02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cezaevlerindeki PKK karargahları!

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Nusaybin’de köşeye sıkıştırılan 25 terörist “ölmemek için” teslim olmak zorunda kalınca, iktidar medyası zafer ilan etti.
Onlara göre terör bitti; PKK dağıldı!
Oysa gerçek böyle değil.
Sadece; son ana kadar askerimize, polisimize ateş eden, bombalı tuzaklar kuran, sivil vatandaşlarımızı hayatlarından bezdiren 25 terörist teslim olmak zorunda kaldı; hepsi bu kadar!
***
Dün de yazdım; bazı salaklar, üzerlerine vazifeymiş gibi, bu teröristlerin ne kadar pişman olduklarına bizi inandırmak için adeta seferber oldu!
Onlara göre bu çocuklar (!) topluma kazandırılmalıymış...
Teslim olmaları zaten iyi niyetlerini gösteriyormuş.
Hepsi PKK’dan nefret ediyormuş...
***
H..s.tirin oradan alçak septanbazlar!
Bunlar boş sözler!
Bu katilleri bugün salıverin; 20’sinin gideceği yer yine dağ, yine PKK!
Yine silahlarını kuşanırlar ve yine askerimizi, polisimizi, kendilerine yataklık etmeyen köylüleri öldürmeye, kaldıkları yerden devam ederler!
***
Salıvermek; zaten söz konusu bile olmaz da; gelelim o 25 teröriste bundan sonra ne olacağına:
Şimdi bunların tamamına yakını tutuklanacak, cezaevine yollanacak ya...
Orada kendilerinden önce tutuklanan PKK’lılar tarafından, marşlar eşliğinde kahraman gibi karşılanacaklar.
Örgüt disiplinine girecekler ve daha da militanlaşacaklar.
Hasbelkader içeriden çıktıklarında ise tutuklandıkları günkünden çok daha vahşi ve acımasız olacaklar!
***
Çünkü, örgütün beyin yıkama faaliyetini sorunsuz ve hatta devletin koruması altında (!) sürdürdüğü, silahlı eğitim dışındaki tüm eğitim çalışmalarını en rahat yürüttüğü yerler, cezaevleri...
Dağda bile bu kadar rahat değiller!
Eğer bu katillerin yaptıklarından bir gün gerçekten pişman olmalarını istiyorsak; ne yapıp edip onların cezaevindeki örgütlülüğünü bozmalıyız!
Aynı koğuşlarda kalmalarına, birlikte zaman geçirmelerine engel olmalıyız.
Ve içerideki “örgüt düzeni”ni mutlaka kırıp, “örgüt hiyerarşisi”ni bozmalıyız...
***
Terörle mücadele sadece teröristle savaşmakla, ölmekle, öldürmekle olmaz.
Terörü besleyen tüm kaynakları kurutmak da gerekir.
Söylemesi acı da olsa, PKK terörünün günümüzdeki en büyük kaynağı, cezaevlerindeki PKK koğuşları...
Devlet, PKK’nın cezaevlerini “karargah” gibi kullanmasını önleyemediği sürece...
Dağdaki ya da şehirdeki teröristi içeri tıkmak, ona “can güvenliği” kazandırmaktan başka işe yaramaz!

ZİRVE!
AKP iktidarının kontrolüne geçen bir zamanların Fethullahçı gazetesi Zaman, dün bomba bir manşetle çıktı.
Bu habere göre Malatya’daki Zirve Yayınevi cinayetinin gizli tanığı İlker Çınar ifade değiştirmiş ve gerçeği yıllar sonra Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu müfettişlerine anlatmış.... Daha önce verdiği ifadelerle Org. Hurşit Tolon’u sanık haline getiren Çınar aynen şunları söylemiş:
“Bu olay bahane edilerek birçok kişi hapse atıldı. Davayı Ergenekon’la birleştirmek için kumpaslar kuruldu. Bu kumpasları da FETÖ’nün firari savcısı Zekeriya Öz organize etti.”
***
Yargı, gerçek hukuk devletlerinde vatandaşların güvencesidir.
Bizde ise kirli amaçları olan adamların elinde oyuncak olmuş!
Buna alet olan ve seyirci kalan tüm sözde yargı mensuplarına yazıklar olsun!

GÜNÜN SORUSU
Parti içi muhalefetin topladığı imzaları hukuka aykırı bir şekilde işleme koymayan ve aylardır, “MHP’de kongre olmayacak. Kongre taleplerini tanımıyorum” diye yırtınan Devlet Bahçeli, Yargıtay’ın kararından sonra,”Kim aday olursa, kongrede şahsımla yarışacaktır” demiş... Sorum kendisine:
Sahi, siz “şahsınızı” tanıyor musunuz?

TÜBİTAK’tan Hacı Robot!
Dünkü BirGün’ün manşetini görünce aklıma rahmetli Oktay Akbal’ın, “Önce Ekmekler Bozuldu” isimli kitabı geldi.
AKP iktidarlarının 14 yıllık “bozma, kimliksizleştirme, yok etme” operasyonları, nihayet bilim kurumu TÜBİTAK’ı da esir aldı.
Kurum artık bilime değil, resmen bilimle dalga geçmeye hizmet ediyor.
TÜBİTAK Bilim Fuarı kapsamında okullarda proje yarışmaları açılmış...
Bartın Kozcağız İmam Hatip Ortaokulu’ndaki TÜBİTAK Bilim Sergisi’nde, dua ve tatlı sözlerle yetiştirilen bitkinin daha hızlı geliştiğini iddia eden “Tatlı Kelam” adlı proje dikkatleri çekmiş.
Bingöl 100. Yıl Ortaokulu’nda ise dudakları uçuklatan bir başka projeye imza atılmış ve yedinci sınıf öğrencileri tarafından gerçekleştirilen “Hacı Robot” görücüye çıkmış.
Bu Hacı Robot, bilgisayar aracılığıyla aldığı talimatla ihram elbisesi giyip, temsili Kabe’yi tavaf ediyor ve Arafat vakfesini yapıyormuş!
***
Halkının yüzde 90’ının sadece ekmekle beslendiği bir ülkede, ekmeği bozarsanız; her şeyi bozarsınız...
Baksanıza; bu TÜBİTAK bir zamanlar gururumuzdu.
Şimdi ise gericiliğin kalesi...
Başkanını ve tüm yönetimini kınıyorum!

156+320!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Zinnet Ekinci’de:
“Abdullah Bey...
Zarrab’ı yargılayan ABD’li savcılar, Türkiye’deki 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarını da davalarına dahil edecekmiş... Acaba sizin şu Huber masraflarını da onlara mı şikayet etmeliyiz? Baksanıza; adamlar artık bizim hukukçuların yapamadığını da yapmaya soyunuyorlar!”

GÜNÜN İSYANI
Muğla Müftüsü Abdurrahman Koçak, Çaldıran’da şehit düşen Binbaşı Kıvanç Cesur’un cenaze duasında, vatandaşların ısrarına rağmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmamış... Israr artınca, çareyi mikrofonu bırakmakta bulmuş... İsyanım Müftü Koçak’a:
Mercimek tanesi kadar yüreğin varsa, dilinin atındaki baklayı çıkarsana...