29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Fransa’da yaşanan olayları anlamak- (3): Sarkozy ile resmi ırkçılık

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Göçmenler toplumun ve sosyal yaşamın dışına itilerek ikinci sınıf insanlar olarak görülmeleri yetmezmiş gibi, bir de Fransa’nın güvenliğini tehdit eden, düzeni ve asayişi bozan, vuran, kıran ve çalan kimseler olarak damgalanmıştır. Kendi deyimleriyle göçü kontrol altına almak, Fransa’da legal olarak yaşayan göçmenlerin günlük yaşamlarını zorlaştırmak, var olan haklarını ellerinden almak için “çareyi” göçmen yasalarını durmadan değiştirmede buluyorlardı.

1973 yılında yaşanan petrol kriziyle birlikte “bolluk dönemi” bitmiş ve 1974’de legal göç yasaklanmıştı. Artık göçmenler Fransa için bir yüktü.

SARKOZY İLE IRKÇI GÖÇMEN YASALARI VE POLİS DEVLETİ

60’lı, 70’li yıllarda ekonomik nedenlerle Fransa’ya gelen birinci kuşak göçmenlerin çocukları, çalışma ve sosyal yaşamda karşılaştığı ayrımcılık ve ırkçılığın yanında, kendi ülkelerinde evlendiği eşlerini aile birleşimi çerçevesinde Fransa’ya getirmede de sorunlarla ve zorluklarla karşılaşıyorlardı. Diğer bir zorluğu da 18 yaşına geldiğinde Fransız vatandaşlığına geçme müracaatında yaşıyorlardı.

Bir de Fransa’ya kaçak giren düzensiz göçmenler vardı.

Yabancı düşmanlığında şampiyon 2002 yılında İçişleri Bakanı olan Nicolas Sarkozy’ydi. Devlet eliyle ırkçılığın resmileşmesi ve kurumsallaşmasının Sarkozy ile başladığını söyleyebiliriz.

2002’den 2010’a kadar (Sarkozy, 2007’de cumhurbaşkanı seçilmiştir) 5 kez göçmen yasası değiştirilmiştir. Bu yasalarla göçmen çocuklarının aile birleşimi ve Fransız vatandaşlığına geçişi zorlaştırılmış, suç işleyen göçmenlerin sınır dışı edilmelerinin önü açılmış, Fransız vatandaşlığına geçmiş yabancıların güvenlik güçlerinden birini öldürmesi durumunda vatandaşlığının elinden alınarak sınır dışı edilmesi istenmiştir.

Amaç göçmenlere yaşamı zehir etmek, bıktırmak ve Fransa’yı terk etmelerini sağlamaktır.

Öyle ki, Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde, Fransa tarihinde ilk kez “Milli kimlik ve göç bakanlığı” kurulmuştur. Yabancıların Fransız milli kimliğini tehdit ettiği iddia edilmiştir.

İçişleri bakanlığı döneminde Sarkozy’nin ırkçı dosyası kabarıktır. Sarkozy ile birlikte Fransa tam bir polis devleti olmuştu. Sarkozy, 19 Haziran 2005'te Paris’in banliyölerinden La Courneuve’de bulunan Fransa’nın en büyük gettolarından 4000 Sitesini ziyaretinde “Yarından itibaren, ne kadar sürerse sürsün gerekli güvenlik gücüyle, 4000 Sitesini Karşerle (zemin temizleme makinesi) temizleyeceğiz… polis her gün burada olacak” diye açıklama yapmıştı. Sarkozy’ye göre banliyö gençliği şehri kirleten pislikti ve bu pisliği tazyikli su ile (Karşer) kazıyarak temizleyeceğini söylüyordu. Ancak Hitler Almanya’sında kurulabilecek bu cümleye karşı büyük tepki gösterilmişti.

2005 BANLİYÖ İSYANI    

Sarkozy’nin içişleri bakanı olduğu Ekim 2005’te yine polis kontrolünden kaçan 15-17 yaşlarında biri Arap, biri Siyahi ve biri de Türk 3 genç sığındıkları trafosunda elektriğe çarpılarak 2 Afrikalı genç yaşamını yitirmiş ve Türk genci sağ kurtulmuştu. Bunun üzerine aynı bugün olduğu gibi Fransa banliyö geçlerinin haftalarca isyanına sahne olmuştu. 10 binin üzerinde araç, onlarca belediye otobüsü, okul, sosyal merkez, postane, polis karakolu yakıldı ve tahrip edildi. Hemen her gece polisle gençler arasında çatışmalar yaşandı. Göz yaşartıcı bomba, plastik ve gerçek mermi, av tüfeği kullanıldı. 3 binin üzerinde genç tutuklandı; 180 kişi hemen yargılanarak cezaevine kondu. Bu olaylar, banliyölerde yaşayan yıllardır ihmal edilen yokluğa ve yoksulluğa terkedilen göçmen ailelerin ve işsizlik içinde kıvranan çocuklarının bir başkaldırısıydı.

Aradan 18 yıl geçmesine rağmen Fransa 2005 isyanından bir ders çıkarmamıştı. Ne banliyölerde yaşayanların durumu değişmiş ne de Fransız devletinin, var olan sorunu güvenlik politikası ve polis baskısıyla çözme anlayışı.

CİHATÇI ÖRGÜTLER VE UYUŞTURU ÇETELERİNİN ELİNE DÜŞEN GENÇLER

2000’li yıllar Fransa’da banliyö gençliğinin ailelerinin elinden kayıp gittiği, cihatçı örgütlerin ve uyuşturucu çetelerin eline düştüğü yıllardır. Sarkozy ve daha sonra sosyal demokrat Cumhurbaşkanı Hollande’ın güvenlikçi politikaları ve polisiye tedbirleri bu gençleri kurtaramamış, aksine çetelerin eline düşmesine neden olmuştu.

Bu gençler Paris, Lyon, Marsilya ve Toulouse gibi büyük kentlerin banliyölerinde mantar gibi çoğalan cihatçı gruplar tarafından beyinleri yıkanarak Suriye’ye gönderildiler.

Suriye’de ölen Müslüman Fransız gençlerin ana ve babalarının feryatları Elysee Sarayı ve İçişleri Bakanlığının koridorlarında yankılanmaya başlayınca hem Cumhurbaşkanı Hollande hem de İçişleri Bakanı Manuel Valls konuyla ilgili açıklamalar yapmışlardı.

İçişleri Bakanı Manuel Valls, Suriye’de 700 Fransız gencin bulunduğunu, bunların 21’inin Suriye’de öldüğünü tespit ettiklerini” açıklamıştı. Valls, “Suriye’ye kolayca girilebilir, bütün büyük güçlerin mahkûm ettiği Beşar Esad rejimine karşı bu savaş haklı görünüyor” diyerek bu gençlerin ölümünde kendi sorumluluklarını da kabul etmişti.

Aynı hükümettin Dışişleri Bakanı ve bugün Anayasa Konseyi Başkanı Laurent Fabius’ün, içinde Fransa’nın banliyö gençlerinin de bulunduğu Esad’a karşı desteklenen, eğitilen ve silah verilen El Nusra vb. cihatçı terör örgütleri için “Suriye’de bu çocuklar iyi iş çıkarıyorlar” sözleri sağlı sollu tüm hükümetlerin yabancı kökenli Fransız gençlerini insafsızca nasıl ateşe attıklarının bir göstergesidir.

Fransa’nın sadece yabancı kökenli Fransızlara değil kendi halkına da yukardan bakan, onlardan kopan yönetici elitleri ömürlerinin sonuna gelmiştir. Kapitalist, emperyalist sistem iflas etmiştir ve can çekişmektedir. Dün sokaklara çıkan emekçiler, öğrenciler, emekliler ve Sarı Yeleklilerin mücadelesi Fransız halkının gelecekte daha örgütlü, daha akıllı ve tarihten aldığı devrimci geleneğiyle mücadele edeceğinin habercisidir.

Devam edecek…