16 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gerçeklere direnmek yıpranmaya devam etmektir!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Gerçekleri hazmetmenin giderek zorlaştığı ve tamamen duygusal kısa vadeli dalgalanmaların güçlendiği bir süreç yaşıyoruz. Siyasi iradenin siparişi ile devreye sokulan yapay zorlamalar ile finansal üfürükçülerin iyimserlik bağımlılıkları, belirsizliklerin azalmasına ve güven bunalımının aşılmasına yardım edemiyor. Yerleşiklerin algılarını yönlendirmek adına yapılanlar, hem yabancıların kaçış şansı bulmasına yardım ediyor ve hem de mevcut olanakların tükenmesine sebep olarak sorunları ağırlaştırıyor. Durum böyle olunca, resmi istatistikler ve kalıcı olmayacağı bilinen piyasa eğilimleri üzerine yazılmaya çalışılan masalların maya tutma şansı sıfırlanıyor.
***
Geride bıraktığımız haftanın en önemli verisi, Türk İş Araştırma tarafından hesaplanarak açıklanan, dört kişilik ailenin açlık ve yoksulluk sınırına ilişkin verilerdi. Ortaya çıkan rakamlar anlayana çok şey söylüyordu! Finansal üfürükçüler ve ekonomi yönetimi, söz konusu verileri görmezden gelmeyi tercih etmek dışında bir seçenek bulamadılar; durgunluğun bunalıma dönüşebileceği mesajını reddetmeyi çözüm olarak gördüler. Döviz kurlarındaki geçici ve teknik gerilemeyi abartarak, rahatsız oldukları eğilimleri terse çevirme girişimlerinin aracı olarak kullanmaya çalıştılar! Gelir dağılımındaki bozulmanın ulaştığı seviye ise, söz konusu zorlamaların hiçbir işe yaramayacağı gibi sorunları yıkıcı olabilecek şekilde ağırlaştıracağını haykırıyordu!
***
Gerek mayıs ayı özel kesim maaş ödemeleri ve gerek ise uzatmalı Ramazan bayramı tatili nedeniyle, Türk lirası cinsinden ihtiyacın artacağı ve kaynak sıkıntısının büyüyeceği biliniyordu. Bu ortamda kurların bir miktar gerilemesi, faizlerin yükselmesi ve menkul kıymetlere yönelik satış baskılarının artması olasıydı. Yapay piyasa zorlamaları ve uyduruk gerekçeler ile eğilimler farklılaştırıldı! Kamu bankalarının abartılı satışları döviz kurundaki gerilemeyi normal sayılabilecek olanın çok üzerine taşıdı, yine kamu alımları ile menkul kıymetlerdeki eğilim terse çevrildi ve faizler yükselmesine izin verilmedi. Eğilimleri tutarlı imiş gibi gösterebilmek için afaki gerekçeler kullanıldı. Türkiye risklerini azaltmak isteyen fakat fırsat bulamayan yabancılar için, rüyalarında bile göremeyecekleri fırsatlar yaratıldı! Seçim hesapları ile yanlış pozisyonda olanların çaresizlikleri, oynaklıkları yeniden ve çok tehlikeli olabilecek şekilde artırdı!
***
Mayıs ayı Ekonomik Güven Endeksindeki yüzde 8.5’luk çöküş ile bunun sebepleri hiç dikkate alınmadı. Uzatmalı teşviklere rağmen, bir yıl öncesine göre nisan ayı motorlu taşıt satışlarının neden yüzde 44.2 oranında gerilemeye devam ettiği sorgulanmadı. Başta ithalat olmak üzere dış ticaret hacmindeki daralmaların nisan ayında da devam etmiş olması irdelenmedi. Sadece ihracat ve kamu harcamalarının sürdürülebilir olmayan gazı ile durgunluktan çıkılamayacağı gerçeği ıskalandı. Abartılı iyimserlik zorlamalarının, sene başından bu yana geri teperek güven bunalımını derinleştirdiğini hatırlamak ve sorunları ağırlaştıran kısır döngüyü kırmak, malum kesimlerin işine gelmedi. Fakat ağırlaşan sorunlara direnmeyi sürdürmek, artık iyice zorlaştı!
***
Küresel koşullardaki bozulmayı görmezden gelmek, Türkiye gibi yoğun kaynak sıkıntısı yaşayan ve net sermeye girişlerine bağımlı olan bir ekonomi için ciddi bir açmaz durumudur. Gelir dağılımındaki aşırılık sınırlarını zorlayan bozulma ise, piyasa kuralları içinde çözüm olasılığını sıfırlamakta ve radikal yaklaşımları kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu iki önemli gerçeği görmezden gelerek sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmaya çalışmak, ülkemizin geleceği açısından kabul edilebilir bir yaklaşım olamaz.