18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Horasan Erenlerinin İzinde İran’dan İzlenimler-2: Duvarlardan ve dağlardan size bakan şehit gözleri

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur”, veya “Ateş düştüğü yeri yakar” türünden çok sayıda atasözü üretmiş bir milletin torunlarıyız. Son on senede, İran’a yaptığımız her gezide, bu iki atasözü aklımızın ortasında oluyor, sokağa her çıktığımızda. Bu defa da öyle oldu. Sabahın 5’inde Meşhed Havaalanında uykusuz gözlerimizi doğan güneşe alıştırmak için kırpmaya başladığımızda gördüğümüz ilk görüntü, bize bu iki atalar sözümüzü hatırlattı. Ve kendimize söz verdik bu yazıyı yazmak için.

Yazımızın konusu “şehitlik” ve “şehitleri hatırlamak” olacaktı. Çünkü İran milleti ve devleti, elinden gelen her şeyi yapıp, kendi toprağı için yere düşen insanını hatırlamak konusunda, dünyada ziyaret ettiğimiz 50 kadar milletin en beceriklisi ve en vefalısı diyebiliriz.

Tahran’ın bulvarlarından, İsfahan’ın meydanlarına, Erdebil’e giderken uğradığımız küçük kasabaların caddelerinden, Meşhed’deki İmam Rıza külliyesine kadar her yerde, özellikle de kırk sene öncesinde, Irak ile olan savaşın kurbanlarının fotoğrafları, her an karşınızda durmakta. Saddam Hüseyin’in sonuçta kendisinin de ölümüne sebep olan, komşu savaşının yüzbinlerce kurbanından arda kalan afişler bunlar. İran’ın o kızgın güneşinde, artık solmaya yüz tutmuş olmalarına rağmen, yıllar öncesinin modası bıyıkları ve sakalları ile, gururlu ve mesajlı bakışları ile her taraftalar.

KASIM SÜLEYMANİ’NİN

GÜLÜMSEMESİ HER YERDE

Özellikle, geçen yıllarda suikaste kurban giden Kasım Süleymani’nin babacan tavırları ve hafifçe gülen yüzünü, hemen her köşede görebilirsiniz. Süleymani bu fotoğraflarda, ya köylülerle sohbettedir, ya da genç delikanlıların elini sıkıp, cesaret vermektedir. Süleymani, İran’ın en kutsal mekanı olan İmam Rıza külliyesinin de hemen her duvarında ve meydanında varlığını gösterir. Adeta, her zaman ve her durumda kendisinin orada var olduğuna bir işarettir bu.

Belli ki, seksen beş milyonluk İran halkının hemen her ailesi, evlatlarından birini bu anlamsız ve gereksiz tuzak-savaşa kurban vermiştir. Büyük ihtimalle her köy evinde, oğullarının fotoğrafı asılıdır duvarda. Ve de sandıkta, oğullarının geride kalan giysileri naftalinlenmiştir ve öylece sonsuza dek duracaktır. Tam da bu noktada, ataların dediği “Ateş düştüğü yeri yakar” sözü, hedeften vurur. Anadolu’nun her köyünde de, buna benzer acı manzaralara rastlarız, eğer gider de ziyaret edersek.

İran’ın şehitlerine gösterdiği ilgi, her şehrindeki afişlerden, bayrak direklerinden, duvarlardaki özel köşelerden, havaalanlarındaki anma sergilerinden kolaylıkla anlaşılır. İsfahan’dan Şiraz’a, Meşhed’den Tebriz’e hemen her yerleşim yerinde, ve onları birbirine bağlayan kimsesiz dağ yollarında, bu şehitlerin fotoğraflarını görüp, onların hizmetlerini hatırlarsınız ve belki dua da edersiniz. Dünya çapında görselliğin artık temel insan eğilimi olduğu, sosyal medya denilen zehirli aracın da, zaten bu sebepten insanlığın başına bela haline geldiği düşünülürse, İran’ın bu görsel çabalarının ne denli haklı olduğu kolaylıkla anlaşılır.

ŞEHİTLER KONUSUNDA

MEMLEKETİMİZ NE DURUMDA?

Gelelim güzel memleketimize, bu konuda bir karşılaştırma yapmak için. Burada, o kadar eskilere gidip,  Kurtuluş Savaşı günlerimizin aziz şehitlerinden bahsetmeyeceğiz. Onlar zaten gönüllerdedirler ve Çanakkale ve diğer bazı birkaç şehitlik dışında, çok belirgin bir yerleri bile yoktur ata yurtlarında. Şimdi onun yerine, son kırk senedir sürekli gündeme getirilen “PKK ile mücadelede on binlerce şehit verdik” sözlerinin içindeki on binlerce genç vatan evladından bahsedeceğiz. Aynen İranlı ailelerin evlerindeki şehit fotoğrafları gibi, bizim şehit ailelerinin evlerinde de, birer anı köşesi olur mutlaka. Bu açıdan çok benzeriz onlarla.

Ama, kırk sene gibi çok uzun bir süre devam eden ve hala şehitlerimize sebep olan bir savaşın şehitlerinin, sadece ailelerin evlerine hapsedilmeleri ve bir açıdan gizlenmeleri, İran ile benzemeyen tarafımızdır bizce. Evet kasabalarımızın, şehirlerimizin orasında burasındaki küçük parklara, üst geçitlere ve bazı okullara bu aziz şehitlerimizin isimleri vermekteyiz. Ama görsel kültürün artık her şeyin üzerine çıktığı, kimselerin artık bir tabelayı bile okumadığı zamanlardayız. Ve bir parka astığımız tabeladaki “şehit er…” yazısı bile artık dikkatleri çekmez hale gelmiştir. İçinden geçtiğimiz bu kırk yılın hatırasını taze tutmak ve milletimize, bu şehitlerin neden şehit olduklarını daha iyi anlatmak için, bizce İran örneğindeki gibi, onların fotoğrafları caddelerimizi, meydanlarımızı, duvarlarımızı süslemelidir. Ve önünden geçen herkese, bu genç insanlarımızın gözlerinin içine bakarak bir vicdan muhasebesi yapabilme şansı verilmelidir. Yeni yetişen nüfusumuz ise, sürekli olarak duyduğu “şehit” sözünün soyut bir kelime değil, çok somut bir Türk insanına ait olduğunu, fotoğraflarını görerek büyümelidir. Belki o zaman, şehitlik sözlerinin çok daha somutlaştığını ve buna bağlı olarak da, halkın bu konudaki tutumunun değiştiğini görmek mümkün olacaktır.

KAFASI KARIŞIK BİR MİLLETE IŞIK OLSUN

Zaten mevcut durumumuza bakınca, yapılanın yanlış veya eksik olduğu ve Türkiye nüfusunun hemen yarısının, politik liderliklerinin aymazlığından dolayı bu “şehitlik” konusunda artık duyarlı olmadıkları görülmektedir. Bunu, daha üç ay önceki seçimler sırasında tekrar tekrar yaşamadık mı? Memleketin en büyük muhalefet partileri, PKK ile yapılan mücadeleyi toptan kenara atarak, adeta onları aklamak yarışına girmediler mi? Hatta bu muhalefet partilerinin takipçileri olan halkta bile, kafa karışıklığı yaratıp, “Altılı Masa, Yedili Masa” türünden siyasi oluşumlara büyük oylar vermeleri sağlanmadı mı?

Öyleyse, “PKK ile mücadelede on binlerce şehit verdik” sözlerine mutlaka somutluk kazandırmak ve bu şehitlere birer görüntü kazandırıp, şimdiye kadar duyarlılık göstermeyenleri, kendilerine getirmek gerekmez mi? İran milletinin kendi şehitlerine olan saygısının ve hatıralarına gösterdikleri ilginin benzerini, bizim çocuklarımıza da göstermek daha adaletli olmaz mı? Bizce mutlaka olmalı ve her şehirde, her duvarda, her meydanda, hatta dağ başlarındaki kimsesiz yollarda bile, bu evlatlarımızın fotoğrafları ve isimleri yer almalıdır. Belki böylece, kırk senedir devam ettirilen bu emperyalist oyununun anlamı ve sebebi, insanlarımızın kafalarına ve gönüllerine daha iyi kazınabilecektir. Karşınızdaki duvardan sizin gözlerinizin içine bakıp, “ben bu vatan için, bu genç yaşta kendimi feda ettim” diyen çocuğumuzu görünce, Türk milletine ait olduğunu iddia eden hiçbir kişinin, bu konuda duyarsız kalabileceğini düşünmemekteyiz. Ne de olsa sevgili atalarımız “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” dememiş mi? Öyleyse haydi iş başına!