20 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Edebiyatın toplumsal hareketlere etkisi

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

“Gerek kışın, gerekse yazın, köylülerin ahırdaki koyunlardan daha kötü yaşadıkları zamanlar olurdu. Onlarla iç içe yaşamak ürkütücü bir şeydi. Çünkü kabaydılar, yalancıydılar, pis ve sarhoştular; birbirlerini saymazlar, birbirine karşı korku ve kuşku içinde yaşarlar, bu yüzden de durmadan kavga ederlerdi...Ağır çalışma koşulları altında bütün gece kemikleri sızlar, kışlar sert geçer, ürünler yetersizdir. Tek göz damları dar gelmeye başlar, kimseden yardım görmezler, üstelik yardım alma umutları da yoktur. Durumları iyice olanlarsa yardım eli uzatmazlar, çünkü onlar da kabadır, kaypaktır, sarhoştur; onların da ağzı bozuktur.”

Moskova’daki bir otelde garsonluk yapan Çikildeyev’in hastalanması üzerine karısı ve çocuğuyla birlikte köyüne dönüşünü ve sonrasında köyde yaşadıkları uyum sorununu konu alan “Köylüler” öyküsünü Çehov 1897’de yayımladığında kopacak fırtınanın farkında değildi. “Köylüler” hikayesinin yayımlamasıyla birlikte Rusya’nın ilerici çevrelerinde büyük bir tartışma başladı. Liberallerin, Popülistlerin (halkçıların), Slavcıların, Rusya’daki siyasi akımların neredeyse tamamının uzlaştığı ‘köylülüğü yücelten’ edebiyat anlayışı, Çehov’un bu hikayesiyle eleştiriye açılmıştı. Çehov bu öyküsünde köylüleri cehaletin, yoksunluğun, pisliğin ve ahlaksızlığın insanların üzerine karabasan gibi çöktüğü bir ortamda betimler. Bunun üzerine Popülistler bu eseri halkın davasından sapma, Slavcılar Rus ruhunu aşağılama, liberaller ise özgürlük mücadelesine zarar verme olarak görüp eleştirdi. En önemli karşı çıkış ise köylülüğün değerlerini uygarlığı yadsıyacak derecede savunan Tolstoy’dan gelmişti. Tolstoy, Çehov’un bu eserini “halka karşı işlenmiş bir günah olarak’ değerlendirmişti. Rusya’nın en çok okunan öykü yazarının, toplumun birçok kesiminin eleştiri oklarına hedef olmasına neden olan ise Çehov’un ‘köylü mitini’ yıkmasıydı.

Ölü Canlar”ın “Diriliş”i

Köylüler edebiyatımızda bizi tamamen ezdiler”
Turgenyev

Edebiyatın toplumsal hareketlere etkisi - Resim: 1

Napolyon’a karşı verilen savaşta köylülerin gösterdiği cesaret ve büyük fedakârlıklar; eğitimli, seçkin kesimin köylülüğe bakışındaki binlerce yıllık önyargıların kırılmasını sağlamıştı. Rusya’yı modernleştirmek isteyen bu seçkin kesim, serfliğin neden olduğu yoksulluk, sefalet ve aşağılanmadan köylüleri kurtarıp onları yurttaş yaparak bu amaca ulaşacaklarına inandılar. Birçok reform taleplerin geri çevrilip tartışmaya bile sunulmaması sonucunda muhalif aristokrasi 14 Aralık 1825’de çara karşı ayaklandı. Ayaklanma başarısızlıkla sonuçlansa da devletin en seçkin kesimin başkaldırısı, köylülerin kahramanlığından sonra Rusya’da ikinci fikirsel sarsıntıya yol açtı. Aydınlanmış, ilerici muhalif aristokrasinin, köylü davasında ödediği bedel, serf köylüler ve ilerici aristokrasinin benzeri görülmemiş bir duygusal birlikteliğini yaratmıştı. Bu “mistik” birliktelik kaçınılmaz olarak edebiyatın temel motifi haline gelecekti.

Rusya’nın geleceği ve köylü sorunu edebiyatın en önemli konusu olmasıyla birlikte toplumsal gerçekçi akımı, belki başka hiçbir ülkede olmadığı kadar köklü bir şekilde, ortaya çıktı. Puşkin ve Gogol’un eserleriyle temel yönelimleri çizilen gerçeklik akımının, Turgenyev’in 1852’de “Bir Avcının Notları”nı yayımlamasıyla edebiyattaki etkisi daha da arttı. Borodino Savaşı sonrası oluşan köylü imgesi edebi bir duygusallığa sahipti; köylü umutları, korkuları olan duygusal insandı. Turgenyev bu eseriyle birlikte ilk kez köylüler, düşünen, kendi içinde mantığı olan, pratik hayata dair fikirleri ve karmaşık hayalleri olan insanlar olarak tasvir edildi. Bu eserin etkisi serfleri özgürleştirecek 1861’de ilan edilen reformların gündeme gelmesinde çok önemli rol oynamıştı.

Ne var ki reformun getirdiği özgürlük havasıyla sesleri duyulmaya başlanan radikal akımlar, köylü sorununun çözülmediğini ve demokratik reformların daha köklü şekilde hayata geçirilmesini savundular. Özellikle Çernişevski’nin Ne Yapmalı? (1862) eseri edebiyatta gerçekçilik akımına radikal bir toplumcu kimlik kattı. Daha sonra Nekrasov gibi eleştirmen ve halkçı şairin, köylü dilini şiirlerinde bire bir kullanmalarıyla özellikle genç üniversiteli öğrencilerdeki köylü kültürüne yönelmesi hızlanmıştı. 1870’lerin başında köylü sorunu acil çözülmesi gereken güncel politik bir hal aldı ve köylü kültürünü anlama, onun dünyasına daha yakından tanıma hatta onunla aynı hayatı yaşamak edebi bir merakın ötesinde politik bir harekete donuştu. 1874 yazında Moskova ve Petersburg’daki binlerce öğrenci üniversitelerini terk edip köylülerle yeni bir hayata başlamak için ‘halka doğru’ gittiler ve Narodnik hareketi böylece doğmuş oldu. Ancak köylülerin “dışarıdan” gelen bu gençlerin siyasi görüşlerine mesafeli davranmaları sonucu, köylülere duyulan iyimser inanç yerini umutsuzluğa bırakmaya başlamıştı.

Şehirlerin yükselişi ve köylü mitinin yıkılışı

Eğer Rus insani bizim hayal ettiğimiz gibi çıkmazsa, o zaman, sevdiğimiz halde hiçbir pişmanlık duymadan onları reddederiz”

Dostoyevski

Edebiyatın toplumsal hareketlere etkisi - Resim: 2

Toplumcu edebiyat ile siyasetin bu denli iç içe geçtiği, eserlerin bir anlamda toplumsal hareketlerin doğmasında önemli rol oynadığı Rusya’da; hem edebiyatın hem de siyasetin temeli olan yüzyıllık köylü imgesi Çehov’un bu eseriyle sarsıldı. Bunin’in “Köy” (1910) eseri, çok daha sert bir dille, köylüleri kasvetli bir hava içinde betimledi. Gorki, “Köy” eserinin, toplumu “sadece köylü hakkında değil, Rusya’nın var olup olmayacağı hakkında da” ciddi şekilde düşünmeye zorladığını dile getirmişti. Andrei Bely’in “Petersburg” (1913) eseriyse köylü kitlesine karşı politik bir tepki yarattı. Bely’in Asyalı kitlelerin şehirleri istila edilişini betimlediği çarpıcı sahneler, Rus aydının gözünde köylü kitlelerini “yıkıcı” ve “barbar” biçimde canlandırmasına neden oldu.

Siyasette ve edebiyatta köylüler soylu nitelikleriyle Rusya’nın ışığı iken şimdi Rusya’nın üzerine çöken kara bir bulut gibiydi. Hızla büyüyen şehirlerin köylüler için çekim merkezi haline gelmesiyle okumuş köylü çocukları, köyün zor ve rutin hayatından kaçmaya başladılar. Şehrin ışıltılı sokaklarında yeni fikirler, yeni alışkanlıklar edindiler. Şehir kültürünün sunduğu bağımsızlık ve bireysellik ile kendilerini var eden bu gençlerin gözünde köyleri artık “geri”, “karanlık” ve “batıl” inançların yuvasıydı. Çehov ve kuşağı bu gençlerin gözünden köyü betimlemişlerdi bir anlamda. 1905 Devrimi sonrası köylülerin tutumları ve şehirlerde yükselen yeni işçi sınıfı, ilerici hareketlerin köylü politikasında köklü kopuşlara neden oldu. Siyasetteki bu kopuşu bir anlamda hazırlayan edebiyatın “köylü imgesini” bambaşka bir zeminde işlemesiydi.

Çehov’un hiçbir zaman keskin politik fikirleri olmamasına rağmen sanatçı sezileriyle, Rusya’nın kaderinin köylülerle değil şehirdeki işçi sınıfının ellerinde belirleneceğini öngörmüştü. Çehov’un garsonu Bolşevik Partisi’nin saflarına katacağı en militan kesimi simgeliyordu. Tolstoy’un ihtişamlı köylü imgesinin Çehov ile terk edilmesiyle Rusya’yı ilerletmek isteyen gençler, köy yerine şehirlerdeki fabrikaları arşınladılar. Bir anlamda şehrin sosyal adalet, kalkınma ve aydınlanma gücü olarak görülmesi sonucu Bolşevizm’in üzerine inşa edeceği kültür devriminin zemini yaratılmış oldu. Tolstoy’un “yozlaşmış mujik” olarak görüp küçümsediği işçinin omuzlarında Bolşevikler yeni bir toplum kurmuştu. Bu yeni toplumun kurulmasında toplumcu, gerçekçi edebiyatın oynadığı rolün çok önemli yeri var.