18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İki marş, iki estetik

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen yazıda 100. Yıl Marşından söz etmiş, “Bugüne dek hiçbir marşımız 10. Yıl Marşı düzeyine erişememişti. 100. Yıl Marşı, işte o çıtayı yakalamış görünüyor“ demiştim.

Bu marş konusu, üzerinde durulmayı hak ediyor. Çünkü aslında bir değil iki tane 100. Yıl Marşı var. Biri yukarıda sözünü ettiğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile İletiş Başkanlığının yaptırdığı, sözleri ve bestesi İlker Kömürcü’ye ait olan eser. Diğeri ise CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesinin Fazıl Say’a sipariş ettiği marş. Bu işin bestesi Fazıl Say’a ait. Sözleri de yine Fazıl Say tarafından seçilmiş, Ayten Mutlu’ya ait bir şiir.

MÜSAMERE ŞARKISI

Sonda diyeceğimizi baştan söyleyelim: Müzikal olarak bakıldığında, Fazıl Say’ın bestesi, estetik ve anıtsallık anlamında İlker Kömürcü’nün eserinin yanından bile geçemiyor.

Marş olma iddiasındaki bestede belirgin derecede hakim bir ruh hali bulamıyorsunuz. Altı dakikalık -upuzun- parçadan, romans ve pastoral şarkı arasına sıkışmış bir eklektizm sızıyor. Düzenleme basit olsun derken izci marşı düzeyine inmiş. La la la la, ver ver ver ver gibi derinliksiz tekrarlar yüzünden sıkıcı mı sıkıcı, vasat mı vasat…  Ortaokul müsamere şarkısı düzeyinde bir çalışma. Daha beteri, o hali ile bile intihal!

Fazıl Say’ın bestenin giriş ve nakarat bölümlerini Mehveş Emeç’in Galatasaray marşından “apardığı” iddia ediliyor. Söyleyen bizzat Mehveş Hanım’ın kendisi. Besteleri karşılaştıran müzik uzmanları da Mehveş Hanım’ı teyit ediyor. Esinlenme ile izah edilmeyecek bir durumun olduğu anlaşılıyor.

OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ BİR MARŞ

İlker Kömürcü’nün Yüzüncü Yıl Marşı ise hem bestesi hem düzenlemesi hem de icrası ile anıtsal bir duruş sergiliyor.

Bu konuyu biraz açalım: Milli günler için bestelenen marşlarda aranan ilk özellik kolayca söylenebilmesi değil kalıcı olması, zaman meydana okuyabilmesidir. Bundan dolayı marş yazarının önünde son derece zorlu bir iş belirir: Hem klasik müziğin en keskin, en gelenekçi kurallarının içinde kalmalı hem de bestenin içine arzu edilen duyguyu, coşkuyu, heyecanı yerleştirmelidir. Estetik anlamda ise hem dengeli bir güzelliğe sahip olmalı hem de görkemli olmalıdır. İşte, Kömürcü’nün bestesi, tüm bu özellikleri taşıdığı için anıtsal beste unvanını hak ediyor.

MARŞ KOLAY MI SÖYLENMELİ?

Yeri gelmişken bir yanılgıyı da düzeltelim. Marşların “kolay söylenebilmesi, halkın ağzına pelesenk olması” bir başarı kriteri gibi sunuluyor. Bu kriter, pop şarkıları, seçim kampanyası melodileri için geçerlidir. Milli marşlar içinse tam tersi söz konusudur. Marş, görkemli, anıtsal ve yüzyıllara meydan okuyacak denli kalıcı olmalıdır. Hızla kabul görüp terennüm edilmeye başlanan bestelerin ömür de o kadar kısa olur.

Peki öyleyse nasıl oluyor da zamana meydan okuyan marşlar aynı zamanda çokça çalınıp söyleniyor? Bunun sebebi, duygusu ile beraber uzun süre yaşayabilen bir marşın, zaman içinde kolay icra edilebilir varyantlarının çıkmasıdır. Zamana meydan okuyan beste, aynı zamanda toplumsal hafızaya yavaş yavaş yerleşen, çok fazla tekrar edildiği için de taşıdığı milli duyguyu yeniden üretilebilir kılan bestedir. Yıllar içinde çeşitli ortamlarda söylenebilecek farklı versiyonlarının çıkması doğaldır. Bu sayede sadece bestelendiği günün sosyolojisine değil, ulusun gelecek kuşaklarına da mal olur.

Youtube üzerinden her iki marşı da dinlemenizi ve yukarıda izah etmeye çalıştığım estetik kriterler ışığında karşılaştırmanızı öneririm. Bakalım siz ne diyeceksiniz?

Gelecek yazıda her iki marşı sözler açısından da kıyaslayacağız.