19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İngiltere seçimini AB kaybetti!

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

`Britanyalı Trump` kendisi bile bu kadar büyük zafer beklemiyordu! AB için ise tam şok!

Çoğu anket Muhafazakar Parti`nin kazanacağını öngörse de, yüzer gezer oyların çokluğu nedeniyle sonuç kestirilemiyordu. 3,5 yıldır süren bıktırıcı pazarlıkların Brexit ruhunu yıprattığını sanan AB ise zaten hiç beklemiyordu!

Boris Johnson`un Muhafazakar Partisi 12 Aralık seçimlerinde, 650 kişilik Westminister parlamentosunda 317 olan sandalye sayısını 365`e çıkararak salt çoğunluğu sağladı! 2017 seçimlerinde yüzde 42,4 olan oy oranı ise 43,6`ya yükseldi. 1987`de Margaret Thatcher`in rekorundan beri muhafazakarlar hiç bu kadar yüksek oy almamışlardı.

Ana muhalefet partisi konumundaki Corbyn`in İşçi Partisi hezimete uğradı: 262 sandalyeden 202`ye düşerken oy oranı da 2017`deki yüzde 40`tan 32`ye indi! İskoç Ulusal Partisi büyüyerek yüzde 4 oyla meclise 48 milletvekili sokmayı başarırken, Liberal Demokratlar oylarını yüzde 7,4`den 11,6`ya çıkardılarsa da melisteki sandalye sayıları 12`den 11`e düştü!

İngiltere seçim sisteminde meclisteki sandalye sayısı alınan oy oranını yeterince yansıtmıyor, ülke genelindeki oylar yerine bölgelerde yoğunlaşmış oylar tayin edici, yani `bölge sistemi` var.

Bu bakımdan bazılarının `Brexit oyları bu seçimde AB yanlılarına karşı müthiş fark attı` şeklindeki görüşüne katılmıyorum. Bunlar Johnson`un meclisteki sandalye sayısı zaferine bakarak böyle söylüyorlar. Oysa oy oranları açısından kıyaslarsak, 2017`ye oranla yüzde 3 civarında kayıpları olsa da Brexit karşıtı oyların toplamı ( İşçi Partisi + İskoç Ulusal Partisi + Liberal Demokratlar) Brexitçilerden pek farklı değildir.

JOHNSON NASIL KAZANDI

Ama şu doğru: İşçi Partisi bu seçimlerin aslında zaten ikinci bir Brexit referandumu olduğunu kavrayamadı ve halkın karşısına ikinci bir Brexit referamdumu yapılması talebiyle çıkarak komik duruma düştü!

İkinci faktör yüzde 80`i Brexitçi olan ana medyanın yalan kampayası idi. Amerikancı Rupert Murdoch medyası ( The Sun, Sunday Times, Fox media, The Times...) Corbyn`i `Anti-Semit Yahudi düşmanı`, `Rus dostu` ve `Komunist` diye altı hafta boyunca karaladı.. Kirli bir seçim kampanyası yürütüldü. Yine bu medyaya göre Johnson istihdam yaratacak, ABD`yle ticaret anlaşması imzalayacak, halkı AB boyunduruğundan ve göçmen istilasından kurtaracak, gelir düzeyini yükseltecek ve sağlık sigorta sistemini düzeltecekti.

Filistin devletini savunan, Wikileaks lideri Assenge tutuklanınca sokağa çıkıp gösteri yapan, bazı büyük tekelleri millileştireceğini söyleyen ve İşçi Partisi ortalamasına kıyasla gerçekten `solcu` sayılabilecek Corybin`e kulak asmadı bile işçiler. Yalan malan dinlemeyip gidip oylarını `Britanyalı Trump`a, yani `Johnson`a verdiler.

Çünkü bu `dobra dobra` sarışın adamın da sabrı onlar kadar taşmıştı, o da artık şu Brexit işine bir son verilmesini, AB`ye oyalanılmamasını istiyor ve halka şöyle diyordu: "Get Brexit Done! ( Brexit`i hayata geçir artık}"! Bu defter kapanmalı, gerçek sorunlara dönülmeliydi!

Evet, işte buydu son İngiliz seçimlerinin halet-i ruhiyesi! 3,5 yıldır AB ile süren bıtmez tükenmez pazarlıklar parlamentonun şerefini bin paralık etmiş, halkta bıkkınlık uyandırmıştı. Ve Johnson`un muhafazakarları bunu çok iyi kullandılar, temel seçim sloganı yaptılar. Tüm Brexit kampını etraflarında topladılar. Avrupacı partiler ise birleşemedi!

ABD JOHNSON`LA ORTAK KAMPANYA YÜRÜTTÜ

Amerikan İstihbaratı ile İngiliz İstihbaratı birlikte çalışarak Brexit`çi medyaya durmadan yalan malzeme sundu. Seçmenlerin Facebook sayfalarına sızan binlerce fake hesaplar ortaya çıktı. 4 yıl önce ABD`de Trump seçim kampanyasını ve İngiltere`de ise Brexit - Leave kampanyasını birlikte yönlendiren uluslararası dev Cambridge Analytica yine devredeydi ve bu kez Johnson`un arkasındaydı.

ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo Corbyn`in olası bir İşçi Partisi hükümetine kesinlikle izin vermeyeceklerini, bu olasılığı mutlaka önleyeceklerini ilan etti! Trump: " Johnson dirayetli ve zeki. Ona `Britanyalı Trump` diyorlar, doğru diyorlar."

Trump, Corbyn Filistinlilerin devlet hakkını savunması nedenoyle `Yahudi düşmanı` diye karalanırken, Filistinlilerin haklarını savunmayı `Yahudi düşmanlığı` diye tanımlayan ve cezalandıran bir kararnameyi imzaladı!

Seçimin hemen ertesi günü Beyaz Saray`dan İngiltere`yle muazzam bir ticaret anlaşması imzalayacağını açıkladı. "Kutlayın Boris`i" dedi, " AB`yle olabilecek her türlü ticaret anlaşmasından çok daha büyük bir anlaşma olacak bu."

Johnson`un yeni kabinesinde Murdoch`un has adamları ve en Amerikancı bakanlar yer alacak.

AB`YE DARBE!

Hiç kuşkusuz ki bu seçim sonucu Brüksel`e ağır bir darbe olmuş, AB`de şok etkisi yaratmıştır! AB, Haziran 2016 referandumundan beri İngiliz kamuoyunu Brexit`ten vazgeçmeye yönlendiriyor, bu nedenle oyalama taktikleri ve Kuzey İrlanda kozunu kullanıyordu. Corbyn`in ikinci referandum tezi AB için can simidi idi. Ancak bütün bunlar ters tepti.

Bu köşede son haftalarda yayınlanan dört bölümlük yazı dizimde Brexit`in, ABD`nin AB`ye karşı örgütlediği bir `turuncu devrim` olduğunu belgeleriyle anlatmıştım. Son yıllarda şekillenmekte olan yeni Pentagon stratejisi AB`yi istikrarsızlaştırma, zayıflatma ve bölmeyi öngörmektedir.

Kimileri Avrupa`da son yıllarda güç toplayan aşırı sağcı, göçmen aleyhtarı ve AB karşıtı partileri `milliyetçi akımlar` olarak tanımlıyorlar. Hatta bu akımların küreselleşmeye karşı bir çeşit başkaldırış olduğunu söyleyecek kadar ileri gidenler var. Bu kişiler ABD emperyalizminin rolünü görememekte ya da gizlemektedirler.

Gerçek şu ki bu akımlar ne milliyetçi ne de anti-küreselleşmecidir. Sözde nasyonalisttirler ( pseudo nationalism). Bu partilerin çoğu ABD yanlısıdır, ABD himayesindedir ya da desteğiyle çalışmaktadır. Irkçı özellikler taşımakta, `milliyetçilik` maskesi ardında halkların işsizlik ve yoksulluk korkularını sömürmektedirler. ABD kışkırtmasından olduğu kadar, AB ülkelerinin son yıllardaki sağcı kemer sıkma politikalarından beslenmektedirler.

Johnson salt çoğunlukla güçlü olarak iktidara geldiği için, Brexit anlaşmasını 31 Ocak`a kadar parlamentodan rahatlıkla geçirebilecek. Halka söz verdi zaten. Brüksel, bu seçim sonuçları ve ardından İngiltere`nin ayrılmasının AB`ye vurduğu darbeyi şimdilik elleri böğründe izliyor, `dost kalırız` falan gibi klasik laflarla morali bozulmamış rolü oynuyor. Ama kapalı kapılar ardında göz yaşlarını tutamayıp ağlıyor. Sessizce dişlerini biliyor

Merkel başta olmak üzere geçen cuma günü Brüksel zirvesinde Johnson`u kutlayarak `rahatladıklarını` söylediler. Şöyle rahatlamışlardı: 3,5 yıllık belirsizlik işkencesi son bulmuş, kara görünmüştü. Gelecek netleşmişti ve bu netlik onlara net plan yapma olanağı sağlayacaktı artık. Fransa`nın Avrupa İşleri Bakanı Amelie de Montchalin şöyle dedi: " Brexit konusunda en önemli husus nasıl boşanacağımız değil, daha sonra yerine ne inşa edeceğimizdir."

AB RÖVANŞA OYNAYACAK

Brüksel kuşkusuz İngiltere gibi bir devi ABD` ye kaptırmaya razı olmayacak, aksine ABD`ye karşı daha da öfkelenecek! Yani Brexit`le zayıflayan AB`nin Washington`a daha fazla boyun eğeceğine dair hiçbir gelişme yok! Önceliği küçülmüş AB`nin entegrasyonunu hızlandırmaya ve ordusunu kurmaya verecektir. Tabii bu konuda Washington`un AB`nin diğer ülkelerindeki Brexit benzeri güçleri direnç gösterecekler.

AB`nin Brexit sonrası İngiltere politikası iki ayağa oturacak. Birincisi 31 Ocak`ta siyasal kopuşa rağmen, ekonomik ilişkilerin nasıl süreceği konusundaki pazarlıkları uzatmak ve İngiltere`nin ekonomik ve kurumsal açıdan mümkün olduğunca AB ortağı olarak kalmasını sağlamak. Ayni zamanda ayrılışın ekonomik zararlarını asgariye indirmeye çalışmak.

Bu doğrultuda seçim sonrası AB`den yapılan açıklamada, Johnson hükümeti AB`nin ticaret kurallarını, iş güvenliği ve çevre yasalarını kabul etmeden İngiltere`ye sıfır gümrük kesinlikle uygulanmayacağı kaydedildi. Öte yandan Londra`nın bunları kabul etmesi halinde ise ABD`nin vaadettiği serbest ticaret anlaşması tehlikeye giriyor!

31 Ocak`ta Brexit geçekleşse bile, ekonomik ilişkilerin alacağı yeni biçimler konusundaki pazarlıklar en az bir yılı alacak. Bu nedenle 31 Ocak aslında Brüksel açısından kopuşun başlangıcı değil, yeni ilişkilerin başlangıcı olarak gösteriliyor. Ve Johnson`un Muhafazakar Partisi, verilen kurtuluş vaadlerinin tutulmadığını da farkedecek olan İngiliz halkı göz önüne getirilecek olunursa, AB`ye karşı sert tutumunu nereye kadar sürdürebilir ki?

Brüksel yeni dönemde kesinlikle Johnson`u her konuda baltalamaya ve itibarsızlaştırmaya çalışacak, pazarlıklar bu yeni taktiğe tabii kılınacak.

İkincisi ise Kuzey İrlanda ve İskoçya`yı İngiltere`den mümkün olduğunca koparmaya çalışmak! AB buna oynayacaktır. Brexit`e karşı neredeyse isyan halindeki İskoçya ve Kuzey İrlanda, Boris Johnson`un önümüzdeki dönemde en büyük sorunları olarak görülüyor.

İskoç lideri Nicola Sturgeon şimdiden “Avrupa Birliği’nden isteğimiz dışında çıkarılıyoruz, bu durumda onlarla birlikte kalamayız” diyor ve İskoçya için bağımsızlık referamdumu istiyor. Kuzey İrlanda’da ise bu seçimlerde Britanya’dan ayrılarak İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeyi isteyenler çoğunluğu elde etti.

ABD İngiltere`yi AB`den koparıyor ama elinde sadece küçük bir parçası kalabilir! İskoçya ve Kuzey İrlanda`sız bir İngiltere düşünün? Artık BM Güvenlik Konseyindeki 5 daimi üyeden biri olarak kalabilir mi!

Tarihin cilvesi: Atlantik paktıyla 70 yıldır başkalarından parçalar koparan ABD ve AB artık birbirlerinden parça koparmaya çalıştıkları günlere gelmişlerdir!

Her şeye rağmen seçimleri ABD kazandı, AB kaybetti şimdilik. Bu Avrasya`nın genişlemesi bakımından da olumsuz bir gelişmedir.

Ama önümüzdeki dönem bunun sert bir rövanşına sahne olacak.