29 Nisan 2024 Pazartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Acımasız virüs salgını nedeniyle en sık duyduğumuz cümlelerden birisi de “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesidir. Bu ifade iki farklı bakış açısıyla dile getirilmektedir. Bir bakış açısı beklenti ve tahminlere dayanırken, bir başka bakış açısı ile de, istenen ve arzu edilenler ifade edilmektedir. Daha henüz sorun bitmemiştir, tahmin, öngörü ve isteklerin ne ölçüde gerçekleşeceğini zaman gösterecektir. Yapılan tartışmaların ışığında, dünya ve Türkiye için yapılan saptama ve beklentileri makale ölçeğinde özetlemeye çalışalım.

DÜNYADA NE DEĞİŞECEK?

Öncelikle dünyada hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ortaya çıktı. II. Dünya savaşı sonrası oluşan dünya düzeni, onun yarattığı siyasi, ekonomik ve askeri kurumların ne kadar etkinsiz ve göstermelik olduğu anlaşıldı. Özellikle 1980 sonrası estirilen liberalleşme ve küreselleşme rüzgârlarının yarattığı adaletsiz-vahşi kapitalizmin toplumları ne ölçüde zayıflattığı ortaya çıktı. Dünya ölçeğindeki salgına karşı yürütülen küresel ve ulusal uygulamalar bir savaş olarak tanımlanmaktadır. Bu önlemler, savaş sonrası ortaya çıkan devletçi uygulamalara benzetilerek, yeni bir “korona-sosyalizmi” doğacağı iddia edilmektedir. Benzeri kriz durumlarında, halkın endişe içinde birçok özgürlüğünden vazgeçebildiği ve hizmetlerin neredeyse tamamının devlet tarafında karşılanması beklentisi içine girdiği şeklindeki görüşler bu savı güçlendirmektedir. Bu görüşü destekleyen gelişmelerden birisi de kuşkusuz, milliyetçiliğin öne çıkması, ulusalcı uygulamaların daha hâkim olmasıdır. Bunun karşıtı görüşlerde vardır. Bu gelişmelerden ve uygulamalardan rahatsız olanlar, küresel düzeyde, uluslararası işbirliği ve ticaretin korunması gerektiğini vurgulamaktadırlar. Ulusal düzeyde ise, ticareti koruyup, şirketleri daha güçlü kılacak şekilde sermaye ve finans olanakları yaratılmasının gereğine işaret ederek, uzun dönemde ekonomiye devlet müdahalesinin durgunluğa yol açacağını iddia etmektedirler.

Bu tartışmalar bitmez. Kesin olan şu ki, bu salgın süresince, dünya bir nefes aldı, su, hava kirliliği ve küresel ısınma konusunda olumlu gelişmeler oldu. Bu olay insanoğlunun ne kadar bencil olduğunu da gösterdi. Bırakın geçmişi, son 25-30 yılda, Irak’ta, Eski Yugoslavya’da, Filistin’de, Suriye’de, Karabağ’da, Doğu Türkistan’da, Kafkasya’da, Karabağ’da ve daha başka yerlerde milyonları öldüren hangi virüstü? Dünyanın ne kadar bunları dert etti, umursadı? Daha da yalın bir gerçek var. Dünyada milyonları öldüren ve tedavisi çok iyi bilinen bir “açlık virüsü” var. Açlığın dünya ölçeğinde yaygın bir hastalık ilan edildiğini duyan var mı? Ancak ölüm kapıya dayanınca iş değişti, ölüm korkusu herkesi sardı, açlık, yoksulluk hatırlanır oldu, herkes kendi derdine düştü. 21 Nisan’da G20 Tarım Bakanları sanal da olsa toplanıp, küresel gıda ve beslenme güvencesi konusunda ortak hareket etmenin önemini hatırladı.

TÜRKİYE’DE NE DEĞİŞECEK

Bu hastalığı Türkiye’deki en önemli sonucu II. dünya savaşından sonra Türkiye’yi, Cumhuriyetin kurucu değerlerinden uzaklaştırma çalışmaları, özelleştirme liberalleşme uygulamalarının ne kadar yanlış olduğu görüldü. Bu salgın, bize ne kadar çok yetişmiş insanımızın, ne kadar çok yeniliğe açık gelişmeye açık gencimiz olduğunu ispatladı. Ne kadar çok yetişmiş bilgili, sağlık elemanlarımız olduğunu, ne kadar cefakâr ve ölümü bile hiçe sayan sağlık çalışanlarımızın olduğunu gördük. Demek ki 21. yüzyıl Türkiye’sinde, her konuda bilgi birikimi, yetişmiş insanımız var. Yeter ki bunlara itibar edilsin, olanak verilsin, önleri açılsın ve ülke kalkınmasında bunlardan yararlanılsın. Bunun için bir siyasi veya ekonomik ambargo veya virüs salgını beklenmesin. Hepsinden önemlisi gençlerimiz, Batı’ya arzu ve istekle bakışların ne kadar yersiz olabileceğini gördü. Ülkede aklın ve bilimin ışığında, medyatik, politik olmayan bilgi birikimi ve potansiyelinin doğru yönlendirilmesinin ne kadar önemli olduğu anlaşıldı.

Tarımın önemi bir kez daha görüldü. Bu öneme uygun politikalar hemen uygulanmalıdır. Maliyet artı + risk primi üzerinden taban fiyatlar belirlenip, mümkünse ekimden önce, zamanı geçmişse hasattan sonra alım garantisine dayalı bir “sözleşmeli üretim modeli” geliştirilmelidir. Bu fonksiyonu yerine getirecek, tarım satış, tarım kredi, tarımsal kalkınma kooperatifleri ve Toprak Mahsulleri Ofisi, Et ve Süt kurumu gibi hazır yapılar vardır. Burada belki özel sektöre daha büyük görev düşebilir. Mevcut, depo, işleme ve pazarlama kapasitesi ile özel sektör de bu sistemde yer almalıdır. Saptanan koşullarla devlet gözetiminde sözleşme yapacak şirketler de sisteme dâhil edilmelidir. Büyük şehir belediyeleri bu kapsamda başarılı uygulamalar yapmaktadır. Böyle bir sistem oluşturulursa, kerameti kendinden menkul tarıma ayrılan desteklerin tümü devlet ve yanında çiftçi meslek örgütlerinin gözetim ve kontrolü altında oluşturulacak sistemin finansmanı amacıyla kullanılabilir.

Türkiye’de Cumhuriyetin kurucu ilkeleri korunarak din, mezhep, ırk, dil ayırımı yapmadan millet olarak sahip olduğumuz hasletlere sahip çıkılmalıdır. Bu dar ve sıkıntılı zamanlarda aş-evlerini kapatmak, belediye yardımlarını devlet-dışı saymak gibi davranışlar birlik ve kardeşliğe zarar veren uygulamalardır. Bu konuların siyaset malzemesi yapılması doğru değildir.

NE OLABİLİR!

İnsanlık, bu amansız virüse karşı savaşı bir şekilde kazanacaktır. Muhtemel bazı görüş ve saptamaları kısaca özetledik. Bu değişimlerin dünyada hâkim mevcut kapitalist düzenin liderleri, sermayedarları ve para ve mülk sahipleri tarafından gerçekleştirileceğini düşünmek büyük bir iyimserlik ve hatta bir yanılgı olur. Aksine bu hükümranlar, mevcut düzene bir an önce dönülmesi ve adaletsiz kapitalizmin sürmesini isterler. Değişiklikler olacaksa bunu, yaşanan dönemde gerçeği gören, bilim insanı, işçisi, köylüsü, genci, yaşlısı gibi çoğunluğu oluşturan insanların, birey olarak ve birlikte hareketleri gerçekleştirebilecektir.