19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İstanbullular ilklerle buluştu

Hayati Asılyazıcı

Hayati Asılyazıcı

Eski Yazar

A+ A-

İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) 30 Mayıs Çarşamba akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde, çok önemli iki sanatsal çalışmayı, tek bir çatı altında birleştirerek, görkemli bir prömiyer düzenledi. Programın ilk bölümünde, Georg Friederich Händel’in 1710 yılında, henüz yirmi beş yaşında bestelediği, konusunu mitolojiden alan, tek perdelik ‘Apollo e Dafne’ sahne kantatı ilk kez Türk sanatseverlerle buluştu. ‘Kantat’ kelimesi ile sıklıkla karşılaşmadığımız için vurgulamak istiyorum. Latince ve İtalyancada ‘cantare’ kelimesinden gelen ve ‘şarkı söylemek’ anlamını taşıyan kelime, genel anlamda da ‘bir çalgı eşliğinde söylenen ve genellikle birden fazla bölüm içeren sözlü beste’ olarak ifade edebileceğimiz bir sahne yapıtıdır.

TÜM AVRUPAYA YAYILAN ARİSTOKRAT MÜZİĞİ

Barok dönemin en büyük bestecilerinden biri sayılan G.F.Händel’in, 1724 yılında bestelediği ‘Jul Sezar (Giulio Cesare in Egitto) adlı barok operası, İDOB tarafından 2014 yılında, Türkiye’de ilk kez sahnelenmişti. ‘Klasik’ ve ‘Rönesans’ dönemi arasında kalan ‘Barok’ dönemi, 1699 yılında İtalya’da kilise etkisinde doğmuş ve tüm Avrupa’ya yayılarak gelişen aristokrat müziğinin ayrılmaz bir öğesi haline gelmiştir. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi, kendi alanında fazla eser verildiğinden dolayı bir, dönem adı, olarak anılmaya başlanmıştır.

ÜST DÜZEY MÜZİK ORTA DÜZEY OYUNCULUK

İDOB ve İstanbul Barok işbirliği, Doğan Çelik rejisi ile sahnelenen ‘Apollo e Dafne’ sahne kantatı, müzik sorumlusu Turan Manafzade’nin piyanosu eşliğindeki orkestrasının, G.F.Händel müziğini çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Barok müzik, iyi seslendirilerek yorumlandığı zaman, insanda olağanüstü estetik duygular uyandırıyor. Belki de yanıtı, bu müziğin hakim olduğu tarihsel konuma bağlamak gerekiyor. Sıradışı seslendirilen sahne kantantında, ‘Apollo’ rolünde izlediğimiz Cengiz Arslan ve ‘Dafne’ rolünde izlediğimiz Ayşe Sinem Ekşioğlu, yorumları ile üst düzey müziğe karşın orta düzeyde bir görüntü sergilediler. Kantatın giriş bölümünde yer alan koreografi ve dansçıların başarısı, uzun yıllar dansları ile tanıdığımız Çiğdem Erkaya Öztürk’ün özenli koreografisinin bir parçasını oluşturuyor. Efter Tunç’un dekor tasarımı ve Gazal Erten’nin kostüm tasarımı, kantanta farklı bir görsellik kazandırdı. Taner Aydın’ın ışık düzenlemesi bu barok çalışmanın içeriğine uygundu.

ANKARA’DAN DÜNYAYA YAYILDI

Programın ikinci bölümünde; Çetin Işıközlü’nün gençlik yıllarında bestelediği, ünlü koreograf Alfred Rodrigues tarafından librettosu yazılan ve 1969 yılında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Aydın Gün tarafından davet edilerek Ankara Balesi’nde sahneye konulan ‘Judith Balesi’, dünya repertuvarına giren ilk ve tek Türk balesi olma özelliğini taşıyor. Işıközlü’nün bu erken dönem çalışmasının ulusal ve evrensel düzeyde olduğunu, Güney Afrika, Japonya, Almanya, Fransa, Gürcistan’ın aralarında bulunduğu çok sayıda ülkede, farklı koreograflar tarafından, farklı yaratılar ortaya çıkarabilecek kadar zengin olduğunu özellikle belirtmek isterim. ‘Judith Balesi’nin yanı sıra çok sayıda beste çalışması ile Türk klasik müziğine yapıtlar kazandıran Çetin Işıközlü’nün, ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ adlı operasının, Ağrı Dağı eteklerinde bulunan İshak Paşa Sarayı’nda dört ya da beş kez sahnelenmesine karşın, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü repertuvarında yer alamaması, çok şaşırtıcı ve üzüntü vericidir.

45 YIL SONRA TEKRAR SAHNEDE

Müziğe uygun, modern bale anlayışı ile 45 yıl sonra sahneye taşınan çalışma, Deniz Özaydın’ın koreograf olarak yeni bir yönünü ortaya koyuyor. ‘Judith’ rolünde Berfu Elmas, ‘Holofernes’ rolünde Batur Büklü ve ‘Abra’ rolünde Melike Koper’in yorumları ve diğer dansçılarla uyumlu kompozisyonları, muhteşem koreografinin öne çıkmasına olanak tanıyor. Büyük bir beğeni toplayan çalışmada, İDOB Orkestrası, her zaman olduğu gibi Zdravko Lazarov şefliğinde ‘Judith Balesi’ni sonsuzluğa taşıyor.