17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İşçi sınıfının solcu aydınlarla ilişkisi

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Ebedi aşk diye bir şey yoktur. Gün gelir aşkın ateşi küllenir ve taraflar arasında derin uçurumlar oluşur. Bu kişiler arasında olduğu gibi siyasi görüşler arasında da yaşanır. İngitere’de Brexit referandumu, Amerika’da Trump’ın seçilmesi, birçok Avrupa ülkesinde muhafazakâr milliyetçi akımların güçlenmesi, İsveç’te sosyal demokratların şaşırtıcı güç kaybı uzun süreli siyasi flörtlerin, evliliklerin devrinin sona erdiğinin ve dünya siyasetinin yeni bir kalıba döküldüğünün göstergeleridir. Sosyal ve siyasal anlamda yeni bir dünya kurulmaktadır. Bazı ülkelerde milliyetçilik dalgası güçlenirken bizim gibi bazı ülkelerde de dinin siyasete damga vurması ve toplumun din kurallarına göre şekillendirilmesi öne çıkmaktadır.

İŞÇİ SINIFININ ENTELEKTÜEL SOL İLE AYRIŞMASI

Adına entelektüel sol denilen solcu aydınlar 150 yıldır işçi sınıfına sahip çıkmış, işçi haklarını savunmuştur. Ülkemizde Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Balaban ve niceleri işçi sınıfına sahip çıktıkları için ağır bedeller ödemişlerdir. Yalnız onlar değil Amerika’da Sacco ile Vanzetti, Rosenbergler, Almanya’da Rosa Luxemburg’lar işçi sınıfının yanında saf tuttukları için ya hapislerde çürümüş ya da inançlarının bedelini canları ile ödemişlerdir. Günümüzde bu inanç ortaklığı sona ermiştir. Artık işçi sınıfı yeniliğe karşıdır. Teknolojik gelişmenin işlerini elinden alacağına inandığından mevcudun korunmasından yanadır. Göçmen işçilere işlerini elinden aldığı için, İslamın terör ürettiğine inandıklarından müslümanlara karşı bir yabancı düşmanlığı içindedir. Buna karşılık entelektüel sol enternasyonalisttir, çevrecidir, sermayenin serbetçe dolaşımından yanadır, azınlıkların, kadın haklarının yılmaz savunucusudur. Günümüzde işçi sınıfına siyaseten sahip çıkan bir Olof Palme bulamazsınız. Buna karşılık, Trump, Marine Le Pen, Nigel Farage gibi siyasetçiler öne çıkmıştır. İsveç’te yapılan bir kamuoyu yoklamasında mavi yakalı işçilerin büyük bir çoğunlukla yabancı düşmanı ve milliyetçi İsveç Demokrat Partisi’ni destekledikleri ortaya çıkmıştır. Sosyal demokrasinin beşiği olarak bilinen İsveç’te işçi sınıfının bu tavrı “işçi sınıfı nereye” sorusunu gündem getirmektedir. Marx’ın işçi sınıfının yeni bir sosyo-ekonomik sistemin kurulmasında öncü olacağı öngörüsü gerçekleşmemiştir.

ÜLKEMİZDE İŞÇİ SINIFI ÜRKEK BİR GÜVERCİNDİR

Amerika ve Avrupa ülkelerinde işçi sınıfının sergilediği bu zenofobik (yabancı düşmanı) ve milliyetçi tavır, sadece kendini düşünen bu bencil duruş acaba ülkemizde nasıl yankılanmaktadır? Sınıfsal nitelikleri belirginleşmemiş işçilerimiz genelde tutucudur. Bağnazlık ölçüsünde dindardır. Toplumsal olaylar ve gelişmelere ilgisizdir. Haklarının elinden alınmasına karşı suskundur. Demokrasinin askıya alınması, yargı bağımsızlığının sonlandırılması, adalet kavramını üstüne bir şal örtülmesi, kadın cinayetlerinin sürüp gitmesi, basın özgürlüğünün yok edilmesi onu hiç ilgilendirmemektedir. İşçilerimiz sadece toplusözleşme masalarında istediklerini elde demedikleri zaman eylem denen bir demokratik hakkı hatırlamaktadırlar. Kendilerine ekmek gibi, su gibi lâzım demokrasinin yok edilmesi onları hiç ilgilendirmemektedir. İşçilerimizin ve onları temsil ettiklerini iddia eden sendikaların çoğunluğunun bu suskun tavrı ülkemizde işçi sınıfının entelektüel soldan boşanmasına neden olmuştur. Bugün Nazım Hikmet gibi bir sanatçının işçi sınıfı için kendini ortaya atan aydın örneğini bulamazsınız. Entelektüel sol, işçi sınıfının vurdumduymazlığı sonucu bu sınıftan kopmuştur. Ülkemizde demokrasinin yozlaşmasının, laikdemokratik Cumhuriyeti bir Ortaçağ çöl kabilesine dönüştürme çabaları sürdürülebiliyorsa bunda işçilerin büyük sorumluluğu vardır. Sendika başkanlarının duruşlarını bir kere daha gözden geçirmeleri zamanıdır.