16 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dünya ve Ben

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

“Ben / Ego”, varlığın korunumunu sağlayan özdirenç olarak hem madde hem enerjide kendini sürdürme, tükenirken dönüşme gücü ve edimiyle sonsuz bir olgudur; kendinde edim ve bilinçtir. Bu bilincin doğayı aşan niteliklerini üstlenmiş olarak insanın kendi dışındaki olgularla, evrenle ilişkisi, dünyada tuttuğu yer tartışılageldi. Gılgamış, evrensel varoluştaki Ben yazgısını insanın kendi için sonsuzluk arayışıyla reddederken ölümsüzlük ardında nice dönüp dolaşıp kendini yeniden ölümle belirler. Buda, ölümü bir dönüşümle sonsuzluğa katılış olarak kabullenir ki bu, maddenin ve enerjinin sakımı ilkesine de uygundur. Musa için, otuz beş bin tanrıdan sonra gelen kendi tanrısı, yokluğu ve ölümü asla kabul etmez –ne de dönüşümü benimser– bencil ruhu simgeler: Ben, Ben’im! Muhammet’e göre Ben, yaratılmışların en şereflisi, yaratanın kuludur. Prometheus, bütün bunların ötesinde, Ben’in kendini oluşturmasını seçer: Ben, tanrısal bencillikle çatışırken kendini aşıp herkes için varoluştur. Aydınlanma süreci, bu Ben’i bilinçli edimin öznesi ve varlık biçimi olarak tanımlar: Düşünüyorum, öyleyse varım –ya da tersi: varım, öyleyse düşünmeliyim; Ben, bilinçli varlıktır, öznedir. Hegel’de Ben, karanlıkta aydınlığı seçen Herakleitos’un gelecekteki biçimi ve çağının en üstün bilincidir.

BEN HEP KENDİME GİDERİM

Hegel’in çağdaşı Goethe’de Ben şeytanla ittifak halindedir: Yunus’un “bir ben vardır bende, benden içeri” dizesindeki iyimserlik, Goethe’nin trajik varoluşla ilerleyen Ben’inde, “İçindeki iki ruh” için hayatın her sunduğuna eyvallah deyiş köprüsüne varır. Ayn Rand, köprüyü kırbaç zoruyla geçmektense parayla biçimlenen Ben’i gişeye oturtur. Husserl, kazananların ölçüsüz gururu olan som Ben’le geçer oradan: Ben hep kendime giderim. Çünkü yalnızca kendime gidebilirim... Nietzsche’de Tanrı’yı öldürüp yerine geçen üstün ruhtur Ben: “Bir gün gelecek, tarih benimle belirlenecek: Benden önce, benden sonra...” William James’inki bu görkemli Ben safsatalarının hiçliğe varan köpüğüdür: “Her şey Ben’im ve her şey benim içindir.”

KENDİNE KÖR KALMAK

İşte bu gelinen noktada postmodernizm, insanı tüm bencilliğiyle kendi karadeliğinde, içgüdülerinde tüketme felsefesi olarak, paranın ayartıcı gücünü kutsayarak ona tapınmayı ereğe dönüştürür; insanın bütün gelişim yollarını tıkar: İnsan kendinin zindanıdır artık. Üstelik “Ben”le yaşam arasına teknoloji bağımlılığının ördüğü aşılmaz duvarlarla sıkışan insan, kendine dokunmaya ve kendini dokunarak görmeye bile kör kalır. İşte öylesine dokunmasız bir çağdayız. Postmodernizm, tarihsel evrimin kültürel katmanlarını birer birer silerek belleksiz toplum ve bireyler oluşturmak üzere, dijital teknolojiyle her yerde, her an denetlenebilen, tarihsel birikim ve toplumsal bilinçten yalıtılmış, birbiriyle hiçlikte eşitlenen “Ben” sürülerini yönetme felsefesiyle tarihin sonunu getirme kıyametini kapitalizme böylece bahşediyor.

MODERN KİMLİK: BAŞKALARIYLA BULUŞAN BEN

Burjuvazi, tarihin evrimini kendiyle sonlandırmayı umarken, bunun bir saplantıdan öte geçmediğini görerek, şimdi küresel oligarşinin surlarına çekilmeyi tasarlıyor. Oysa ilerici döneminde hem kendisi hem insanlık için üretici ve özgür yurttaş kimliğini bir devrimle evrensel hukuka dönüştüren burjuvazi, “Ben’den sonra tufan” çılgınlığıyla insanlığa karanlık bir yok oluş hazırlıyor. Ama bu sonuca, Marx’ın daha 1840’lardaki yanıtı şuydu: Ben, kendinde bütün tarihin içselleştiği bireydir. Bu, kendini başkalarıyla oluşturup başkalarıyla özgürleştirme ereğinin sonsuzluğuyla yüklü Ben, bugün yeniden tarihin en güçlü doğruluşunu başarmak zorundadır. Biz bir avuç aydın ve sanatçı, sessizliğin duvarlarını yıkmak gerektiğini düşünerek sorgulamak üzere işe koyuluyoruz: “İnsanlık son bunalımı nasıl aşacak? İşsizlik, yolsuzluk, salgınlar, siyasal tükenişler dünyasında çıkış nerede?”

TARTIŞMACILARA TEŞEKKÜR

Yarın Aydınlık’taki söyleşi dizimizde çok farklı alanlardan ve farklı görüşlerden aydın ve sanatçının küresel oligarşiyi sorgulayan ve yargılayan görüşlerini sergileyeceğiz. Ahmet Yıldız, Alp Hamuroğlu, Ahmet İlhan, Ali Narçın, Asım Öztürk, Aydan Ay, Berkiz Berksoy, Burçak Evren, Cavlı Çulfaz, Celal İlhan, Cengiz Gündoğdu, Ekrem Ataer, Ekrem Kahraman, Emrah Sönmezışık, Ertuğrul Erdoğan, Fatma Batukan Belge, Feridun Andaç, Ferruh Tunç, Halim Yazıcı, Hülya Deniz Ünal, Kürşat Yıldız, Mehmet Ulusoy, Murat Demirbaş, Mustafa Pala, Öner Yağcı, Özgen Seçkin, Özkan Mert, Tuğrul Çutsay, Veysel Boğatepe, Volkan Hacıoğlu, Yaşar Özmen, Zafer Yalçınpınar arkadaşlarıma, ortaya çok farklı görüşlerin bileşkesini oluşturma yönündeki katkıları için teşekkür ediyorum. Tartışmamız, çağına tanıklık etmek ve tanıklığını geleceğe taşımak isteyen her sanatçı ve aydının görüşlerine açıktır.