21 Mayıs 2024 Salı
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cübbeli Ahmet komik mi?

Emrah Maraşo

Emrah Maraşo

Eski Yazar

A+ A-

Cübbeli Ahmet’in suçu yok. Evet yanlış duymadınız. O dürüst davranıyor ve inandıklarını, nasıl bir yaşam özlemi içinde olduğunu açıkça söylüyor. Yeri geliyor jiletle tıraş olmak haramdır açıklaması yapıyor, yeri geliyor satranç oynayanlar lanetlenmiştir diyor. Savunduğu ideoloji dünyaya nizam vermek olduğu için hayatın her alanına dair edecek bir çift lafı var.

Gazali’nin akıl düşmanlığı geleneğini temsil eden Cübbeli Ahmet’in o geleneğin mirasçısı olarak İslam uygarlığının seçkin isimlerini hedef alması son derece doğal.

Normalleştirecek miyiz?

Peki bu durumda kenara çekilip “herkesin doğrusu kendine” anlayışını mı savunacağız?

“Söyledikleri Cübbeli Ahmet’in düşünce özgürlüğü, işin içinde nasılsa şiddet yok. Bırakalım konuşsun” mu diyeceğiz?

“O da bizim renklerimizden biri, bu konuyu büyütmenin sırası mı şimdi?” diye tepki mi göstereceğiz.

Kuşkusuz siz bunların hiçbirini yapmadınız. İlk günden beri Cübbeli’nin açıklamalarını öfkeyle ve tepkiyle karşıladınız. Bu satırların yazarı da yeri geldi aynı ruh halini paylaştı. Peki sonra ne oldu? Elimizi yüzümüzü nasıl yıkayacağımızdan tuvalete girerken hangi ayağımıza öncelik vereceğimize kadar detaylı bir yaşam rehberi sunan hoca “ya ben de fazla ileri gittim” mi dedi? Elbette hayır! Dünya işlerine dini karıştıran her kişi gibi bildiklerini okumaya devam etti.

Nereden çıktı bu?

Hiç sordunuz mu kendinize bu adam hayatımıza nasıl girdi diye? İşte meselenin bam teli burada yatıyor. Cübbeli hep vardı ama son yıllarda neredeyse özel bir çabayla evlerimizin odalarına sokuldu. Akıllı telefonlarımızdan onu izler olduk. Nükteli anlatımları, komik suratı ve ses tonu güldürdü. Google’a adını yazınca “cübbeli ahmet hoca komik” ilk sırada çıktı. Bağlantılara tıklayınca “süper komik” fıkralarla kahkahalarımızı oradan oraya savurduk. Oysa anlattığı şeyler hiç de komik değildi. Ama sağolsun Habertürk gibi kanallar sayesinde halkımız inançlarına ilişkin soruları bilirkişi olarak Cübbeli’den dinledi. Orada da mütevazi, ağırbaşlı ve sempatik tavırlarıyla dikkat çekti. Doğrusu iyi bir imaj çalışmasının ürünüydü. Devasa stüdyolarda kamera uzaktan masaya doğru yaklaşıyor, hocanın gülümsemesi, sunucuların mütemadiyen attığı kahkahalar ve anlatımlarla bir oyundaki seyirciler gibi onu izliyorduk. Hocanın tipi şaka gibi olabilirdi ama duyduklarımızın hiçbiri şaka değildi. Tiyatro izledikten sonra, oyunda anlatılan gerçekliğin dağılma hissi burada söz konusu olamazdı çünkü söylediği her şey senin, benim, onun hayatına müdahale edilmesiyle ilgiliydi.

İdeolojik hegemonya dediğimiz süreç işte böyle, şıkır şıkır işledi. Onu televizyona çıkartanlar, karşısında gülmekten bayılanlar, entelektüel ciddiliğini her an “yarılmaya” hazır tombul suratlarının titreşimleriyle bir kenara bırakanlar Cübbeli’yi meşhur etti. İşte bunlar ülkenin inançlı, sade yaşayan vatandaşının bir bölümünü bu gibi adamların ağzına bakar hale getirdi. Ve biz de şimdi saçma sapan açıklamalarla boğuşmak, üzerine kafa yormak, cevap vermek zorunda kalıyoruz.

Satrancın lanetlenmesi güldürüyor mu?

Siz toplumun geniş kesimlerinde hiçbir karşılığı olmayan marjinalleri büyük bir ciddiyetle alıp günlerce onlara ekranlarda yer verdiğinizde, biz bu durumu normal karşılayıp sesimizi çıkarmadığımızda geleceğimiz nokta burası oluyor.
Ama vakit var daha. Bunları normal karşılamamak, bize normalmiş gibi dayatanları eleştirmek için vakit var. Onların da şapkalarını önüne alıp düşünmeleri, tutumlarını gözden geçirmeleri için vakit var.

Bu yazıyı kimseyi rencide etmek için yazmıyoruz. Ancak ders çıkarmak, önümüzdeki zorlu süreçlerde meleğin cinsiyeti tartışmalarına girmemek, aydınlık nesillerin yetiştirilmesi için herkesin üzerine düşen sorumluluğu bir kez daha hatırlatmak için yazıyoruz.

Çünkü satrancın kâfir işi olup lanetlenmesini hiç de komik bulmuyoruz.