama olmadı, Discovery uzay aracı gibi yolda infilak etti proje! Saçılan parçaların kapladığı alan o kadar geniş ki, ne yapacağını bilemiyor Ustabaşı ve ekibi. Her konuda ortalarda salınırken, bu "iki uçlu" işle anılmamak için köşe bucak kaçıyor, saklanıyor. Tek kelimesini duyan yok daha!

Doktorluk, futbol yorumculuğu derken, edindiği çevreyle "komplo teorisyenliğine" de merak salan muhterem, UEFA'nın kapanmış dosyayı tekrar açmasını, "Gezi Direnişi"ne bağlamıştı. Sahi, işin merkezindeki Erzik'in bile "Kapandı" dediği dosyayı, kim/kimler açtırdı? Yatak odalarının, pencereden tencere çalanların bile peşine düşenler, bunu kurcalamayacak mı acaba?