09 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Durdurun

Oktay Yıldırım

Oktay Yıldırım

Eski Yazar

A+ A-

Koronavirüsü durdurabilmek için önce şunları durdurmalı:

“Bu virüsü falanca devlet üretip filanca devletin üstüne saldı’’ ya da ‘’Bu virüs gerçek olsaydı fotoğrafı olurdu’’ şeklinde akıldan ve bilimden uzak tuhaf iddialar yayan şöhret budalası komplo teorisyenlerini…

‘’Filanca şehirde sala ve duaları yuhalıyorlar’’ ya da ‘’Bu virüsü Allah bizi cezalandırmak için gönderdi’’ diye din sömürüsü yaparak toplumsal dayanışmayı bozmaya çalışan, bu uğurda Atatürk’e bile saldıran din bezirganlarını…

Süper lüks yatından ya da bilmem kaç metrekarelik evinden ‘’Haydi eller havaya’’ kıvamında paylaşımlar yaparak, topluma güya moral veren, ama çalışmak için sokağa çıkmak zorunda olan emekçiyi aşağılayan birçoğu ünlü sonradan görmelerin sosyal medya zıpçıktılarını…

İster iktidar, ister muhalefetten olsun, şu süreçte en çok ihtiyacımız olan toplumsal dayanışmayı umursamayan, toplumun güven duygusunu zedeleyecek işleri yapan, en yanlış cümleleri kuran, ortak İstiklâl Marşı okuma çağrısında bile bölücülük yapan siyaset, bürokrasi ve medya sosyopatlarını…

Çünkü bunlar koronavirüsün en önemli müttefik ve işbirlikçileri…

Durdurun - Resim: 1

KOMPLO İMPARATORLUĞU

ABD etkisinin yarısı askeri gücü, yarısı da propagandadır. Vakti zamanında bir virüs bulaştırmışlar cümle aleme artık kendilerinin bir şey yapmasına gerek kalmadan kendi kendine bir propaganda yürüyor. En olmadık zamanlarda, en olmadık durumlarda ABD’nin ‘’tanrısal’’ gücünü zihinlerimize işleyen kurgular dolaşıyor hemen ortalıkta.

Korona salgını da bu komplo teorileri için bulunmaz fırsattı.

İlk haberler çıktığında, ‘’Çin’in Uygur soykırımı yapmak için 200 bin tüp virüsü taşırken Uygurlar tarafından bu kamyonun patlatıldığı ve Çin’in kendi silahıyla vurulduğu’’ iddiaları ‘’Vallahi doğru’’ ya da ‘’Oradaki çok yakın arkadaşımdan duydum’’ şeklinde payandalarla yazılıp çizilmeye başlandı.

Bu fazla tutmayınca, bütün işin başının bir yarasa çorbası olduğu haberleri kapladı piyasayı. Yarasa yiyen kadın videosunun dört yıl öncesine ait olduğu ortaya çıktı sonra.

Ardından Çin’in 5G teknolojisi suçlandı, ama İran ya da Arabistan’ın birçok yerinde 3G bile yokken neden hastalıktan kırıldıkları kimsenin aklına gelmiyordu.

Trump ‘’Çin virüsü’’ dedi, Çin, ‘’Müsabakaya gelen ABD askerleri getirdi’’ dedi, ama her ikisinin de kanıtı yoktu.

Yani…

Bu kavganın virüsle ilişkisi yok, küresel sistem çöküyor, yeni de değil üstelik. ‘’Neo Keynesyen Dönem’’ başlıklı makalemizin Teori dergisinde yayımlanma tarihi 25 Ocak 2009, Nostradamus değiliz hiç birimiz, ama o zamandan belliydi yeni bir küresel sistemin kurulacağı, bu yıkılma sancıları da kaçınılmaz. Sistemi çökerten virüs değil yani, sistem çöktüğü için virüs bu kadar etkili oldu, virüs sadece işi hızlandıran bir rol oynadı.

Birçok yazar sistemin artık eskisi gibi olmayacağını, kapitalizmin 1929 buhranından sonraki bu en büyük krizini aşamayacağını yazmaya başladı. Vay, demek öyle ha!

Bill Gates’in kehaneti çıktı ortaya, meğer bütün zengin Amerikalılar bir şekilde kendilerini korumaya almışlar, elit bir azınlık Bill Gates’in ürettiği bir çipi bütün dünyaya takarak insanlığı yönetecekmiş. Bill Gates de bunu daha 2019 yılında anlatmış. Yani yine ABD çıkıyordu işin altından, etkileyici değil mi? Sevmiyoruz ama bu hikayelerle ABD’nin büyüklüğünü kabul ediyoruz işte, hatta birbirimize de dayatıyoruz. Asıl virüs bu.

Oysa…

ABD, Suriye’deki PKKYPG’ye bile tıbbi yardım yapıyordu, ama en büyük uçak gemisini virüsten koruyamamış, hatta kendisi için maske depolamamıştı. ABD’liler, Fransa’nın Çin’den aldığı maskeleri, bir Ali Cengiz oyunuyla daha havalimanındayken alıverdiler. Fransa da gidip İtalya ve İspanya’nınkilere çöktü. Almanya, isviçre’ye gidenlere el koydu, ABD ise Almanya’nınkilere. ABD’ye giriş yapan maskelerin durumu da farklı değil, Massachusets’e gidene Newyork’ta kimin el koyduğu belli değil.

Geçenlerde ABD’de yaşayan Ahu Tuğba anlatıyordu, ‘’Millet sokaklarda ölüyor’’ diye. Silah satışları patlamış, bakanların açıklamaları birbiri ile çelişiyor, Trump önce bir şey söylüyor, sonra başka bir şey. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar, kendi asayişlerini sağlamak bile sorun olabilir ki, ulusal muhafızlar ve yedekler göreve çağrılıyor.

Peki…

ABD bu haliyle mi kuracak şu yeni çipli küresel sistemi?

Yani yıkılan sadece Atlantik imparatorluğu değil, bu komplo imparatorluğu da yıkılıyor.

DÜŞMAN YİNE DÜŞMAN

Koronavirüs haberleri doğal olarak bütün gündemi kapladı, ama Fırat’ın doğusu ve İdlib’deki durum sıcaklığını koruyor. Düşman düşmanlığına devam ediyor.

ABD bir yandan PKKYPG’ye 1 milyon 200 bin dolarlık tıbbi malzeme yardımı yaparken diğer taraftan kendi kontrolündeki cihatçıları da kışkırtarak İdlib’de denetimin sağlanmasını engellemeye çalışıyor.

Türkiye’nin Astana ve Soçi’de verdiği radikal teröristleri ılımlılardan ayrıştırma garantisi ise bölge ülkeleri ile ittifakın doğru bir zeminde sürmesi için kilit önemde. Türkiye’nin bu sorumluluğu nasıl ve neden aldığı bir yana tek başına yerine getirmesi ise mümkün değil. Korona, göç dalgası, PKK derken İdlib konusunda Suriye ile bir asgari müşterek yaratılması artık daha yakıcı bir zorunluluk.

Yani, düşman yine düşman, ama dostsuz kalma olasılığı da kapıda bekliyor.

DEVLET PLAN YAPAR

Duruma dayalı eğitim hemen her askerin bildiği bir kavramdır. En küçük birlik seviyesinden en büyüğüne kadar, bir tek nöbet mevziisinden bütün ülke coğrafyasına kadar hali hazırdan farklı olağanüstü durum senaryoları oluşturulur ve bunlara karşı hareket tarzları planlanır. Sonra bu hareket tarzları, düşünme süresi dahil kaybedilen her zamanın yıkıcı etkisine karşı reflekse dönüşünceye kadar eğitim konusu olur. Tatbikat sırasında bile kimseye haber verilmez, bir anda olağanüstü durum ilan edilir ve birliklerin tepki seviyesi ölçülür, daha sonra da eksikler tamamlanır.

Karşı karşıya kalınacak hemen her tehlike bu olası durum senaryolarının konusudur. O sırada yangın ya da saldırı yoktur, ama bunların olma olasılığına karşı hareket tarzları planlanır, herkese görevleri dağıtılır ve olmuş gibi eğitim yapılır. O durum ortaya çıkınca da kimse ‘’Şimdi ne yapacağız’’ diye düşünmeden planı uygulamaya koyulur.

Devlet plan yapar.

Türkiye aylardır Korona tehdidi ile yüzleşiyor ve sokağa çıkma yasağı tartışılıyor. Demek ki bu olası bir durum ve buna karşı bir plan yapılmalı. Çünkü deneme yanılma yoluyla öğrenmenin ağır sonuçları var. Geçtiğimiz Cuma akşamı ilan edilen sokağa çıkma yasağı bu gerçeği yaşamamıza sebep oldu. Zaman planlaması doğru yapılmayan yasak ilanıyla paniğe kapılan halkın sokağa dökülmesi ya da İstanbul belediye başkanının ‘’Biz şimdi ne yapacağımızı bilmiyoruz’’ şeklindeki açıklaması böyle bir planlamanın bakanlık düzeyinde de belediye düzeyinde de yapılmadığını ortaya koydu. Belediye ne yapacağını bilmiyorsa sıradan vatandaş ne bilecek? Öyle iki de bir ‘’Yerel hükümet-merkezi hükmet’’ diyerek karizma devşirmekle olmuyor, hazırlıklı olmak gerek.

Olması gereken şuydu, bu tehdit ortaya çıktığı andan itibaren kamu ve yerel yönetimler bir sokağa çıkma yasağı durumunda neler yapacağını bakanlık koordinasyonuyla planlanmalıydı. Yasak iki saat önce değil, yasak saatinde ilan edilmeli, ilan edilmeden hemen önce kolluk ve zabıta sokağa çıkışları engellemek için tedbirler almalıydı. Yasak süresi boyunca ahalinin elzem ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı ise birkaç saat sonra duyurulmalıydı. Çünkü tehdit, toplumun bir araya gelmesiydi. Yasağın iki saat önceden duyurulması yanlıştı ve korkulan oldu. Bunu eleştirenler de ’’neden daha önce duyurulmadı’’ diye eleştirdiler ki, o da yanlıştı. İki gün önce ilan edilse, aynı kaos iki gün sürecekti.

Bu dersin ağır bedeli, haftalardır sürdürülen izolasyonun yarattığı faydanın birkaç saatte yok olup gitmesiydi. Şimdi bu pahalı dersi unutmamalıyız. Devlet erkanı oturup plan yapmalı. Sadece tekrar ilan edilebilecek bir sokağa çıkma yasağına karşı değil, bu koşullar altında oluşacak her duruma karşı. Yangınlar, asayiş sorunları, toplu hareketler, vb… Bütün o kamu ve belediye bürokratlarının varlık nedeni bu. Bütün kurumlara bu olası senaryolardaki görev ve sorumlulukları dağıtılmalı ve sadece kurum yöneticilerinin katıldığı plan tatbikatları sık sık yapılmalı. Plan tatbikatlarını halk bilmez, ama bu devletin refleks üretme süresini kısaltır, çözümleri kolaylaştırır. Bu hazırlıklara medya yöneticileri de dahil edilmeli, toplumu rahatlatacak bir algı yönetimi oluşturulmalı.

O zaman ne halk sokağa dökülür, ne de ‘’biz ne yapacağımızı bilmiyoruz’’ diyerek, halkı başının çaresine bakmak için sokağa çıkmaya kışkırtan belediye başkanları olur.

Tecrübelerimiz var, bir sürü olağanüstü durum yaşadık her göreve gönüllüyüz, para pul da istemiyoruz, bırakın yardım edelim.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları