Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Hanım, biz nerede yanlış yaptık?'

Çetin Susan

Çetin Susan

Eski Yazar

A+ A-

Annesi dedi ki televizyoncuya: "Beşiktaş'ın B'sini duymak istemiyorum!" Babası ekledi: "Para verip bizim oğlanın aleyhine bağırtıyorlar, çok ayıp!" "Beşiktaş'ın çocuklarına iyi gelmediğini düşünüyorlardı. İlginçtir; bütün "Beşiktaş" da, çocuğun kendilerine iyi gelmediğinden emindi. "Yeteeer!" diye bağırmıştı yıllarca on binlercesi bir ağızdan...

Şu sıralar dertleri başlarından aşkındı zaten. AVM'leriyle ilgili açılan dava başlarını ağrıtıyordu. Çocukları bu konuda mahkemede ifade verirken, "Bilgim yok" demişti. Yalan söylemiyorsa, işinden bîhaber bir iş insanıydı demek ki çocukları... Belki de işten uzak dursun diye icat etmişti bu "sportif uğraşları" zengin, güçlü ve iş bilir babası. Oyalansın diye, eski parayla bi yüz trilyon atmıştı ortaya...

"Sermaye", ilkesel olarak omurgasız bir varlık gibiydi. Ülkenin en zengin adamıyla en büyük holdinginin 80'lik şeref başkanının, ülkenin başbakanı karşısındaki -sosyal nezaket ve biyomekanik kurallarını zorlayan- duruşlarını görenler, "omurgasızlık" ilkesine bizzat tanık olmuşlardı. Tam soyut "biat" kavramı, ete-kemiğe bürünüp fotoğraf olmuştu sayelerinde.

İnsan bir kez biat etmeye görsün, sonu gelmez bir daha köleliğinin. Bilmediğin işlere burnunu sokturur, kârdan başka şey düşünmeyen kafanı zararla tanıştırır, kimseleri karıştırmadığın kararların kimilerinin oyuncağı olur hatta ileri geri konuşup hakaret bile eder biat ettiğin de, gıkını çıkaramazsın.

Bizim baba ve çocukları da, "ellerinde bir avuç tuzla koşturup", benzeri bir açmaza düşmüşlerdi onlarcası gibi. 60 yıllık gazeteyi parayı bastırıp satın almışlar, yoğurup yumuşatmışlar ama yine de yaranamamışlardı Büyük Başkan'a... Yemişlerdi zılgıtı uluorta!

İşin gidişatı belliydi; onları bu duruma düşüren "sermayenin bukalemun genleri", sonunda paspas edecekti itibarlarını(!) başkanın ayakları altında. Daha fazla rant, daha fazla kâr hırsıyla geldikleri noktadan, geri dönüşlerinin olmadığını da anlamışlardı.

İleri görüşlü, yüce bir insan olan büyük başkan, aylar önce federasyonun tepesine oturturken çocuklarını, telefonda durumu hissettirmişti babaya: "Senin oğlan ayağına dolanmasın diye, futbolu ateşe atıyorum. Bu iyiliğimi sakın unutma!" Konuşmanın ardındansa, muzaffer bir tebessümün belirdiği dudaklarıyla mırıldanmıştı: "Daha iyisi olamazdı!.." Boynunu uzatan birisini daha ensesinden kıskıvrak yakalayıp, torbaya atmıştı!

Televizyoncuyu geride bırakan baba, anneye sokulup yavaşça sordu: "Yahu Hanım, bir eli yağda bir eli balda büyüttük bu oğlanı, İsviçre'lerde okuttuk. Onca çaba boşa gitmiş. Sahi biz nerede yanlış yaptık?.."